Bu makale, şizofreni tanısı almış bireylerin ailelerde yarattığı gizemli gerilimleri ve toplumsal baskıları ortaya koyuyor. Ailelerin bu süreçte yaşadığı yıkıcı etkilere ve krizlerle nasıl baş etmek zorunda kaldığına dair çarpıcı veriler sunuluyor. Makale, hasta yakınlarının destek ve yardımlarının tedavinin başarısını artırdığına vurgu yapmaktadır.
Uzm. Psk. Metin Yetim I Ocak 18, 2025
Şizofreninin nedenleri hakkında yapılan birçok laboratuvar araştırması ve testin sonucunda, hastalık hakkında kesin ve tatmin edici açıklama yapılamamıştır. Hastalığın ortaya çıkma nedenleri hala tam olarak bilinmemektedir. Ancak genetik faktörlerin önemli bir rol oynadığı görülmektedir. DSM-IV’e göre şizofreni beş alt grubta klasifize edilir: paranoid tip, dezorganize tip, katatonik tip, tanımlanamayan tip ve residual tip. DSM-V bu alt klasifikasyonlar kaldırmıştır.
Şizofrenin Semptomları
Şizofreni hastalığına yakalanan kişiler, kendi düşünce dünyalarına odaklanmış, oldukça egoist bir şekilde yaşarlar. Tüm yaşadıkları ve gördüklerini kendileriyle ilişkilendirir ya da kendileri bağlantı oluşturmaya çalışırlar. Hastalığın başlangıcı genellikle 15-25 yaş arasında, özellikle ergenlik döneminde görülür. Bazı hastalarda ani bir başlangıç gözlemlenebilse de, hastalığın genellikle yavaşça ilerlediği görülür. Prodromal (erken) evrede dikkat kaybı, sosyal geri çekilme ya da beden temizliğine özen göstermeme gibi belirtiler ortaya çıkabilir. İlerleyen aylarda hastalık iyice belirginleşir. Bu dönemde hastalar, örneğin gerçek olmayan görüntüler ya da sesler duyabilir (halüsinasyon) veya algı yanılsamaları yaşayabilir. Gerçekliği, algılarını veya düşünce dünyalarını birbirinden ayırt etmekte zorlanırlar. Bu kriz döneminde, ayrıca anksiyete, artan heyecan, yüksek tansiyon ve bazı hastalarda angina pektoris (kalp sıkışması, Stenokardi) gibi semptomlar da görülebilir. Hastalar ayrıca alışılmadık davranışlar sergileyebilir veya normalde konuşmayacakları konularda konuşmalar yapabilirler. Bazı hastalar, garip vücut pozisyonları alabilir ya da birdenbire “kaskatı kesilir”(katatonik davranış). Diğerleri ise tam tersi bir şekilde aşırı hareketli olabilirler. Çoğu hasta saldırgan ya da kavgacı değildir; daha çok içine kapanmış ve kendi düşüncelerine dalmışlardır. Hastalık başlamadan önce saldırgan bir kişiliğe sahip olanların bir kısmı, psikoz döneminde saldırganlaşabilirler. Alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı olan hastalar da, eğer tedavi edilmezlerse, normalden daha saldırgan olabilirler. Ancak bu hastalar genellikle kendilerine zarar verirler. Şizofreni hastalarında intihar riski oldukça yüksektir.
Şizofreninin semptomları, pozitif ve negatif semptomlar olarak iki gruba ayrılabilir.
Pozitif semptomlar, önceden hastanın hayatında olmayıp şimdi davranışlarına eklenen şeydir. Pozitif semptomlara örnek olarak akustik halüsinasyonlar, güvensizlik ve alışılmadık davranışlar verilebilir. Duyulan sesler hastaya emirler verebilir ya da onu aşağılayıcı yorumlar yapabilir. Hastalar, korkunç yaratıklar görebilir ve bu algıların gerçek olup olmadığını ayırt edemezler, bu da onları daha da tedirgin (anksiyete) hale sokabilir. Eğer bu hastalar, bu seslere cevap verirler veya gördükleri görüntülere uyarak hareket ederlerse, dışarıdan bakıldığında bunun kendileriyle konuşuyor gibi görülmesi mümkündür. Örneğin bir sohbet sırasında bir konudan diğerine geçebilir, anlamsız kelimeler ya da cümleler kullanabilir ya da aniden konuşmayı kesebilirler. Bu tür belirtiler, başka sebeplerin bu duruma neden olup olmadığını ayırt etme amacıyla bir psikoterapist tarafından incelenmelidir. Bazı hastalar, telefonla dinlendiklerini, takip edildiklerini veya çevrelerindeki insanların onlara zarar vermek istediklerini düşünebilirler (paranoya). Diğer insanların bakışları ile jest ve mimiklerini yanlış yorumlayabilirler, hatta bazen başkalarının düşüncelerini okuyabildiklerini düşünebilirler. Bazı hastalar uzaylılarla iletişimde olduklarını iddia edebilirler. Hastalar -özellikle tek çocuk olarak büyüyenler- aşırı bir özgüven (ego şişmesi) sergileyebilirler.
Negatif semptomlar ise önceden hastanın hayatında var olan pozitif davranışların azalması veya tamamen kaybolması şeklinde açıklanabilir. Bunlar, hastanın sosyal yaşamdan geri çekilmesi ve kendi düşüncelerine dalarak sosyal çevreden izole olması, vücut bakımını ihmal etmesi, sıkça isteksizlik ve ilgisizlik hissetmesi, konuşmasının ve hareketlerinin yavaşlaması sayılabilir. Ayrıca, bazı hastalar belirli durumlara karşı hiç tepki vermez, yüz ifadeleri ya da jestler göstermez ya da tamamen uygunsuz davranışlar sergileyebilirler (örneğin, üzgün bir durumda gülmek ya da komik bir olayda üzülmek gibi). Şüphe ve kararsızlık hisleri, hastanın fiziksel aktivitesini azaltabilir. Beyinde bazen otomatikleşmiş karar verme süreçleri gerçekleşir. Genellikle, algılamalar mimik ve jest kalıplarına bağlanır. Ancak, bir şizofreni hastasında, hastanın iradesi ile beynindeki kalıp arasında senkronizasyon sağlanamaz, bu da karar verme süreçlerini zorlaştırır. Örneğin, uzun süre hareketsiz kalan bir hastada aniden sıçrayarak veya enerjik bir şekilde hareket etme görülebilir.
Şizofreninin Tedavisi
Şizofreninin tedavisi, nöroleptik ilaçlarla (antipsikotik ilaçlar) yapılır. Bunun yanı sıra, psikoterapi ve sosyoterapi gibi tedavi yöntemleri de önemli ve göz ardı edilmemesi gereken tedavi bileşenleridir. İlaçlar, çoğu semptomu etkisiz kılar, ancak şizofreninin bazı sonuçları hastayı ömür boyu etkileyebilir. Bu nedenle ilaç tedavisi bazı durumlarda yıllarca veya bazı hastalar için hayat boyu devam edebilir. Özellikle, hastalar ilaçlarını psikiyatrislerine danışmadan kendi başlarına bırakırlarsa, tedavi uzun süreli olabilir.
Yukarıdaki genel bilgilerden sonra, hastalığın aile üyeleri üzerindeki olası sonuçları tartışılacaktır. Aile üyelerinin hastalık hakkında yetersiz bilgi sahibi olmaları ve hastaya yanlış yaklaşmaları, hastanın durumunun kötüleşmesine ve psikoz ataklarının giderek daha kısa aralıklarla tekrarlamasına yol açabilir. Yukarıda açıklanan şizofreninin pozitif ve negatif semptomlarının yoğunluğu ve semptom çeşitliliği, aynı hasta için farklı psikoz dönemlerinde dahi farklılık gösterebilir. Huzurlu bir hasta, birdenbire saldırgan ya da kötümser olabilir veya ani bir şekilde intihar girişiminde bulunabilir.
Aile ve Expressed Emotion Etkisi
Ebeveynlerin çocuklarıyla eksik ya da yanlış iletişimi, hastalığın gelişiminde önemli bir rol oynayabilir. Şizofreninin gelişimi sadece biyolojik/genetik faktörlere bağlı değildir. Şizofreni hastalığına sahip evlat edinen çiftler, genetik bir bağlantı olmasa da evlat edinilen çocukta hastalığın gelişmesine etki edebilirler. Ayrıca tüm insanlar, yakın bağlara sahip oldukları kişilerden güçlü şekilde etkilenebilirler.
Bunun yanı sıra, aile üyelerinin “Expressed Emotion” (aniden oluşan güçlü duygusal ifadeler) durumunun hastalığın seyrinde büyük etkisi vardır. Aile içindeki yoğun olumlu ya da olumsuz duygusal patlamalar, hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu bağlamda, ailenin hastayla nasıl iletişim kurduğunu ve hastalığa nasıl yaklaştığını anlamak önemlidir.
“Expressed Emotion”, sadece hastalarla değil, şizofreni hastalarının aile üyelerinde de gözlemlenebilir. Hastanın garip davranışları, tutumları ve normlara aykırı hareketleri, aile üyeleri üzerinde büyük bir duygusal baskı yaratabilir ve toplum içinde utanç duygusunu pekiştirebilir.
Uzun süre şizofrenik ebeveyn(ler) ile büyüyen çocuklarda, eğer kendilerine güven aşılanmamışsa, somatik bozukluklar, sosyal uyum sorunları, artmış bağımlılık ve cinsel sorunlar görülebilir.
Meşhur Şizofrenler
Şizofreni hastaları, bazı durumlarda beklenmedik yeteneklere sahip olabilirler. Örneğin, Friedrich Hölderlin (şizofreni), Friedrich Nietzsche (paranoid şizofreni), Jean Jaques Rousseau (paranoid takip edilme hezeyanı) ve Bavyera Kralı II. Ludwig (şizofreni) gibi örnekler verilebilir. Bu hastalar için uygun bir yaşam alanı sağlanması, toplumun bu olağanüstü yetenekleri olan bireylerden faydalanabilmesi ve etkilenen ailelerin sosyal yaşamda kalabilmesi için çalışma koşullarının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Şizofreni Tedavisi: Pratik Çözümler
Hastalığın bahsettiğimiz tüm ağır sonuçlarına, başta ilaçlarla tıbbi yönden tedavi yapılabileceği gibi, farklı psikoterapötik yöntemlerle önlem almak da mümkündür. Bunlar arasında psikolojik terapiler (özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi), aile içi terapiler, hastalık hakkında bilgilendirme eğitimi, beceri eğitimi, problem çözme çalışmaları ve hastalığın nüksetmesini engellemeye yönelik önlemler bulunmaktadır. Ayrıca, ailelerin sıklıkla hukuki ve sigorta danışmanlığına ihtiyaç duyacakları durumlar da olabilir.
Şizofreni tedavisinin en önemli amacı, hastaların günlük işlerle başa çıkabilme yeteneğini kazandırmak ve bu işleri bağımsız bir şekilde yerine getirmelerini sağlamaktır. Bu sayede, bireylerin başkalarıyla ilişkilerindeki süreklilik ve temel ihtiyaçlarını bağımsız şekilde karşılayabilmeleri hedeflenir, bu da ailenin yükünü bir miktar hafifletebilir. Ayrıca, aile üyelerinin hastanın hastalıktan kaynaklanan yanlış davranışlarından şikayet etmemeleri sağlanmalıdır. Bu şekilde, ilaç tedavisinin sağladığı sürekliliğin yanı sıra, operant koşullama yöntemiyle hastanın uzun vadeli özerkliği garanti altına alınabilir. Ayrıca kas gevşetme egzersizleriyle hastanın gerginliği hafifletilebilir ve bilişsel düzeyde odaklanma ve hafıza iyileştirilmeye çalışılabilir.
Tedavide Aile Desteği
Son yıllarda yapılan deneyimler, hasta yakınlarının destek ve yardımlarının tedavinin başarısını artırdığını göstermektedir. Çoğu hasta tedavi sonrası hastaneden ailesine döner. Bu nedenle, çeşitli terapiler geliştirilmiştir. Bu terapiler, ailenin hasta ile birlikte yaşamaya hazırlıklı olmalarını ve “Expressed Emotion” durumunun olası gelişimini engellemeye yönelik stratejiler sunmaktadır. Bu tür seanslar, hasta ile birlikte ya da hastanın yokluğunda sadece aile üyeleriyle yapılabilir. Aynı anda birden fazla ailenin katıldığı seanslarda, hastaların semptomlarının benzer olması beklenir. Aile üyelerinin, hastaların ilaçlarını doğru bir şekilde alması gerektiğini fark etmeleri önemli bir kazançtır. Ayrıca, ailelere istenmeyen durumlarda (akut kriz hali) nasıl davranacakları ve bu durumları nasıl yönetebilecekleri konusunda stratejiler sunulur. Aile üyelerinin, olası şiddetli kriz durumlarında yasal hakları hakkında bilgi sahibi olmaları sağlanır. Ayrıca, ailelerin sosyal ilişkiler kurmalarına yardımcı olunur, böylece hastanın sosyal yaşam üzerindeki yükü azaltılabilir.
Şizofrenler, genellikle uzun süre bulundukları ortamı tercih ederler, çünkü oraya daha kolay adapte olabilirler. Bu nedenle hastalar, her 40 günde bir, 3-4 gün boyunca farklı bir ortamla bulunmaları sağlanır. Bu süreçte, hasta ile tanıdık bir kişinin teması sağlanır ve o kişi ile vakit geçirmesi sağlanır. Bu şekilde, çok fazla duygusal baskı altındaki aile üyeleri, biraz rahatlama fırsatı bulurlar.
Hastalık hakkında bilgilendirme eğitimi, daha önce açıklanan aile terapisi ile kliniklerde uygulanabilir. 1996 yılında Almanya’da bir grup bilim insanı, şizofreni hastalığı üzerine bir bilgilendirme broşürü yayımlamıştır. Bu broşür sayesinde hastalar ve etkilenen aileler, hastalık hakkında genel ve özel bilgi sahibi olabilmişlerdir. Eğitim, bilgisizlikten kaynaklanan korku ve çaresizlikle mücadele etmeyi amaçlar. Kırılganlık (vulnerabilite) terimi, davranış terapisi çerçevesinde hastalarla nasıl iletişim kurulacağına dair rehberlik sağlar. Tüm bunlar, nüks etme oranlarının azaltılmasına katkı sağlar.
Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi Önemli
Sosyal becerilerin geliştirilmesi ve problem çözme çalışmaları, şizofreni nedeniyle henüz öğrenilmemiş veya kaybolan becerilerin yeniden kazandırılmasını amaçlar. Ayrıca, günlük yaşamın yeniden yapılandırılması, eğlence programlarının oluşturulması, arkadaşlık ve iş çevresinin yeniden kurulması ve ilaç alımını düzenleme gibi uygulamalar yapılır. Bu egzersizler, özellikle kronik hastalar için faydalıdır.
Şizofreni hastalarında cinsel his ve ihtiyaçlar, ilaçlarla baskılanmalıdır ve bu hastalar, cinsel ilgiye yol açabilecek ortamlardan uzak tutulmalıdır. Eğer hasta iyileşme gösterirse, doktor, hastanın gelecekteki eşine hastalık ve müstakbel eşi olacak şahsın durumu hakkında bilgi vermelidir ve bu durumun ne anlama geldiği açıkça belirtilmelidir. Ayrıca doktor, evlilik amacıyla yapılan başvuruların finansal amaçlarla olup olmadığını öğrenmelidir. Çünkü insanlar genellikle sağlıklı bir eşle evlenmek isterler. Burada yalnızca tıp değil, hukuk da devreye girer.
Sonuç olarak, aile üyelerinin sahip oldukları tüm şartlar ve imkanlar ile mümkün olan en sağlıklı, mutlu ve verimli yaşamı sürdürebilmesi için bir ortam oluşturulması en önemli hedeftir.
Yararlanılan Kaynaklar
- Hautzinger, Thies(2008), klinische Psychologie (Psychische Störungen) Lincoln,
- Tania (2006), Kognitive Verhaltenstherapie bei Schizophrenie
- Roder (Hsgr.), (1997) IPT, Integriertes psychologisches Therapieprogramm für schizophrene Patiente.