Bir Şeyler Yazmak Gerek. Böyle Bir Dünyada Tutunabilmek İçin Yazmak.
Tutunamayanlar kitabına geçmeden önce yazarımızın hayatına kısa bir göz atarak onun bakış açısını ve felsefesini anlamaya çalışmak kitaplarında aktarmaya çalıştığı ana düşünceyi anlamamızı kolaylaştıracaktır.
Oğuz Atay 12 Ekim 1934 yılında Kastamonu’da doğmuş ve 13 Aralık 1977’de İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Kendisi aynı zamanda mühendistir. Kitaplarını geleneksel yazım türünün dışına çıkarak modern tarzda ele almaya çalışmıştır. Gelenekselin sorgulandığı, yaşamanın başkaldırısından, toplumsal yabancılaşma sorununa kadar insanın kendileştirilmesinin yollarını arayarak toplumsal kimliğin peşine düşmüş ve sıklıkla toplumun insan varlığı açısından önemi üzerine durmuştur. Kullandığı teknikler ve düşünce biçimi kendisini ilk postmodern roman yazarı olmasını sağlamıştır.
Oğuz Atay’ın daha çok felsefi boyutuyla kendisinden söz ettiren romanı olan Tutunamayanlar eserinde baş kahraman olan Selim Işık tarafından duygu, düşünce ve deneyimler kendi iç dünyasından aktarılmaya çalışılır. Varoluşsal sorgulamalar, anlam arayışı, yalnızlık, anlaşılamama, topluma ve toplumun dayatmaları ile girdiği rol karmaşasısonucu kendisiyle çatışmasına, kendine yabancılaşmasına bunun sonucunda topluma yabancılaşma konularına ağırlık verilir.
Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur. (Tutunamayanlar, 2004a: 403)
Hayatın anlamı ve yaşama tutunma gibi temalar sıklıkla dile getirilir Tutunamayanlar kitabında. Selim kendini ifade etmeye çalışırken dilin sınırlarına ve toplumsal değerlere çarpar. Kendini ifade edememe, toplumsal değerleri reddetme ve öz arayışı onu daha büyük bir yalnızlığa iter. Kullanılan dilin karmaşık yapısı kitabın felsefi boyutunu daha da güçlendirir. Selim’in kendi varoluşunu ve kimliğini keşfetmeye çalışması da varoluşçu felsefeye benzerlik gösterir. Selim, geçmişe olan özlem duyguları ve geçmiş kötü deneyimlerinin etkileriyle de savaşır. Geçmişten bugününü etkileyen bu hüzün temaları, geçmişin kıymetini ve zamanın kaçınılmaz ilerleyişini felsefi açıdan tartışır.
Bütün rüyalar birbirine karışıyor Olric. Düş ve gerçek arasındaki çizgi siliniyor. (Tutunamayanlar, 2004a: 389)
Kitapta, gerçeklik algısının öznelliği üzerine de felsefi bir yorum getirilebilir. Selim, kendi gerçekliğini yaratmaya çalışırken dış dünya gerçeklerini algılamada zorluk çeker. Bu, gerçeklik ve illüzyon arasındaki ince çizginin öneminin anlaşılmasını sağlar ve bireyin algısının gerçekliği nasıl şekillendirebildiği üzerine düşündürür.
Turgut Özben ise Selim’in yakın arkadaşı ve dostudur. Okul yıllarından beri Selim’in yanında durmuş ve ona destek olmuş olan Turgut Selimin aksine toplumun kurallarına uyan, geleneksel bir yaşamı olan iyi bir eş, iyi bir babadır. Turgut toplumun dayatmalarına uyum sağlar ve kurallara göre yaşamaya çalışır fakat toplum ile kendisi arasında denge kurmaya çalışırken girdiği içsel çatışmalar ve sorgulamalar özellikle Selim’in ölümünden sonra hayatını anlam arayışı düşüncelerine yoğunlaştırır. Çoğu zaman iletişim kuramaması sebebiyle anlaşılamaması onun içsel bir yalnızlığa sürüklenmesini ve topluma da yabancılaşmasına sebep olur.
Bugün annem dayanamadı; ne yazdığımı sordu. Ona nasıl anlatsam? Bütün hayatımı birlikte geçirdiğim ve beni gerçekten seven bu insana hiçbir şey anlatamamak ne kötü. Ondan farklı gelişmeye ne zaman başladım? Bu ayrılık nasıl doğdu? Hiç anlamıyorum. Bir gün baktım, iki yabancı olarak yaşıyoruz aynı evde. Aslında kimseye bahsetmedim kendimden. İstemiyorum da. (Tutunamayanlar, 2004a: 594)
Kitapta geçen bu paragraf iletişim kuramama sebebiyle düşülen içsel yalnızlığı ve yabancılaşmayı gösterir. Yine kitapta geçen:
Nasıl ayrı düştüm evimden böyle, Olric? Neden her istediğimi anlatamıyorum? Neden, aynı yaşantının içinde bulunan insanlarla hiç bir ilişki kuramaz oldum? Neden, neden, neden? (Tutunamayanlar, 2004a: 408)
gibi ifadeleri insanların arasındayken bile kendini yalnız ve anlaşılmaz hissettiğini bizlere gösterir. Kendisinin anlaşılmayacağını düşündüğü için iletişim kurmaktan çekindiği ve toplumdan kaçınmasını da şu cümlelerle dile getirmekte:
Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. (Tutunamayanlar, 2004a: 541)
Yabancılaşma ve ait olamam duygularının getirdiği korku da sıklıkla cümlelerde görülmekte:
“Korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz. İnsana benzetirsek, onlara acımaktan korkuyoruz. İşin içine bir kere acıma girerse, ondan bir daha kurtulamamaktan korkuyoruz.” (Tutunamayanlar, 2004a: 453)
Kitaptaki bu benzer cümlelerin çokluğu varoluşsal felsefenin ağırlıklı işlendiğini göstermektedir. Selim’in anlam arayışı, toplumun insan üzerinde etkileri ve modern insan ile metalaşan insan kavramının doğuşu, özgünlük arayışında karşılaşılan benliğe yabancılaşma, toplumsal rol karmaşası sonucu düşülen yalnızlık ve çelişkili düşünceler ile okuyucuda varoluşsal parçalanmayı ve silikleşmeyi zihinlere işler.
Her gün yeni baştan yaşamak mümkün olacak mı dersin? Bir gün öncesine korkak bir bezirgânlıkla sarılmadan Yaşayabilecek miyiz? Yoksa, yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız? (Tutunamayanlar, 2004a: 350)
Varoluşçu felsefede de sıklıkla vurgulanan yabancılaşma kavramı insanın önce kendine yabancılaşması, bağlarının kopması, kaybolması daha sonra bunun getirileri olan topluma da yabancılaşmasına uzanan süreci Selim’in düşünceleriyle anlarız. Burada yabancılaşma kendi benliğiyle ve toplumsal değerlerle savaşmayı gerektirir ve bu da başkaldırı olarak karşımıza çıkar[1]. Bu başkaldırının sebebi de toplumun dayatmaları ile bireyde kalıplaşmış bir kimlik rolüne bürünme dürtüsüne ve toplumun dogmatik inançlarına itaate zorlanması ile olmaktadır.
Tutunamayanlar kitabının ana kahramanı olan Selim de kendi özgün kimliğini bulma arayışındadır fakat kimliğini bulduğunda dahi kendinden ve toplumdan yabancılaşma hissini yaşamaya devam etmesi onu başkaldırı olarak ölümle sürüklediğini görürüz. Asıl olarak Selim’in toplum dayatmaları ve beklentileri sebebiyle kendi kendine yabancılaştığı vurgulanmaktadır.
Nefes alamıyorum Olric. Bu insanlar içinde kendime rol biçemiyorum. Ah Olric, ölemiyorum bile! (Tutunamayanlar, 2004a: 350)
“Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?” (Tutunamayanlar, 2004a: 357)
Kitap Tutunamayanlar tabakasında bulunan Selim Işık ve Turgut Özben’in diğer metalaşmış toplum değerlerine uyan tabakadan olmadığı toplumun kendi değerlerine yabancılaşmasının farkındalığı içerisinde kimliklerini yitirmelerine kadar uzun sancılı süreci kapsar. Kabullenmektense başkaldırmayı bir diğer bakış açısıyla isyanı seçtiklerini kitaptan alınan şu cümlelerinden rahatlıkla anlayabiliriz:
Artık yaşamak istemiyorum Olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum. (Tutunamayanlar, 2004a: 541)
“Yeni bir dünya var, anlıyor musun Olric? Herşeyi geride bırakmak gerekiyor. Bir sabah kalkacaksın, arkana bakmadan…” (Tutunamayanlar, 2004a: 348)
Yazar hayatın anlamlı olabilmesi ve tutunabilinmesi için başkaldırmanın zorunluluğunu ve bunun da gitmekle, toplumdan uzaklaşmakla yapılabileceğini vurgular.
Varoluşçu felsefeden baktığımızda yine Albert Camus’un ontolojik anlayışı ile benzerlik gösteren birçok noktanın olduğunu da görürüz. Varoluşçu felsefenin önemli temsilcilerinden olan Camus varoluşsal gerçeklik, anlam arayışı, isyan ve yabancılaşma gibi kavramlara odaklanır. Özellikle varoluşun absürtlüğü, hayatın anlamsızlığı ile bu absürt varoluşsal gerçeklik altında kendi gerçekliğini yaratma arayışları gözlemlenir.
Ölümü bilerek yaşamak istiyorum Olric. Yaşamanın anlamını bilmek için, ölümün anlamının karanlıkta kalmasını istemiyorum. (Tutunamayanlar, 2004a: 349)
Kitaptaki kahramanların anlam arayışlarında yakalandıkları tutunamama ve umutsuzluk hali varoluşun absürtlüğüne yakalanmaları sebebiyle olur. Camus’un de ontolojik yansımalarını absürtlüğe isyan etme fikri Tutunamayanlar’da başkaldırma olarak karşımıza çıkar ve bu yönden Camus ontolojisi ile paralellik gösterir. Aynı şekilde ölüm fikri ve ölüm kaygısı da ontolojinin önemli kavramlarından olup Selim’in ölüm gerçeği ile yüzleşmesi hayatın geçiciliğini farketmesi varoluşsal kaygıların oluşmasını da tetiklemiştir.
Kitabın bu çok katmanlı yapısı üzerine çok fazla fikir üretebilme ve yorumlama olanağı sağlar. Genel olarak varoluşsal kaygılar, anlam arayışı, yalnızlık, yabancılaşma, iletişimsizlik ve tutunamama ana fikirleri vurgulanmaya çalışılır.
Durum kötüye gidiyordu. Turgut’a yardım edecek kimse yoktu. Henüz Olric ufukta görünmemişti. Kendi kendine konuştuğunu sanıyordu daha. Henüz basit bir ağrı sanıyordu göğsündeki sıkışmayı. (Tutunamayanlar, 2004a: 249)
Son olarak Olric karakterine baktığımızda Turgut Özben’in hayali arkadaşı olarak karşımıza çıkar. Turgut’un Olric ile girdiği derin sohbetler hem ilgiyi arttırır hem de felsefi boyutun da ağırlık kazanmasını sağlar. İdealist düşünceler öne süren Olric Turgut’un tutunmasına yardım eder, varoluşsal sorgulamalar karşısında ironi ve alaycı bir yaklaşım sergiler. Ama toplumsal dayatmalara da karşıdır genelde gerçeküstü düşünceler içerisindedir.
Bütün düşüncelerimi emip bitirmekle suçluyorum sizleri. Bütün hayallerimi sömürdünüz, gene de doymadınız. Büyük ve güzel şeyler yaratmama yardımcı olmadınız. Büyük bir sağırlıkla, kahredici bir dilsizlikle sustunuz güzelliklere. Geri istiyorum hapsettiğiniz duygularımı, düşüncelerimi. (Tutunamayanlar, 2004a: 670)
Selimin ölümünden sonra hayatını araştırmak için şehrin içine giren Turgut Özben’in toplumun kendi öz değerlerini nasıl yitirdiği, ahlaki öz değerlerin yabancılaşıp ötekileşen toplumun karmaşık dünyasında Selim’in varolabilmek için hayatına son verdiğini farkeder. Bu ölüm toplumun yozlaşmış unsurlarından kaçmanın izlerini göstermektedir. Yani Selim’in ölümü bir yokoluş değil aslında kendi iradesiyle toplum kurallarına ve varlığını mecburiyetine “hayır” diyebilme eyleminin göstergesidir. Selim bu şekilde varoluşundaki anlamı bulabileceğini düşünmektedir. Selim’in böyle bir kaçışı seçmesi Turgut’un da Olric ile girdiği konuşmalarda toplumdan sıyrılıp iç dünyasına yönelmesinin sebebini anlamamızı sağlar. Bu süreçte Olric ona arkadaşlık eder. Turgut Selim’i anlamaya çalışırken yaşadığı topluma yabancılaşır ve kendi kimlik arayışına yönelir. Kendisine verilen “Özben” soyadı da burada anlam kazanır[2]. Bir başka bakış açısıyla baktığımızda “İstediğini başaramayan, aradığı kimliği bulamayan Selim Işık, ancak Turgut Özben’e ışık tutacak, yol gösterecek, ona öz ben’ini bulduracaktır” diyen Moran (s.284) kahramanlar arsasındaki ilişkinin çok açık bir tanımını yapmıştır[3].
Mâsum insanlara kötülük ediyorlar, gerçek olaylara karşı güvenimizi sarsıyorlar.” … “İnanarak dinlememizi güçleştiriyorlar. İnsan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. Gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor. Tutunamıyoruz. (Tutunamayanlar, 2004a: 254)
Hayatını bir şeylere tutunarak, toplumun içinde kurallara uyarak bugüne kadar gelebilmiş Turgut Özben Selim’in hiçbir şeye tutunamayıp ölüme tutunuşu ile sarsılmıştır. Aklın öznelliğinin yolunu toplumdan ve kendinden sıyrılıp Olric ile tutunduğu her şeyden vaz geçip yolculuğa çıkmasına sebep olmuştur. Tüm bu olanlar Turgut’un kendi öz benini bulmasına fırsat vermiştir. Toplum ile insan arasındaki ilişkilerinde tutunamayanların bu ilişkiyi sağlayamadığı içlerinde bulunan insan olmanın özünü oluşturan ahlaki değerlere sahip kişiler olduğu, tutunanların ise yozlaşmış, baskılanmış, ötekileştirilmiş düzene uyanlar olduğunu çıkarabilir.
Neslihan KÖŞGER
Kaynaklar
[1]. Şahin, V. (2013). Oğuz Atay’ın Romanlarında Toplumsal Yabancılaşma. Electronic Turkish Studies, 8(9).
[2]. Balcı, Y. (2004). Oğuz Atay’ın Romanlarında Kahramanlar. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 16(16), 39-53.
[3]. Moran, B. (2014). Türk romanına eleştirel bir bakış 2. 19. Baskı. İstanbul: İletişim.
- Atay, O. (2004). Tutunamayanlar. iletişim Yayınları.
- Mutlu, H. (2020). Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar Eserinde Baş kişilerin Öznellik Arayışı. Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 7(1), 45-62.
- Şenverdi, E. (2019). Oğuz Atay’in Tutunamayanlar Romaninda Yabancilaşma (Doctoral dissertation, Necmettin Erbakan University (Turkey)).