Günlük yahut süreli, yazılı, görüntülü, sesli elektronik veya dijital basın ve yayın organında, kadrolu, sözleşmeli ya da telif karşılığı, haber alma, işleme, iletme veya görüş, fikir belirtme görevi üstlenen ve asıl işi ile başlıca geçim kaynağı bu olup, çalıştığı işletme ile ilgili yasalar karşısındaki konumu bu tanıma uygun olanlar gazetecidir.
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinde geçen gazeteciliğin tanımındaki amaç gazeteciliğin çerçevesini oluşturmaktır. Aynı zamanda bu işi icra eden kişilere yol göstermektedir. Ama ne yazık ki çoğu zaman yaşanılan olaylar gazetecinin sahip olması gereken etik ilkelerin yok sayıldığı adeta tiraj uğruna daha fazla okunma daha fazla izlenme uğruna ayaklar altına alındığını biz insanlar olarak çoğu olayda gözlemlemekteyiz. Yayın müdürlerinin gazetecileri teleolojik paradigmaya göre hareket etmesini istedikleri bir dönemde gazetecilerin ne kadar özgür olduğunu sorgulamak bizler için bu noktada önem arz edecektir.
Maddiyatın önem kazandığı böyle bir dönemde gazetecilerin özerk olmasını beklemek pollyannacılık başka bir şey olarak görülmemektedir. Tabii ki de hiçbir durum ahlaki olarak yapılan yanlış tutumları aklamaz. Bu mesleği icra edecek insanların gazetecilik meslek ilkeleri açısından olayları ele almaları gerekir. Olaylara kendi açılarından kar zarar ikilemi içinde bakmak sadece onları Immanuel Kant’ın tabiri ile iyi bir hesapçı yapacaktır. Gazeteciler koşullar ne olursa olsun deontolojik paradigmaya göre hareket etmesi gerekir. Sonucu ne olursa olsun bu işten atılmakta olsa gazeteci her zaman iyiyi istemelidir. İste bizler o zaman iyi iradeden bahsedebiliriz. Yani gazeteci kar zarar ilişkisinden ziyade kendi ödevine odaklanmalıdır.
Ülkemizde spor gazeteciliği ile magazin gazeteciliği adeta sıkı bir yarış içinde. Acaba hangi alan daha çok yalan haber üretiyor? Bu yarışın kazananı kim onu bilemeyiz ama kaybedeni biz Türk halkı olduğu kesin. Olmayan olayları varmış gibi göstermek rutin bir hal almış durumda. Bu makalede belirtilen durumu yaşanmış bir örnek üzerinde bakıp bu sansasyonel olayı gazetecilik meslek ilkeleri açısından değerlendirmek amaçlamaktadır.
Beyaz TV yayınlanan beyaz futbol programı Ertem Şener moderatörlüğünde Ahmet Çakar, Sinan Engin, Abdülkerim Durmaz ekibiyle konsept futbol olmak üzere yayın yapan bir program. Hiç biri bir gazetecilik diplomasına sahip olmasa da halkı yorumları ve aktardıkları bilgiler ile kendilerinin gazetecilik misyonunu yerine getirdiklerini her defasında seyircilere aktararak gazeteci olduklarını hatta acar gazeteci olduklarını dile getiriyorlar.
Bahsedeceğimiz olay Fenerbahçe spor kulübüne teknik direktör olarak getirilen Philip Cocu’nun çok kısa bir zaman sonra kovulmasından sonra baş gösteriyor. Ne Fenerbahçe spor kulübünden ne de Philip Cocu cephesinden olayla ilgili tatmin edici bir açıklama yapılmıyor. Tabii ki de o dönemki bütün gazeteciler bu olayların özneleri ile bir röportaj yapmak içi fırsat kolluyorlar. Amaç röportaj yaparak olayı aydınlatacak ilk kişi olmak. Tarihler 10 Kasım 2018 gösterdiğinde beyaz futbol ekibi Phillip Cocu ile bir röportaj yaptıklarını ile ilgili teaser girmeye başladılar. Öteki gün yani 11 Kasım 2018 yayınlanan programda da aynı teaserlar dönmeye devam etti. İki gün boyunca teaser döndürerek bu röportajı daha çok konulmasını ve daha çok ses geçirmesini amaçlıyorlar.
12 Kasım 2018 tarihi gelince aynı ekibin aynı kanalda aynı formata sahip farklı isimli (derin futbol) programı bekleyen izleyicilerin adeta izlemek için tek cazip yanı bu röportajdı. Röportajı gerçekleştirdiğini söyleyen kişi Ertem Şener’di. Programda bahsi geçen röportajla ilgili olarak bir fotoğraftan başka hiçbir somut materyal yoktu. Bir fotoğraf ve üzerinden akan uzun bir ki.
Röportaj başlamadan röportajı gerçekleştirdiğini iddia eden isim Ertem Şener garip bir şekilde o gün nasıl bir gün olduğunu hava durumunu ne yediğini neler yaptığını anlatmaya başladı. Daha öncelerinde bu tarzda yalan haberler yapan bir programın aynı şekilde bir durumun içinde mi olduğu seyircinin kendi kendine sormasını istemeden de olsa oluşturdu. Çünkü Ertem Şener dakika dakika o gün ne yaptığını anlatıyordu. Anlattıkları şey konudan alakasız olması acaba olayı inandırıcı kılmak için olayla ilgisi olsun veya olmasın detay vermesinin nedeni olabilir miydi? ? Bu noktada Uzman Psikolojik Danışman Şenol Baygül yalan söyleme ve yalanın fark edilmesi konusunda 25 Mayıs 2019 tarihinde sözcü gazetesine verdiği demetçe geçen bir kesiti aktararak bu davranışın alt metninde yaşanan düşünceyi bulabiliriz.
“Karşınızdaki kişinin nerede olduğu ve ne yaptığıyla ilgili şüpheniz varsa sorularınızı cevaplarken ne kadar ayrıntı verdiğine dikkat edin. Gereğinden fazla detay veriyor, hikâyesini destekleyecek ayrıntılar sunuyorsa haklı olabilirsiniz.[1]”
Ertem Şener Konunun öznesi olan Philip Cocu’nun aşağıdaki görselde göründüğü gibi yediği yemeğe kadar seyirciye sunarak röportajı doğruluğunun sorgulanmaması gerektiğini amaçlıyorlardı.
Programdan sonra bütün haber portallarına bu olay düştü. Çünkü Fenerbahçe spor kulübünden ayrılan bir teknik direktörün vereceği ilk demeç sonuçta. Olay o kadar büyümüş Ertem Şener ve beyaz futbol ekibi gazetecilik naraları atarken işin gerçek yüzünü bizlere Fenerbahçe başkanı Ali Koç FB TV ekranlarından aktardı. Olayın aslında aktarıldığı gibi olmadığını Ertem Şener’in Cocu ile karşılaştığı bir yerde yanına giderek fotoğraf çekilmesi istemesi Cocu’nun onu bir futbol sever sandığını ve kırmayıp bir fotoğraf çekilmesi ile gerçekleşen bir olay olduğunu aktardı. Aslında bir olayda yoktu. Gazeteci Ertem Şener Cocu’nun yanına gidiyor. “Pardon fotoğraf çekilebilir miyiz ?” diyor. Onu kırmayan Philip Cocu fotoğraf çektiriyor. Ve masadan ayrılıyor. Bu olayı Türkiye futbol ikliminde sansasyonel bir haber olarak sunuyor. Joseph Pulitzer’in bile aklına gelmeyecek türden bir olay. Ne hikâye ama.
Olaya birde gazetecilik meslek ilkeleri açısından bir göz atalım ve bu olayda kaç adet maddeyi ihlal edildiğini tespit edelim.
- Gazeteci; halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, haber alma, yorum yapma ve eleştirme özgürlüğünü kullanırken kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçekleri çarpıtmadan aktarmak zorundadır.[1]
Yukarıdaki madde var olan olayda tümüyle yok sayılmış. Gazeteci teleoloji yaklaşarak bir mekanda bulunan önemli biriyle önemli bir haber yaparım diyerek düşünmüş. Röportaj teklifini kabul etmeyeceğini öngören gazeteci bu düşünceyle hareket ederek elimde somut bir kanıt bulunsun (olayda fotoğraf) metini ben doldururum motivasyonu ile hareket etmiş. Durumu artı eksi durumuna göre ele alıp kimliğini gizlemesi ve olayları çarpıtıp hayal gücüyle oluşturduğu senaryoyu kamuoyuna aktarması ahlaki olarak da tasrif edilemez bir durum.
- Gazeteci, kaynağını bilmediği bilgi ve haberleri yayınlamaz; kaynak açık olmadığında, yayınlamaya karar verdiği durumlarda da kamuoyuna gerekli uyarılarda bulunur.[2]
Hiçbir uyarı ve bilgilendirme yapılmamış. Haber kaynağının kendi olduğunu dile getirip olayın bu kısmını geçiştirilmiş. Hatta Ertem Şener tam bu noktada fatalizm görüşünde olduğunu bize hissettiriyor. Amacının bu röportaj olmadığını rastgele denk geldiğini söyleyerek aslında her şey olacağına varır izlenimi yaratıyor.
- Gazeteci; bilgiyi yok edemez, görmezlikten gelemez, metinler ve belgeleri değiştiremez.[3]
Bu olayda göründüğü gibi halka bilgi verme amacı güden kişilerin kurmaca bir metin yazıp bunu kamuoyunun önüne sunmak cidden tehlikeli ve etik dışı bir harekettir.
- Gazeteci; halkın haber alma hakkıyla doğrudan bağlantılı olmayan hiçbir amaç için izin verilmedikçe kimsenin özel yaşamın gizliliğini ihlal edemez.[4]
Özel bir mekânda kendini tanıtmadan yanına sokulup bir hayranıymış gibi davranıyor. Kendini tanıtma gereği bile sunmuyor. Philip Cocu’nun Türk medyasını takip etmediğini ve bu haber için adli makamlara başvurmayacağını bu sebepten tekzip yayınlamayacağını düşünerek hareket ediyor. Ve adamın kişisel haklarını ihlal ediyor.
- Gazeteci, yayınlarıyla ilgili her yanlışı en kısa sürede düzeltmekle ve gerektiğinde özür dilemekle yükümlüdür.[5]
Yaşanan olaydan sonra gerçeklerin gün yüzüne çıkmasıyla kamuoyundan ve Philip Cocudan bu haber için özür dilemesi gerektiğini düşünürken böyle bir olay yaşanmamış gibi hareket edildi. Çünkü amacına ulaşmıştı. Bu haberle istediği tirajı elde etmişti. Türk sosyolojisini bilen biri için bu coğrafyada her şeyi olursunuz rezil olmasınız sözünün geçerli olduğu bir kez daha gördü.
- Gazeteci cevap hakkına, kötüye kullanılmaması ve kabul edilebilir biçimde yapılması kaydıyla saygılı olmalıdır.[6]
Olayın öznesinin Türk olmaması sebebiyle cevap hakkı tarzı bir olay yaşanmadı. Bu haberin yalan olduğunu dile getiren Ali koçun sözlerine programda olduğu gibi yansıtılmadı. Ve sizin bilmediğiniz şeyler var denilerek olay geçiştirildi.
- Gazeteci, bilgiye erişim faaliyeti sırasında ve sosyal medyada kimlik gizleme gibi yanıltıcı yöntemler kullanamaz.[7]
Tamamen yok sayılıyor. Kimliğini gizliyor. Ve bir Fenerbahçe taraftarıymış gibi yaklaşıyor. Adeta kendini kamufle ediyor. Amacını gizliyor.
- Gazeteci, bir bilginin, haberin yayını ya da yayınlanmaması karşılığı hiçbir maddi veya manevi menfaat sağlayamaz; çıkar çatışması yaratmaktan kaçınır. Gazeteci, konumu ne olursa olsun haber kaynağı olarak kişi ve kurumlarla iletişimini ve ilişkisini meslek ilkelerini gözeterek yürütür.[8]
Olayın ona sağlayacağı popülariteyi hesaba katıp bu maddeyi tamamen yok sayıyor. Yalan haber yapmasındaki temel sebep kendisinin ve spor programının gündeme gelmesi.
- Gazeteci hangi konuda olursa olsun, elde ettiği bilgi ve belgeleri kendi yararına kullanamaz.[9]
Elinde var olan fotoğrafı tiraj uğruna hiç olmadığı şekilde sunarak bu maddeyi ihlal etmiştir. Somut olarak elde olan tek fotoğraf çıkar amacı güdüyor.
- Gazeteci, ulusal ve uluslararası politikalar hakkında yayın yaparken öncelikle halkın haber alma hakkı, mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi ölçütlerini göz önünde bulundurur.[10]
“Bir kişinin özgürlüğü, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter.” İnsanların özgürlükleri ve hakları sınırsız değildir. Ertem Şener’e masa basında röportaj yapma hakkını hiçbir demokrasi vermiyor. Bu yaptığının hukuk bağlamında bir yaptırımı yok. Ama vicdani ve halk nezdinde yaptırımı çok yüksektir.
Sonuç
Ülkemizde çoğu olayda basın mensupları, kişisel menfaatleri için basın ahlak kurallarına ve dürüstlüğe aykırı tutumlar içine giriyorlar. Aslında ülkemizde gerçekleşen bu olayların asıl müsebbibi teleolojik paradigmaya göre hareket eden gazeteciler. Bu olayda göründüğü gibi Türk gazeteciler cemiyeti setinin 9 maddesi ihlal edilip yok sayıldığı aşikâr bir şekilde gözlemlemekteyiz. Bu örnek gibi Türk medyasında yüzlerce hatta binlercesini gözlemleyebiliriz. Bu yanlış diye nitelendirdiğimiz tutumların hukuk bağlamında hiçbir yaptırımı yoktur. Ama bu durumların vicdani yaptırımı vardır. Eğer bizler vicdani kararlar vermezsek vicdani sorumluluklar çekeriz. Bu tutumların uzun zamanda bireylere zarar vereceğinin farkına varıp bu tutumlarından vazgeçerek saygınlık kazanmak amacıyla hareket edilmelidir.
Uğur Malaman
KAYNAKÇA
- Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi,
https://www.tgc.org.tr/bildirgeler/t%C3%BCrkiye-gazetecilik-hak-ve-sorumluluk-bildirgesi.html - Derin Futbol (13 Kas 2018). 14 Ocak 2022 tarihinde youtube: https://www.youtube.com/watch?v=C5geqR63-k0 adresinden alındı.
- Sözcü Gazetesi. ( 25 Mayıs 2019). Karşınızdaki kişinin yalan söylediğini nasıl anlarsınız https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/karsinizdaki-kisinin-yalan-soyledigini-nasil-
anlarsiniz/ adresinden alındı. - ali HABER (17 Oca 2019). 14 Ocak 2022 tarihinde youtube:
https://www.youtube.com/watch?v=CWh29D9YzYE adresinden alındı.