Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Bilişim ve Teknoloji
  4. »
  5. Siberfeminizmin Sıcak, Islak ve Aşırı Çevrim İçi Tarihi

Siberfeminizmin Sıcak, Islak ve Aşırı Çevrim İçi Tarihi

Feminizm ve siberfeminizm sadece kadın bedeniyle ilgili değildir, aynı zamanda marjinalleştirilmiş bedenler ve marjinalleştirilmiş insan gruplarıyla da ilgilidir.

Mindy Seu’nun Siberfeminizm Dizini[1], siber uzayı eril bakıştan arındıran sanatçıların damıtılmış miraslarının bir belgesi niteliğindedir. Mindy Seu’nun Siberfeminizm Dizini, mümkün olduğunca çok sayıda siberfeminist kaynaktan oluşan ve bir arşiv ortaya çıkarma amacı olan bir projedir.  Aynı zamanda son derece iddialıdır. Seu, 1991’de filozof Sadie Plant ve sanatçı kolektifi VNS Matrix tarafından ortaya atılan terimin kadınları ve marjinal toplulukları, farklı türde bir siber uzayın nasıl görünebileceğini hayal etmeye davet etmesinden -web tarihinin ilk dönemleri- bu yana birçok yönden evrimleştiğini belirtmektedir.

Siberfeminizm, yeni çevrim içi kimlik biçimlerine yer açmak için bilimkurgu femme-botlarının ötesine geçerek, eril bakış altında şekillenen internetin bir eleştirisi olarak başlamıştır. Son otuz yılda hareket, “kadınlar”, “teknoloji” veya “feminizm”e indirgenemeyeceğini ispatlayarak ırk, siyaset ve cinsiyet akışkanlığı hakkında konuşmalara yer açmak için geliştirilmiştir.

Tasarımcı ve araştırmacı Seu, Siberfeminizm Dizini’ni 2019’da açık erişimli elektronik bir tabloyla başlattı ve yüzlerce manifesto, eleştirel makale, sanat eseri, tarih, toplumsal cinsiyet çalışmaları ve diğer girişimleri arşivledi. Şimdi zengin bir şekilde açıklayıcı (ancak estetik açıdan küçültülmüş) bir web sitesi olan Cyberfeminism Index[2], izleyicileri siborg cadılar, diğer dünyaya ait ütopik fanteziler ve balçıkla[3] (slime) dolu farklı bir internet tarihi versiyonuna sürüklüyor. Ayrıca her ne kadar Donna Haraway’in ufuk açıcı bir metniyle başlasa da bu hikayeyi biyo-hacker Mary Maggic ve zenofeminist kolektif Laboria Cuboniks gibi daha az bilinen düşünürlerin ve yapımcıların bakış açısıyla anlatmaya dikkat çekiyor.

Bu sonbaharda dizin ilk kez Inventory Press tarafından basılacak. Yayını desteklemek için Seu, Feral File’da WETWARE[4] adlı biçimlendirici siberfeminist çalışmaların çevrim içi sergisinin küratörlüğünü yaptı. Kronolojik olarak gösterilen sergi, farklı nesil siberfeminist sanatçılar ve düşünürler arasında bir diyalog açmaya çalışıyor ve VNS Matrix, Linda Dement, Prema Murthy, Shu Lea Cheang, Skawennati, Mary Maggic, Cornelia Sollfrank, Morehshin Allahyari ve Danielle BrathwaiteShirley’nin yayımlanmış eserlerine yer veriyor.

WETWARE’in açılışını kutlamak için, Friends with Benefits’in Marka Başkanı Lindsay Howard, FWB’nin NFT Korsan Radyosu için Mindy Seu ile görüştü. Kısaltılarak yeniden düzenlenmiş olan konuşmaları şu şekilde gerçekleşti:

Lindsay Howard: Uzun zamandır hayranınızım ve Siberfeminizm Dizini’nin gelişimini takip ediyorum. Bu araştırmaya başlamanıza sebep olan nedir?

Mindy Seu: Harvard Tasarım Enstitüsü’nde okurken, Berkman Klein İnternet ve Toplum Merkezi’nde bursum vardı. Çevremde birçoğu avukat ve politika yapıcı olan birçok parlak insan vardı. Sanatsal bakış açısına sahip birkaç kişiden biri olarak geldim. Çevrim içi radikal aktivizm, pedagoji ve dijital sanat yani insanların interneti bir araç olarak nasıl yaratıcı bir şekilde kullandıklarına bakma arzusu arasında bir örtüşme olduğunu fark ettim. Kendime referanslar derledikçe proje doğal olarak bugünkü halini aldı.

Siberfeminizmi yeni öğrenenler için tercih ettiğiniz kısa bir tanımınız var mıdır?

“Siberfeminizm” terimi 1991 yılında Sadie Plant ve VNS Matrix tarafından ortaya atıldı. “Siber” 1940’larda “sibernetik”ten ve ardından 1980’lerde William Gibson tarafından Neuromancer’da icat edilen “siber uzay”dan geldi. Siber uzay, femme-botlar ve siber-bebekler gibi erkek bakışlarının tasvirleriyle karakterize edildi. Sadie Plant ve VNS Matrix bunu tersine çevirmek istedi: Kadınlar ve marjinal topluluklar siber uzayı, tekno-ütopyayı veya distopyayı nasıl tasavvur ediyordu? Fantastik mekanlar, dünya inşası, balçık teorisi ve bu harika sızdıran teknolojinin hepsini tasarlamak için güzel, kışkırtıcı bir dil kullanmaya başladıkları yer burasıdır. Yeni teknolojileri kullandığı ancak kullanımları nedeniyle de eleştirildiği için siberfeminizm geri dönütlerle de ilgilidir.

Siberfeminizm ruhunu örnekleyen bir iki proje var mı? 

Tabii ki. En ikonik parça, VNS Matrix tarafından yayınlanan ve başlangıçta bu sohbet için alan açan “21. Yüzyıl için Siberfeminist Bir Manifesto” olacaktır. Parçada, “Büyük Baba Anabilgisayarı”, “Balçık’ın Paralı Askerleri” ve klitorisin matrise doğrudan bir hat olduğu hakkında konuşuyorlar. Eser birkaç farklı dile de çevrildi.

Bu sabah New York Times’ta “Gelecek Artık Kadın Değil” başlıklı bir köşe yazısı okudum. İnsanların “feminizm” kelimesine çok basit ve kimlik odaklı olduğu için nasıl direndiğinden bahsediyordu. Aynı kelimeyi kullanıyorsunuz fakat tanımınız farklı geliyor ki bu 1970’lerin ikinci dalga feminizmi de değil.

Esas olan siber ön eki. WETWARE sergisinin açılışı için bu konuya değinen bir dizi söyleşiye ev sahipliği yaptık. Dijital sanatın ilk öncülerinden biri olan Cornelia Sollfrank, ilk siberfeministlerden biriyken, kelimenin zamanla onun için çalışmayı bıraktığını ve şimdi kendisine “tekno-feminist” demeyi tercih ettiğini anlattı. Ayrıca Legacy Russell tarafından icat edilen “glitch feminizmi” ve Laboria Cuboniks tarafından “zenofeminizm” terimini görüyoruz. Cyberfeminismindex.com’daki denememde, “siberfeminizm”in nasıl kusurlu bir şemsiye terim olduğunu açıklamaya çalışıyorum, ancak bu iki dünya arasında köprü kurmamıza ve ortaya çıkan bu alanı tahmin etmeye, tanımlamaya ve yeniden tanımlamaya başlamamıza yardımcı oluyor.

Feminizm ve siberfeminizmin sadece kadın bedeniyle ilgili olmadığını, aynı zamanda marjinalleştirilmiş bedenler ve marjinalleştirilmiş insan gruplarıyla da ilgili olduğunu yazıyorsunuz.

Siberfeminizm yalnızca teknolojiyi kullanan kadınlar için değildir. Böyle bir indirgeme olacağını hissediyorum, feminizmin sadece kadınlar için olmamasına benziyor değil mi? Bu durum, cinsiyet yönelimimiz ne olursa olsun hepimizi etkileyen ataerkil yapıyı incelemeye çalışmakla ilgili. Tabii ki, ABD’de “feminizm” kelimesinin tarihini düşünürseniz, bunda da pek çok ırksal bileşen var, bu yüzden Kimberly Crenshaw’ın kesişimsel feminizmi, hatta “kadıncı” terimi ortaya çıktı. Yeni bir terim için birçok farklı öneri var ve bunun, feminizmin anlamını daha da zenginleştirdiğini hissediyorum.

İlk giriş, muhtemelen daha iyi bilinen projelerden biri olan ve 1985 yılında Donna Haraway tarafından yazılan Siborg Manifestosu: Geç Yirminci Yüzyılda Bilim, Teknoloji ve Sosyalist-Feminizm’dir. Ama sonra bir sürü yeraltı mücevheri ortaya çıkıyor. Kaynaklarınızı, özellikle de daha belirsiz olanları bulma konusunda nasıl bir yol izlediniz? Referanstan referansa ping attınız mı? Eğlenceli bir süreç olsa gerek.

Projeye akademik bir ortamda başladım, bu yüzden makaleler okuyordum ve daha fazla bilgi için onların kaynakçalarını karıştırıyordum. Sonunda insanları aramaya ve deneyimleri hakkında sözlü tarih almaya başladım. Bu, teori ve pratiğin bir karışımıydı. Judy Malloy, Salome Asega, Morefield’dan Ruth Catlow ve Feminist İnternet’in kurucularından Dr. Charlotte Webb ile telefon görüşmeleri yaptım. Benimle telefonda görüşmeye ve kendi projelerini veya bakmam gereken diğer projeleri paylaşmaya istekliydiler ve sonra dizin oradan itibaren büyüdü.

2020’de daha fazla girişe olanak sağlayan kitle kaynaklı bir Rhizome komisyonu aldım. “Gönder” düğmesini eklediğimde, insanlar kendilerini siberfeminist olarak tanımlayabildiler, kendilerinin ve başkalarının projelerini sunabildiler. Dizinin, basılı versiyonu, hepsi temizlenmiş, aralarında uygun alıntılar ve çapraz referanslar bulunan bu çalışmalardan bir seçki olacaktır. Uzun bir süreç oldu. Üç yıldır hamileymişim gibi hissediyorum. Bu çok kişisel bir deneyim ve şimdi, göz korkutucu ama canlı bir dünyada yaşamaya hazırlanıyorum.

Kitaba ne girmedi? Siberfeminizm çatısı altına neyin girip girmeyeceği konusunda herhangi bir tartışmanız oldu mu?

Evet, kesinlikle. Geri bildirim döngüsüne odaklanmaya çalıştım. [Dahil ettiğimiz] projeler sadece teknoloji kullanmak zorunda değildi; teknoloji hakkında yorum yapmak veya eleştirmek zorundaydılar. Örneğin, birisi giriş olarak #metoo hashtag’ini gönderdi. Aslında siberfeminizm olarak nitelendirilmediğini hissettim, çünkü hareketi kolaylaştırmak için teknolojiyi kullanıyor olsa da aslında teknolojinin kendisiyle ilgili değildi. Bu ayrım, kapsamı daraltmaya ve terimi çok bulanık hale getirecek her şeyi kaldırmaya yardımcı oldu. Dizin için mükemmel olduğunu düşündüğüm bazı projeler de deneyimledim, ancak sanatçılar bana ulaştı ve “Ah, aslında kendimi bir siberfeminist olarak tanımlamıyorum. Lütfen projemi kaldırır mısınız?” dediler.

Proje, buradan nereye varacak? Herkesin katkıda bulunabilmesi için açık bir kaynak mıolacak? Yoksa editör olarak kalmayı planlıyor musunuz?

Şu anda, kitabın yaklaşık 600 sayfaya ulaşacak fiziksel kopyasını üretmeye odaklandım. Danielle Wu 800 resim izni aldı, Laura Coombs kitabı tasarladı ve ardından Lily Healey kitabın tamamını Laura’nın tasarımlarıyla yazdı. Kitabın ötesinde, web sitesi kalıcı olarak büyüyecek. Web sitesinin yaşayan bir arşiv olarak hareket etmeye devam edeceğini umuyoruz – bir çok tabandan, ortak bir arşiv- kitap bu projeye gelecek nesilleri de katacak.

Siberfeminizmle kendi ilişkinizi nasıl tanımlarsınız? Özellikle sizinle ve uygulamanızla yankı uyandıran projeler keşfettiniz mi?

WETWARE şovundaki çalışmalardan biri Prema Murthy’nin 90’ların sonundaki Bindigrl adlı  eseri gerçekten ikonikti. Pornografinin çevrim içi olarak çoğaldığı [bir zamanda] Prema, bu platformlarda şiddetlenen ve artmakta olan ırk ve cinsiyet klişeleri ve bunları nasıl düzeltebileceği üzerine kafa yoruyordu. Yani temelde bir çevrim içi forum oluşturuyor ve tanrıça/fahişe ikilisini temsil eden ve onları karmaşıklaştıran bir Hindu tanrısının bu arketipi’nin Bindi’nin ekran alanında nasıl bir avatar olduğundan bahsediyor.

Bunun gibi şeyler yankı uyandırdı çünkü aktif çevrim içi kullanıcılar olarak hepimizin trollerle ilgili deneyimleri var. Kendimizi nasıl güçlendirebileceğimize dair deneyimlerimiz de var. Bu yüzden teknolojinin sibernetik cinsel niteliğini görmek gerçekten heyecan vericiydi: özellikle arkadaşlarımın ve akranlarımın çalışmalarını [vurgulamak istedim]. Nahee Kim’in Daddy Residency adlı bir projesi var. Burada bir baba için, insanların suni tohumlama ve çocuğu nasıl birlikte büyütebilecekleri konusunda öneri vermeleri için açık bir çağrı var.

Sergideki sanatçılar, birçoğu ilk kez bunu yaptığı için kripto ve NFT’lere girme fikrine nasıl tepki verdi?

Açılış sırasında bir dizi Twitter Alanına ev sahipliği yaptık ve görüşmecilerden biri olan Yana Sosnovskaya, bir sanatçının ilk NFT yayınını tanımlamak için yeni bir terim tanıttı: “genesis projesi”. Cornelia Sollfrank dışında tüm sanatçılarımızın bu sergi için kendi oluşum projelerini yayınladıkları ortaya çıktı. Çok şüpheci olan ve ekolojik bileşen nedeniyle katılmayan bazı kişilere ulaştık, çoğu, eserlerini daha erişilebilir hale getirmekten heyecan duydu. Bu, siberfeminizmin doğal bir çevirisi gibi geldi: Sanatçılar, artılarını ve eksilerini ve farklı kırılma noktalarını anlamanın bir yolu olarak yeni teknolojileri eleştirseler bile, onları kullanmak ve çalışmak istiyordu.

Geçen yıl NFT alanına giren ilk net sanatçıların bazı projelerini gördüm. Ya erken dönem ikonik parçalar satıyorlardı ya da arkalarındaki fikirleri tamamen yeni eserlere uyarlıyorlardı.  Birdenbire daha ticari hale dönüşmesi bir sanatçının mirasını etkiler mi özellikle de bu birçok erken dönem net sanatçısının karşı çıktığı bir şeyken?

Pek çok sanatçı, neyi satılabilir hale getirmek isteyip istemediğini düşünürken bunu hesaba katıyordu. Bu eserlerin çoğu sanat galerilerinde sergilendi, ancak hiçbir zaman net sanat eseri olarak çevrim içi olarak satılmadı veya ifşa edilmedi; onlar sadece çevrim içi olarak ücretsiz olarak erişilebilirdi. Sanatçılar aynı zamanda neden bir şeyi internete koymak istedikleriyle de uğraşıyorlardı ve bence en iyi nokta, orijinal çalışmayı tamamlayan malzemeleri ortaya çıkarmaktı.

Feral File’da, sanat eserinin yanı sıra, çevrim içi olarak bulamadığınız röportajlar, süreç görüntüleri ve arşiv görüntüleri içeren koleksiyoncu paketlerine sahip olabilirsiniz. Ayrıca ilk yerli medya sanatçılarından ve net sanatçılarından biri olan Skawennati gibi makinelerinden [mini dizisi TimeTraveller™’] daha önce hiç görülmemiş görüntüleri ortaya çıkaran insanlarımız var. Daha önce hiç galeride görülmemiş olan Hunter adındaki Mohawk adamı için zaman yolculuğu yapan güneş gözlüklerinin fragmanını ve “reklamını” bize verdi.

Feral File’da bir serginin küratörlüğünü yapmak nasıldı? Sergiden beğendiğiniz birkaç eseri paylaşır mısınız?

Harikaydı, çünkü sanatçı ve yaratıcı kodlama yazılımı Processing’in arkasındaki geliştiricilerden biri olan Feral File’ın ortak yaratıcısı Casey Reas tarafından bana çok fazla destek ve özerklik tanındı. Siberfeminizm, çok yaygın ve sürekli mutasyona uğruyor: Gösteri ise, bunun daraltılmasını gerektirdi. Üstelik bedenleşmeyi ve slime’ı düşünürken, “wetware” terimi doğru notu vurmuş gibiydi. Donanım ve yazılıma atıfta bulundu, ancak insan unsuruna odaklandı.

Mary Maggic’in kendi hormonlarınızı nasıl yapacağınızla ilgili ve sahte bir realite TV şovu olan İlaç yapan Evkadınları (Housewives Making Drugs) adlı bir çalışmamız var. Çalışmalar kronolojik sırayla gösterilmektedir. Buna göre ilk çalışma -VNS Matrix’in Çekişmeli Bölge (The Contested Zone)- ilk kez 1993’te çıkmıştır. Sonra Linda Dement’in 1994’ten Siberet Canavarkız’ı (Cyberflesh Girlmonster) ve Prema’nın çalışması var. Danielle Brathwaite-Shirley, diss parçalarından yola çıkarak modellediği bu sergi için iki müzik videosu çekti: Sosyal Kapital Kavgalar (Social Capital Fights) ve Putin bir Çöpadam’ı (Putin’s a WASTEMAN). Çalışmasını takdir ediyorum, çünkü gerçekten eleştirel olsa bile, gerilimi azaltmak ve üretken tartışmaları desteklemek için mizah kullanıyor.

Şovdaki en sevdiğim eserlerden biri Shu Lea Cheang. Uzun zamandır en sevdiğim sanatçılardan biriydi, bu yüzden katılmaya hazır olduğu için çok heyecanlandım. 2000 yılında, Japonca’da “orgazm olmak” anlamına gelen IKU adlı bir [uzun metrajlı bilimkurgu porno filmi] yarattı. Yeni bir bilimkurgu queer sinema türü yaratmasıyla tanınır. Filmde, şekil değiştiren siborglar “orgazm verileri” topluyor. WETWARE’in kapak resminde gördüğünüz karakter, [bu fütürist dünyada kodlayıcı olan] Tokyo Rose’dur.

IKU: Expand, an Interface filmle birlikte ortaya çıkan tamamlayıcı bir etkileşimli web deneyimiydi. Artık çevrim içi değil, ancak Shu Lea bana Expand’in kaynak kodunu verdi ve kaydedilmesini istediği gibi koreografisini yaptı. Böylece bu ekran kaydı, Feral File’da toplanabilecek video sanatı haline geldi.

Andrew Benson, net sanatının tarihini ve ticaretini karıştırmak hakkında tartıştığımız şeye yanıt olarak Discord’a bir yorum yaptı. Şöyle yazdı: “Web3 alanının çoğunlukla ne kadar tarih dışı hissettirdiği hakkında çok düşünüyorum- neredeyse sıfırdan başlıyoruz, tamamen boş bir sayfa ve ilk net sanatçıların yaptığı türden bir zemini yeniden tanıtmak zorunda kalıyormuşuz gibi. Hem sonra bunları tanıtmak onları değiştiriyor çünkü bağlam gerçekten farklı.” Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bence bu çalışmaların tümü, bir şekilde, bir tür rızaya dayalı ve değişken sözleşmelerle uğraşıyor: sosyal sözleşmeler, sosyal kodlar, bakım teknolojileri gibi. Bunlar bir şekilde bunu dijital yeni alana çeviriyorlar. Kesinlikle bir diyalog yaşanıyormuş gibi hissettiriyor ve o köprüyü görmek de beni heyecanlandırıyor. Bana göre, bu NFT alanında yalnızca yeni işler üretmek değil, aynı zamanda bu çığır açıcı ağ sanat eserlerinden bazılarını [yeni bir bağlamda] nasıl uyarlayacağımızı bulmak için bir fırsat var gibi geliyor. [Bütün bu eserler arasında] çok sayıda paralellik var, farklı nesillerden olsalar bile.

WETWARE, Andrew’un tarif ettiği tarih dışı koşullardan farklı hissediyor. Güçlü çünkü tarihsel, aktivist, politik olarak karşıt. Ya da belki bunu size bir soru olarak sormalıyım: Bunu siyasi bir proje olarak görüyor musunuz?

Birçok yönden, evet. Bu çalışmaları dünyaya yeniden tanıtmaya çalışıyoruz ve bunu, yayınlandıkları sosyo-politik manzarayı eleştiren ve ona yanıt veren bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Gururla eleştirel, tarihi ve çağdaş.

 

Yazar: Lindsay Howard

Çeviri: Duygu Aydemir

Kaynak: https://www.fwb.help/wip/mindy-seu-cyberfeminism-index

 

[1] Mindy Seu editörlüğünde İngilizce çıkacacak olan Siberfeminizm Dizini, çeşitli siberfeminist kuramcıların kuram ve pratikteki çalışmalarını derlemektedir.

[2] Cyberfeminismindex.com

[3] Balçık kavramı, VNS Matrix’in porno ve oyun dünyasının cinsiyetçi unsurlarına bir yorum olarak geliştirdiği ironik bilgisayar oyunu Tüm Yeni Genler’deki “Büyük Baba Ana bilgisayarına” girilerek silahlı klitorislerden G-balçık silahı ile fallik gücü devirmeye çalışırken karşımıza çıkmaktadır. Balçık, dişiliği sembolize ettiği için siberfeministler tarafından siber uzaya entegre edilmiştir (ç.n.)

[4] Hardware (donanım) ve software’e (yazılım) ek olarak ortaya atılmış olan ıslak yazılım (wetware), beynin yapay sistemlere bağlı olduğu veya biyokimyasal süreçlere dayalı yapay sistemler için bir model olarak kullanıldığı bilgisayar teknolojisidir. Örneğin, sinir ağları ve benzeri yapay zeka teknolojilerinin donanım olarak tanımlanacağı yerde, simüle etmeye ve modellemeye çalıştıkları insan beyni “wetware” olacaktır. Biyolojik sistemler, insanların biyolojik dokusunun büyük bir kısmını oluşturan sudan dolayı “ıslak yazılım” olarak tanımlanmaktadır. Bir ıslak yazılım bilgisayarı, “canlı” nöronlar gibi organik maddeden oluşan organik bir bilgisayardır (yapay organik beyin veya nörobilgisayar olarak da bilinir).

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir