Sosyal medyada kişisel tecrübeleri yayınlamak, bu olayları daha kolay hatırlamamızı sağlıyor. Nitekim sosyal medyanın hafızadaki etkisini araştıran yeni bir çalışma var.
Sosyal medyanın hafızadaki etkisine ilk kez bakacak olan yeni bir çalışma, sosyal medyada kişisel deneyimler yayınlamayı, bu olayları hatırlamada kolaylık sağlayacağından dolayı öneriyor. İnsan Ekolojisi Kolejinde, insan gelişim profesörü Qi Wang, “insanlar kişisel deneyimlerini hatırlamak istiyorsa bunun en iyi yolu onları çevrim içi hale getirmek” diyor.
“Sosyal medya, bloglar, Facebook, Twitter ve diğerleri, anıları hatırlamak ve diğer insanlarla paylaşmak için bize önemli bir çıkış noktası sağlar. İnsanlar, kişisel deneyimleri hakkında yazdığında, onlara kafa yorduğunda ya da onlar hakkında başkalarıyla konuştuğunda, o olayları daha iyi hatırlamaya eğilimli olduklarını, hafıza uzmanları bunu uzun zaman önce biliyorlardı. “Kamusal alanda kişinin deneyimleriyle ilgili yazı yazma süreci, daha sonradan gelen sosyal geri bildirimlerle devam eder, insanlara kendi deneyimlerini ve kişisel ilgilerini yansıtmasına izin verebilir” deniliyor.
Kişisel hafıza uzmanı olan Wong, “sosyal medyada kayıt yapmak da öz benliğin inşasında rol oynuyor” diyor. “Hayatımızdaki kişisel deneyimlerimizi ve anılarımızı başkaları ile paylaşma, onları değerlendirme ve hatırlama sürecinde bizler bir benlik duygusu içerisinde oluruz. Sosyal medya kullandığımızda bu durum, biz bunun farkına bile varmaksızın gerçekleşir. Sadece anımızı arkadaşlarımla paylaşıyorum, diye düşünürüz. Fakat bu, deneyimlerimizi hatırlama biçimimizi şekillendirerek aynı zamanda kim olduğumuzu da şekillendirmiş oluyor.
Bu, özellikle çoğu sosyal medya sitelerindeki etkileşimli işlevler tarafından kolaylaştırıldı. Mesela Facebook; kullanıcıları, geçmişteki anılarını tekrar ziyaret etmelerini teşvik ederek bu anıları tekrar hatırlatmak için kullanıcılara periyodik olarak önceki yıllardan paylaşılan resimlerini ve yayınlarını göstermektedir.
Wong, “Hafıza çoğu zaman seçici davranır. Fakat sosyal medya durumunda seçimi, bizim aklımız yapmaz. Bir dış kaynak tarafında bu seçim yapılır” diyor. “Böylece sosyal ağ sitelerindeki etkileşimli işlevler de kendi deneyimlerimizi ve bizzat kendimizi nasıl gördüğümüzü şekillendirebilir.”
Wong ve yardımcısı Dasom Lee 13, Pekin Üniversitesinden Yubo Hou ise 66 lisans öğrencisinden bir hafta boyunca günlük tutmalarını istedi. Çalışmaya katılanlar “kahvaltı yapmak” gibi günlük işlerini hariç tutarak her gün olan olayları kısaca anlattı. Her olay için sosyal medyada olayı yayınlayıp yayınlamadıklarını kaydettiler. Ve olayın kişisel önemini ve duygusal yoğunluğunu 5 puanlık ölçeklerde derecelendirdiler. O haftanın sonunda ve bir hafta sonra, öğrenciler kaç olay hatırlayabildikleri hakkında sürpriz testlere tabi tutuldular.
Araştırmacılar, her etkinliğin çevrimiçi durumunun birinci ve ikinci haftanın sonunda hatırlanma olasılığını önemli ölçüde öngördüğünü buldular. Bu, olayların duygusal yoğunluğunu ve kişisel önemini kontrol ettiklerinde bile geçerliydi. Diğer bir ifadeyle çevrimiçinde paylaşılan etkinlikler, olayların özelliklerine bakılmaksızın çevrimiçi yayınlanmayanlardan zaman içinde hatırlanması daha olasıydı.
Yazarlar, araştırmanın hafıza teorilerine yeni bir ışık tuttuğunu ve dijital çağdaki “otobiyografik benlik”in oluşumu için önemli etkilere sahip olduğunu söylüyor. “Bu çalışma, kişisel anıların sanal dışsallaştırmasının sıradanlaştığı internet çağında, otobiyografik benliği daha iyi anlamak için bir ilk adımdır” diyorlar.
Araştırma, “otobiyografik benliği dışsallaştırmak veya kişisel anıları çevrimiçinde paylaşmak hafızayı muhafaza etmeyi kolaylaştırmaktadır” başlığıyla Memory dergisinin geçen yayınında yayınlandı.
Qi Wang, Dasom Lee ve Yubo Hou
Çeviren Duygu Aydemir
Kaynak: Science Daily/Sep 7, 2016.