“Hayatımızı mahvediyorsunuz! Siz en kötü ailesiniz! Bunu bize nasıl yaparsınız!” diye bağırdılar, tekrar tekrar ağladılar.
Genç ve dünyalar tatlısı oğlum kanepede oturuyordu. Hızlıca elleriyle gözlerini ovuşturuyordu. Alnı adeta bir Noel ağacı gibi ışıl ışıl parlıyordu.
Bir ara kendisinden “köpeği dışarıda gezdirmesini ” rica ettim. Hiç cevap vermedi. “Lütfen köpeği dışarıya dolaşmaya çıkartır mısın?” diye daha yüksek sesle tekrar seslendim. Yine cevap vermedi. Neden versin ki? Instagram, Twitter ve YouTube ‘ta sörf yapmak varken benim sözümü ciddiye almasına ne gerek vardı!
Bu durum, uzun zamandır evimizde sıradan bir hal almıştı. Çocuklarımın üçü de tıpkı bir bebek gibi tabletlerini sıkı sıkı tutuyorlardı. Üç küçük makine yüzünden artık çocuklarıma ulaşamıyordum. Dikkatleri, bu küçük ekranlar tarafından çalınmıştı. Zihinleri adeta esir alınmıştı. Ellerinde yanıp sönen bir telefon ve tablet ekranı olmadan basit bir akşam yemeği sohbeti bile onlar için adeta bir işkenceydi.
Biz ise kural koymaya çalışıyorduk. “Yemek masasında ekrana yer yok!” diyerek onları azarladık fakat bir işe yaramadı. Yanıp sönen ışıkları, gömlek altlarında ya da ceplerinde yine görüyorduk. “Odanızda telefona yer yok” diyerek hatırlatmalar da yapıyorduk. Ve gece geç saatlerde tuvalete gitmek için alt katta inip yatak odalarına girdiğimde örtünün altında parlayan ışıkları görüyordum. Artık şunu net olarak biliyorduk: Oğullarımızın beyinlerine nüfuz eden internet uyuşturucusu ile rekabet etmek istemiyorduk.
Konunun yani resmin büyük kısmı şuydu. Tabletleri ve iphone’ları bu kadar harika kılan, onları cezbeden şeyler, ilginç internet sitelerini cazip reklamlar aracılığıyla parmaklarınızın ucuna getirmeleri veya birden fazla işi aynı anda yapabilme özelliğine sahip olmaları gibi şeyler aslında genç beyinlerin tam olarak ihtiyaç duymadığı şeylerdi. Fakat gençler adeta uyuşturulmuşçasına bunları ellerinden bırakmak istemiyorlardı.
Çocuklarımızı bu cihazlardan kurtarmayı gerçekten çok istiyorduk. Bu yüzden dünyayı sarsan bir karar aldık. (Bunun tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olduğunu kesinlikle inkâr edemeyiz). Sorunu çözmek için önce onlara flip marka telefonlar aldık. Çağrı cihazlarımızı terk ettikten sonraki en iyi şey olduğunu düşündüğümüz o küçücük şeyleri biliyorsunuzdur.
Kocamla ikimiz, akıllı telefonların sorun yarattığını fark ettik. Fakat açıkçası onları çocukların elinden alıp onları yeni parlayan küçük flip telefonlarıyla tanıştırana kadar ne yapacağımızla ilgili olarak fazla bir fikrimiz de yoktu.
Tabi, bu değişim onların dünyalarında tam bir deprem etkisi yarattı. Çünkü tabletler ve akıllı telefonlar beyinlerini adeta zehirlemişti ve bu değişimi kabul etmek istemediler. Çocuklarımızın akıllı telefonlarla göbeğinin kesildiğini izlemeye başlamıştık. Bu süreç, benim 16 yaşındaki ebeveynlik döneminde gördüğüm şeylerden çok farklıydı. Ağladılar, bağırdılar ve biraz daha ağladılar. Bu günlerce sürdü. Dakikalarca ya da saatlerce değil, GÜNLERCE sürdü!
“Yaşamlarımızı mahvediyorsun! Siz en kötü ailesiniz! Bunu bize nasıl yaparsınız!” diye bağırdılar, tekrar tekrar ağladılar.
Bu dünyaya ne olmuştu böyle? “Screenagers” belgeselindeki şu sözleri hatırladım:
“Bugünkü gençler internetsiz bir dünyayı hiç tanımadılar, tanımıyorlar da. Bu yüzden ergenlerin kesinlikle yarısının dijital cihazlara bağımlı olduklarını söyleyebiliriz”
Çocuklarım, ellerinde tablet veya akıllı bir ekran olmaksızın hayatta kalamazlar, diye düşünmeye başlamıştım! Telefonlara aşırı değer verdiklerini biliyordum. Ancak onları kurtarana kadar akıllı telefonların ve tabletlerin olumsuz etkileri konusunda fazla da bir fikrimiz yoktu.
Aslında bir başka sorun daha vardı: Flip telefonları taşımazlardı. Onların acısını hissediyordum. Dürüst olmak gerekirse neredeyse bir elektronik mağazasına girip onlara yeni birer akıllı telefon alacaktım.
Öğrenciyken bir davete katılmıştım. Her kızın bir çift Guess marka kot pantolonu ve marka bir kazağı vardı. Kendimin markasız kot pantolon ve Peter Pan yakalı bir beyaz gömlek giydiğimi hatırlıyorum. Bir an kendimi grubun dışında kalmışım gibi hissetmiştim. Uyumuş olmayı temenni etmiştim.
Ama bu hatıram bile umurumda değildi. Büyüyen çocukların kafasında, küçük değerli beyinlerinde korunması gereken bir şeyler vardı. Bizimle ya da başkalarıyla ilişkileri ve görüşmeleri, telefon veya tablet ekranıyla yapılacak türden değildi. Bilakis ancak yüz yüze yapılması gereken önemli şeylerdi.
Sonuçta onları flip telefonları taşımaları için bir sözleşme yazmak zorunda kaldık. Aradığımızda flip telefonlara cevap vermelerini istediğimiz bir sözleşme yaptık. Öyle bir mutsuz halleri vardı ki sanki onlardan çıplak olarak okulun önünden geçmelerini istediğimizi falan zannederdiniz.
Ancak yeterince ağladıktan ve dişleri kestikten sonra (yani tepkileri bittikten sonra) bizimle konuşmaya başladıklarında oldukça güzel bir şey oldu! Sahip olduklarından çok daha fazlası oldu! Oğlanlardan birisi, basketbol oynamak için dışarı çıktı. Çünkü yapacak başka bir şey yoktu. Artık köpeği dışarıya hava almaya çıkartıyorlardı. Ve artık çok daha iyi uyuyorlardı. Ve artık saatlerce tabletlere ve telefonlara bakarak gözleri şişmiyordu.
İlk başta biz de tereddütte kalmıştık. Akıllı telefonlarını geriye verip vermeyeceğimizden emin değildik çünkü çok üzülmüşlerdi. Bize bunu nasıl yaparsınız, diyerek büyük bir tepki gösteriyorlardı. Fakat sonuçta kendi evimizi uyuşturuculardan veya zehirli kimyasallardan temizlemiş gibi hissediyorum. Sanki çocuklarım uzun bir tatilden dönmüştü ve birbirimize tekrar kavuşmuştuk.
Belki de şimdiye kadarki en kötü anne-babayızdır. Fakat şimdi çok iyiyiz ve çok doğru bir karar alarak çocuklarımızı yanlış bir alışkanlıktan kurtardığımız için çok sevinçliyiz. Peki ya siz! Siz de bize katılmak ister misiniz?
Lee Wolfe Blum
Çeviren Halil İbrahim İşbilici
Kaynak: The Huffington Post/Mar 30, 2017