Kadınlar için çevrim içi yaşam zehirlidir, nefret ve cinsiyetçilikle doludur. Bazı aktivistler, her şeyin nasıl çalıştığını yeniden hayal etmenin zamanının geldiğini söylüyor.
Tarih 13 Nisan 2025. Çoğu 17 yaşındaki çocuk gibi Maisie de uyanır uyanmaz telefonunu eline alıyor. Uygulamalarını her sabah aynı sırayla kontrol ediyor: Herd, Signal, TikTok.
Herd, kızlara yönelik niş bir sosyal ağ olarak başladı ancak bugünlerde herkes, hatta erkekler bile bu sitede. Maisie kişisel sayfasına girer ve orada tutturduğu şeylere bakar: köpeğinin, ailesinin, okuldaki bilim projesinin fotoğrafları. Sevdiği her şeyin tek bir yerde toplandığı dijital bir albüm gibi. Arkadaşlarından gelen yorumları okur ve kendi sayfalarına ne eklediklerine bakar. Facebook’a girmiyor, orayı sadece hala büyükanne ve büyükbabası kullanıyor ya da Twitter. Herd sadece… daha güzel. Beğeniler sayılmıyor. Takipçi metriği yok. Bağıran yabancılar yok.
Şimdi Signal’i kontrol ediyor. Signal, WhatsApp’ın Facebook ile daha fazla veri paylaşacağını duyurduğu ve kullanıcıların daha güvenli, şifreli alternatiflere kaçtığı 2023’teki Büyük WhatsApp Çıkışı’ndan bu yana popüler oldu.
Ardından, TikTok. Dans eden bazı kızların videosunu izliyor, yukarı kaydırıyor, çemberden atlayan bir kedi görüyor, yukarı kaydırıyor, yanardağlarla ilgili bir açıklayıcı metin okuyor. TikTok bu günlerde çok fazla veri toplamıyor. Konum veya tuş vuruşlarıyla ilgili hiçbir veriyi. Bu tür veri toplamanın çoğu, üç yıl önce ABD’deki yasa koyucular tarafından Big Tech’in lobi faaliyetleri nedeniyle çıkarılan Veri Koruma Yasası sayesinde artık yasa dışı.
Maisie’nin zamanı tükeniyor. Okul için hazırlanması gerekiyor ama Instagram’a bakmayı düşünüyor. Hem de geçenlerde oradaki bir adamdan garip bir mesaj almasına rağmen. Onu şikâyet etmek için uygulamanın basit, tek tıklama sürecini kullandı ve ondan bir daha haber alamayacağını biliyor. Instagram, son birkaç yıldır tacizi çok daha ciddiye alıyor. İnternette zamanınızı nerede geçireceğiniz konusunda o kadar çok rakip ve seçenek var ki! İnsanlar kendilerini iyi hissettirmeyen bir yerde kalmaya zahmet etmeyeceklerdir.
Taciz, nefret ve kadın düşmanlığından arınmış bir internet vizyonu, özellikle bir kadınsanız, çok zorlanmış görünebilir. Ancak küçük, büyüyen bir grup aktivist, çevrim içi alanları kadınların ihtiyaçlarını sonradan düşünmek yerine onları merkeze alacak şekilde yeniden tasarlamanın zamanının geldiğine inanıyor. Teknoloji şirketlerini, platformlarını bir kez ve herkes için arınmaya zorlamayı hedefliyor ve baştan itibaren kadın dostu ilkeler üzerine inşa edilmiş yepyeni alanlar yaratıyorlar. Bu, “feminist internet”in hayalidir.
Pek çok kişinin “teknolojinin iyilik için bir güç olduğu” fikrinden vazgeçtiği bir dünyada hareket naif görünebilir. Ancak feminist internetin bazı yönleri şimdiden şekilleniyor. Bu vizyona ulaşmak, web’in çalışma şeklini kökten elden geçirmemizi gerektirecektir. Ama inşa edersek, sadece kadınlar için daha iyi bir yer olmayacak; herkes için daha iyi olacak.
Nefreti Ölçmek
Germaine Greer 1970’te, feminizmin mihenk taşı metinlerinden biri olan “The Female Eunuch”ta, “kadınların erkeklerin onlardan ne kadar nefret ettiği konusunda çok az fikirleri olduğunu” yazmıştı. İnternet sayesinde artık çok iyi biliyorlar.
Bir Ermeni gazetesi için yazan Azeri bir gazeteci olarak Geybulla, doğduğu ülkede “hain” olarak algılandığından çevrim içi trollerin hedefi haline geldi. İlk ölüm tehdidi 2014’te internette günlerce süren şiddetli, cinsiyetçi tacize katlandıktan sonra gelmiş. “Üç günüm kaldığını söylediler. Bana nereye gömüleceğimi söylediler” diyor. Kadın olduğu için tacizin daha kötü olduğunu da biliyor. Kullanılan dilin “çok farklı” olduğunu söylüyor. “Baskın tema bedenimi ihlal ediyor ve beni cezalandırıyor. Toplu tecavüze uğra, sınır dışı et, vur, sustur, ağzını kapalı tut, asın gibi mesajlar.”
Kadınlar her zaman özellikle çevrim içi tacize maruz kaldılar. Sadece söyledikleri veya yaptıkları yüzünden değil, cinsiyetleri yüzünden de saldırıya uğruyorlar. Renkli veya LGBTQ+ kişilerse ya da politikacı veya gazeteci olarak halka açık bir işleri varsa, durum daha da kötü. Aynı cinsiyetçi mesaj: “Konuşmayı kes, yoksa.”
Pandemi; iş, oyun, sağlık, flört ve daha pek çok şeyin yalnızca sanal ortamlara sürüklenmesi nedeniyle sorunu daha da kötüleştirdi. Birleşik Krallık yardım kuruluşu Glitch tarafından ankete katılan kadınların ve “nonbinary” kişilerin yarısı, geçen yıl (2020) çevrim içi tacize uğradığını bildirirken, bunların büyük çoğunluğu da Twitter’daymış. Pew Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan rapor ise 35 yaşın altındaki kadınların %33’ünün çevrim içi olarak cinsel tacize uğradığını gösteriyordu ki 2017 yılında bu rakam %21 idi.
Bazen kötüye kullanım, koordineli bir kampanyanın parçasıdır. İşte burada “manosfer (manosphere)” devreye giriyor. Gayri resmi bu terim, feministlere ve daha genel olarak kadınlara saldırmaya adanmış gevşek web siteleri ve çevrim içi gruplara atıfta bulunuyor. Öfkeli adamların Reddit gibi forumlarda ve A Voice for Men gibi web sitelerinde toplanması gibi. Bazen, trolleme için hedefler belirlerler ve bunlar üzerinde anlaşmaya varırlar. 2014 yılında Gamergate olarak bilinen tartışma sırasında, video oyun endüstrisindeki birkaç kadın, koordineli bir doxxing kampanyası (saldırganların telefon numaraları ve adresleri gibi kişisel bilgilerinin bulup yayınlanması) tecavüz ve ölüm tehdidiyle karşı karşıya kalmıştı. Manosfer soyut, sanal bir tehdit değildir: gerçek dünyada sonuçları olabilir. Faisal Hussain, Elliot Rodger’ın yaşadığı ve yaşattıkları gibi.
Yine de kadınları orantısız bir şekilde etkileyen tek çevrim içi sorun, ölüm tehditleri ve çevrim içi taciz değil. Algoritmik ayrımcılık gibi daha az somut zararlar da vardır. Örneğin “okul oğlanı (school boy)” ve “okul kızı (school girl)” terimlerini Google’da aramayı deneyin. Erkekler için görüntü sonuçları çoğunlukla zararsızdır, oysa kızlar için sonuçlar cinselleştirilmiş görüntüler tarafından domine edilir. Google bu sonuçları, görsel tanıma algoritmalarına göre bir görselin hangi web sayfasında göründüğü, alt metni veya başlığı ve ne içerdiği gibi faktörlere göre sıralar. Önyargı iki yoldan içeri girer: Görüntü tanıma algoritmalarının kendileri internetten cinsiyetçi görüntüler ve altyazılar üzerinde eğitilir ve kadınlardan bahseden web sayfaları ve altyazılar, on yıllardır çevrimiçi olarak inşa edilen yaygın cinsiyetçilik tarafından çarpıtılır. Özünde, internet kendi kendini güçlendiren bir kadın düşmanlığı makinesidir.
Yıllar boyunca Facebook, makine öğrenimi sistemlerini seks veya çıplaklık kokan görüntüleri tespit etmek ve temizlemek için eğitti. Bu algoritmaların defalarca aşırı derecede hevesli olduğu, büyük beden kadınların veya bebeklerini emziren kadınların fotoğraflarını sansürlediği de bildirildi. Şirketin bunu yaparken aynı anda platformunda nefret söyleminin yaygınlaşmasına izin vermesi, aktivistlerin gözünden kaçmıyordu. University of London’da algoritmik bir önyargı araştırmacısı olan Carolina Are, “Silikon Vadisindekilerin kuralları belirlemesine izin verdiğinizde olan budur” diyor.
Buraya Nasıl Geldik?
Bu hikâye için konuştuğum her kadın, son yıllarda daha fazla taciz yaşadığını söyledi. Muhtemel suçlu, sosyal medya platformlarının tasarımı ve özellikle algoritmik temelleridir.
Web’in ilk günlerinde teknoloji şirketleri, hizmetlerinin çoğunlukla reklamlarla desteklenmesi yönünde bir seçim yaptı. Bize Google, Facebook veya Twitter’a abone olma seçeneği verilmedi. Bunun yerine, bu şirketlerin can attığı para birimi, kullanıcılarını gerçek müşterilere yani reklamcılara pazarlamak için paketleyebilecekleri ve kullanabilecekleri verileri oluşturan gözbebekleri, tıklamalar ve yorumlardır. Farrell, “Platformlar, daha fazla tıklama sağlayan algoritmalar aracılığıyla etkileşimi- gerçekten öfkeyi- en üst düzeye çıkarmaya çalışıyor” diyor. Hemen hemen her teknoloji platformu, katılımı her şeyden önce ödüllendirir. Kışkırtıcı içeriğe, ayrıcalık tanır. 2017’de aktivist kolektif Feminist İnternet’in kurucularından Charlotte Webb, bunu açıkça söyler: “Nefret para kazandırır.” Facebook, 2020’de 29 milyar dolar kar elde etmiştir.
Illinois Teknoloji Enstitüsü teknoloji tarihçisi Mar Hicks, 1990’lardaki tekno-iyimserliğin temelini oluşturanın cehalet ve miyop sorununun bir parçası olduğunu söylüyor.
Aslında, internetin ilk öncülerinin çoğu, fiziksel dünyanın karmaşık politikalarından ve komplikasyonlarından arınmış tarafsız bir sanal dünya olabileceğine inanıyordu. 1996’da John Perry Barlow, “Siber Uzayın Bağımsızlığı Bildirgesi“ni yazdı. Bu bildirge, “Irk, ekonomik güç, askeri güç veya doğum yeri tarafından tanınan ayrıcalık veya önyargı olmadan herkesin girebileceği bir dünya yaratıyoruz” satırını içeriyordu. Beyannamenin hiçbir yerinde cinsiyet belirtilmemişti.
Hicks, “Erken internetin tüm fikri, güç ilişkilerinde devrim yaratacağı ve her şeyi demokratikleştireceğiydi” diyor. “Bu her zaman aptalca, tarih dışı bir bakış açısıydı.”
Aslında, Barlow’un bildirisi yayınlanırken, kadınlar teknoloji işlerinden kaçıyordu. Kadınlar, teknoloji endüstrisinin erken gelişiminin merkezinde yer alsa da Bloomberg Teknoloji sunucusu Emily Chang’in 2018 tarihli “Brotopia” kitabında açıkladığı gibi, maaş ve prestij artıkça zaman içinde kademeli olarak kenara çekilmişlerdir. En yüksek nokta, ABD teknoloji işgücünün yaklaşık %35’inin kadın olduğu 1984. Şimdi %20’den az ve bu sayı on yıldır değişmedi. Teknoloji şirketi yönetiminin üst kademelerine (yönetim kurulları ve direktörler) bakarsanız, kadınlar daha da nadirdir.
İnterneti Yeniden İcat Etmek
Peki “feminist internet” nasıl olurdu?
İnternetin Feminist İlkeleri (The Feminist Principles of the Internet). Bu konuda tek bir vizyon veya onaylanmış bir tanım yok. Hareket, çevrimiçi aktivist gruplar için bir tür Birleşmiş Milletler olan APC (Association for Progressive Communications) tarafından 2016 yılında yayınlanan 17 ilkeye sahip. İklim değişikliğinden işçi haklarına ve cinsiyet eşitliğine kadar her konuda kampanya yürüten 57 örgüt üyesi var. İlkeler, 2014’te yaklaşık 100 feminist arasında üç günlük açık, yapılandırılmamış görüşmelerin yanı sıra aktivistler, dijital hak uzmanları ve feminist akademisyenlerle ek atölye çalışmalarının sonucu.
İlkelerin çoğu, teknoloji şirketleri ve sıradan insanlar arasındaki büyük güç dengesizliğini gidermekle ilgilidir. Feminizm açıkça erkek ve kadın arasındaki eşitlikle ilgilidir, ancak özünde güçle ilgilidir. Onu kimin kullanacağı ve kimin sömürüleceği ile. Öyleyse feminist bir internet inşa etmek, kısmen bu gücü Büyük Teknoloji’den alıp bireylerin, özellikle de tarihsel olarak daha az söz sahibi olan kadınların eline yeniden dağıtmakla ilgili.
İlkeler, feminist bir internetin daha az hiyerarşik olacağını belirtiyor. Daha işbirlikçi. Daha demokratik. Daha uzlaşmacı. Her bedene uyan tek bir model dayatmak yerine, daha özelleştirilebilir ve bireysel ihtiyaçlara uygun.
World Wide Web Vakfı, toplumsal cinsiyete dayalı çevrim içi şiddetin nasıl ele alınacağına ilişkin çevrimiçi atölye çalışmaları düzenliyor ve şu anda platformlar arası tacizle başa çıkmanın hiçbir yolu olmadığı gerçeği, kadınların karşılaştığı en büyük engellerden biri olarak görülüyor.
Tracy Chou’yu ele alalım.
Silikon Vadisi’nde büyüdü, bilgisayar bilimi okumak için Stanford Üniversitesi’ne gitti ve ardından Quora, Pinterest ve Facebook’ta yazılım mühendisi olarak çalıştı. Birçok genç kadın gibi, zamanının çoğunu sosyal medyada geçirdi. Ama sonunda, kadın düşmanı ve ırkçı yorumlarla sürekli kesintilere uğramaktan bıktı. Bu sorunun zamanla arttığını söylüyor, özellikle de Silikon Vadisi’nde daha fazla çeşitliliği savunmaya başladıktan sonra.
Bazen taciz, fiziksel tehditlere bile sıçramış. Onu çevrim içi olarak takip eden bir adam iki kez San Francisco’ya uçup Chou’nun kaldığı yere gitmiş. Polis ise ona “bir şey olduğunda bize haber vermesini” söylemiş. Chou gözlerini devirerek, “Çoğu insan için, bir terapist bulmanın dışında, taciz konusunda yapabileceğimiz pek bir şey yok” diyor.
Ama Chou, çoğu insan değil. İnsanların kötüye kullanımı filtrelemesine yardımcı olarak Twitter’ı daha katlanılabilir hale getirmeyi amaçlayan Block Party adlı bir araç oluşturmak için mühendislik becerilerini kullandı. Görmek istemediğiniz tüm cevaplar ve sözler, sizin veya atanmış bir arkadaşınızın kendi seçtiğiniz bir zamanda kontrol edebileceğiniz (veya hiç kontrol edemeyeceğiniz) bir “kilitleme klasörüne” konuyor. Chou, ilk kullanıcılarının ağırlıklı olarak yaygın çevrim içi istismarla karşı karşıya kalan kadınlar olduğunu söylüyor: Muhabirler, aktivistler ve COVID-19 üzerinde çalışan bilim insanları. Bunu çoğunlukla kendisi için yaptı:
“Bunu yapıyorum çünkü çevrim içi tacizle uğraşmak zorundayım ve bundan hoşlanmıyorum. Kendi sorunumu çözüyor.”
Chou, 2018’in sonunda Block Party’yi kurmaya başladığından beri, Twitter özelliklerinden bir veya iki tanesini benimsedi. Örneğin artık insanların tweetlerine kimlerin yanıt verebileceğini sınırlamasına izin veriyor.
Sesli Asistanlar ve Cinsiyet
2019 Birleşmiş Milletler raporu, akıllı sesli asistanların zararlı toplumsal cinsiyet klişelerini güçlendirdiği sonucuna vardı. Şirketlere, dijital asistanları varsayılan olarak kadın yapmayı bırakmaları ve onları “cinsiyetsiz” hale getirmenin yollarını keşfetmeleri çağrısında bulundu. Q adlı bir proje tam da bunu yapıyor. Q, medya şirketi Vice tarafından kurulan bir ajans olan Virtue tarafından yaratıldı. Ekip, “erkek” ve “kadın” sesinin parametrelerini tanımlamak ve bunların nerede örtüştüğünü bulmak için dilbilimcilere danıştı. Sonra birçok ses kaydetti, değiştirdi ve cinsiyetten en tarafsız olanı belirlemek için binlerce insan üzerinde test ettiler.
Sorunları kök düzeyinde çözmeye çalışan tek proje Q değil. Bir makine öğrenimi araştırmacısı ve sanatçısı olan Caroline Sinders, insanların yapay zekâ sürecinin her adımını sorgulamalarına ve feminist mi yoksa kesişimsel mi olduğunu analiz etmelerine yardımcı olan (yapısal ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi gibi örtüşen sorunları hesaba katarak) açık, ücretsiz bir araç seti oluşturdu.
Bu bir sorun çünkü çoğu çevrim içi hizmetin tasarımında ve geliştirilmesinde kadınların sesinin büyük ölçüde göz ardı edildiği biliniyor. Teknoloji patlaması, erkekler ve kadınlar arasındaki güç dengesizliğini alt üst etmek yerine, birçok yönden onları daha derinden sağlamlaştırdı.
Ancak bazı aktivistler, mevcut platformları geliştirmekten daha fazlasını yapmak istiyor.
Google’da çalışan Mady Dewey ve Ali Howard, kendi sosyal ağları Herd’i başlattı. Kadınlar ve kızlar için toksik olmayan bir çevrim içi deneyim yaratmak istediler. Sosyal medyada hepimizin kanıksadığı temel tasarım özelliklerini, özellikle de katılımı ödüllendiren ve kötüye kullanımı teşvik etmeye yardımcı olan “beğeniler” ve yorumları elden geçirdiler.
Uygulamayı açıp bir özet akışına girmek yerine, insanlar kendi profillerine ulaşıyorlar: fotoğrafları, düşünceleri ve kendilerini mutlu eden şeyleri depolayabilecekleri bir tür “dijital bahçe”. Beğeniler yok. Trol kampanyalarını önlemek için insanların kaç kez yorum yapabileceği konusunda sınırlamalar var. Amaç daha nazik, daha dostça, daha sakin bir ortam geliştirmek. Milyonlar için hiçbir şey ifade etmeyen daha küçük bir grup için çok şey ifade eden bir platform yapmayı tercih ediyoruz diyorlar.
Peki, bizi böyle projeleri ana akım haline getirmekten alıkoyan nedir?
Nakit. Daha doğrusu eksikliği. Pitchbook’a göre, kadınlar hiçbir zaman ABD risk sermayesi parasının %3’ünden fazlasını alamadılar. Axios araştırmasına göre, risk sermayesinin hâlâ çoğunlukla bir erkek kulübü olması kesinlikle tesadüf değil. VC (Girişim Sermayesi (Venture capital)şirketlerindeki karar vericilerin yalnızca %14’ü kadın.
Daha Büyük Düşünmek
Bireysel projelerin bir sonuç vermesi, eğer gerçekten başarabilirse, yıllar alıyor. Bazı aktivistler, sorunun yukarıdan aşağıya doğru ele alınması gerektiğini düşünüyor. Birçoğu, ABD’li politikacıların Big Tech’i dizginleme ve düzenleme yönündeki baskısının özellikle kadınlara fayda sağlayacağını umuyor. Yapay Zekâ Politika Uzmanı Mutale Nkonde, Algoritmik Hesap Verebilirlik Yasası (Algorithmic Accountability Act) ve Biyometrik Engel Yok Yasası‘na (No Biometric Barriers Act) örnek olarak işaret ediyor. Sırasıyla, bu yasalar şirketleri cinsiyet ayrımcılığı da dahil olmak üzere algoritmalarını önyargı açısından kontrol etmeye ve toplu konutlarda yüz tanıma kullanımını yasaklamaya zorlayacaktır.
Aktivistler, yasa koyucuların algoritmik gözetim ve hesap verebilirlik gibi konulara odaklanmasını ve platformları şimdiye kadar gördüğümüz hızlı, zararlı, katılım odaklı büyüme türünden uzaklaşmaya zorlamasını istiyor. Teknoloji şirketleri arasında çevrim içi kötüye kullanım konularında daha fazla iş birliği olabileceği gibi, yasal içerik denetleme gereksinimleri de yardımcı olabilir.
Ne de olsa taciz, platformlar arası bir sorundur. Troller bir hedef belirledikten sonra, cehennemi serbest bırakmadan önce her bir sosyal medya profiline, e-posta adresine ve çevrim içi gönderiye bakarak o kişinin çevrim içi yaşamını tarayacaklardır.
Kadınlar taciz korkusu olmadan çevrim içi olma hakkına sahiptir. Taciz göreceklerinden ve hatta fiziksel olarak zarar göreceklerinden korktukları için çevrim içi perakendeciler kurmayan, blog yazmaya başlamayan, ofis için koşmayan veya bir YouTube kanalı oluşturmayan tüm kadınları düşünün. Kadınlar platformlardan kovalandığında, bu bir sivil haklar sorunu haline gelir.
Ama aynı zamanda birbirimizi korumak hepimizin yararına. Herkesin web’den eşit olarak yararlanabileceği bir dünya, duyduğumuz seslerin ve fikirlerin daha iyi bir karışımına erişebileceğimiz ve paylaşabildiğimiz bilgilerde artışa ve herkes için daha anlamlı bir çevrim içi deneyime yol açacaktır.
Yazan: Charlotte Jee
Çeviren: Elif Akçay
Kaynak: https://www.technologyreview.com/2021/04/01/1020478/feminist-internet-culture-activist-harassment-herd-signal/
*Bu yazı aslına uygun olarak kısaltılarak çevrilmiştir.