“Görünen, her zaman gerçek değildir;
gerçek her zaman görünür değildir.”
Muhyiddin Şekur
Sosyal medyada görünenin göründüğü gibi olmadığının, gerçeklerin görünenler arkasında saklandığının farkında mıyız bilmiyorum ama belki bu yazı biraz aydınlatıcı olabilir. Aslında konuyu “Sosyal Medya ile Değişen Hayatlar” kitabında daha kapsamlı şekilde anlatmıştık. Kısaca kitap, sosyal medya platformlarında oluşan sanal kimliklerin gerçek kimliklerden nasıl farklılaştığını, benlik sunumunun dijitalleşme ve takipçi etkisi altında nasıl dönüştüğünü sosyal- psikolojik açıdan ortaya koyuyor.
Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar kendisini önemseyen insanoğlu için maalesef egosunun tamamen doğal olmasına izin vermiyor.
Farkında olmasak bile çoğumuz sosyal medyada ideal benliğimizi sergilemeye çalışırız. Bireyin özellikle başkaları tarafından beğenilme ve takdir edilme isteği gerçek benliklerinin ortaya koyulmasında bir engel yaratıyor.
Sosyal medya mecralarında birey kendisini daha güzel, daha başarılı, daha kültürlü, daha çok gezgin biri gibi göstermek konusunda çaba sarf ediyor. Daha şık, fit, güzel görünmek, daha fazla beğenilmek, takdir edilmek, olumlu yorum alıp sevilmek isteği kişinin profilindeki takipçi, favori sayısını fazlasıyla önemsemesine neden olabiliyor. Birey, takipçi gözleminin farkındalığı sonucunda davranışlarına yön verip her zaman yüksek etkileşimli paylaşımlarda bulunma gerekliliğini hissediyor. Bu yönde benlik sunumunu biçimleyip yönlendirmeye, başkalarını düşünerek içerik üretmeye programlıyor. Daha mutlu, iyi görünmek, daha “havalı” olmak, çok sevilmek, imrenilmek ve dolayısıyla egomuzu tatmin etmek istiyoruz. Beğeni, paylaşım, retweet, favori sayısı gibi kriterleri fazlasıyla önemsiyor, her zaman etkileşimi yüksek paylaşımlarda bulunmamız bir gereklilikmiş gibi hissediyor, kendimizi de bu doğrultuda içerik üretmeye zorluyoruz.
Yeni medyanın avantajlarıyla kullanıcı durum, yorum, fotoğraf, video vb. gibi güncel paylaşımları manipüle ederek sunmaya çalışmakta. Örneğin yüzünde herhangi bir “kusur”u olan bir genç kız fotoğrafını programlar vasıtasıyla filtreledikten sonra paylaşıyor. Bununla birlikte tek tiplilik ve standartlık sorunları ortaya çıkıyor. Farkında bile olmasak tek tipleşen bireyler haline gelmek üzereyiz. Örneğin ekonomik durumu alt seviyede olmasına rağmen sosyal medya kullanıcılarının büyük kısmı ün kazanmış prestiji yüksek mekânlara gitmeyi, marka eşyalar kullanmayı, diğer arkadaşlarıyla aynı tatil yerlerine gitmeyi tercih ediyor. Özellikle gençlerin arkadaşları veya takip ettiği kişilerin paylaşımlarından etkilenmesi, kendi fotoğraflarıyla karşılaştırma yapması, bazılarında yetersizlik hissini tetikliyor ve kişinin kendisiyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerini geliştirmesine yol açabiliyor. Bu durumda birey iki ayrı ben’e sahip olmaya başlayabilir. Kişinin ideal benliğinde yani gerçekteki yaşantıları inkâr edildiğinde veya tahrik edildiğinde ise gerçek benlikle ideal benlik arasında bir tutarsızlık meydana gelir. Gerçek benlik ile ideal benlik arasındaki mesafe de artıkça kendimize yabancılaşmaya başlarız. Hegel yabancılaşma kavramından söz ederken idenin kendi özüne yabancılaşmasından bahseder. Kendimize yabancılaşmamızla içsel çatışmamız da artmaya başlar ve bu durum depresyona girmemize ve mutsuzlaşmamıza yol açar.
Ulkar Gulmammadzade