“The Disordered Cosmos: A Journey into Dark Matter, Spacetime, and Dreams Deferred” (Düzensiz Evren: Karanlık Maddeye Yolculuk, Uzay Zaman ve Ertelenen Hayaller) adlı kitabın yazarı Chanda Prescod-Weinstein, bilimi sömürgecilikten kurtarmanın zamanının geldiğini savunuyor.
Bilimi genellikle nesnelliğin zirvesi olarak görürüz: Tarafsız, deneysel, gözlem üzerine inşa edilmiş, dünyamızı ve onun ötesinde ne olduğunu anlamanın öznel yorumunu aşan, mekanik bir uygulama.
Bilim tarihinde gömülü olan sosyal ve kültürel soruları çok sık unutuyoruz: Bilimi kim tanımlıyor? Hangi sosyal sorunlar bilim alanı tarafından yok ediliyor veya konu dışına atılıyor? Bilim hem yararlı hem de zararlı şekillerde nasıl kullanıldı? Irk, cinsiyet, sınıf ve sömürgecilik meseleleriyle nasıl kesişti?
Chanda Prescod-Weinstein bu soruları, fizik ve tarihsel, politik ve sosyal dinamikler üzerine yayınladığı yeni kitapta ele alıyor. New Hampshire Üniversitesi’nde teorik bir fizikçi ve yardımcı doçent olan Prescod-Weinstein; ırkçılık, cinsiyetçilik, yerli-karşıtı fikir ve bilimdeki diğer insanlık dışı sistemlerle mücadelede etkili bir ses olmuştur.
“Örneğin Amerikan toplumunda, bilime genellikle bir bilgi sistemi olarak yüce bir şeymiş gibi davranılır.”
Kitap; fizikteki büyüleyici keşiflerden, kozmolojiye olan tutkusuna ve teorik parçacık fiziği ve astrofizik alanlarındaki az sayıdaki (ve bazı durumlarda ilk) siyahi kadınlardan biri haline gelmesiyle karşılaştığı mücadelelere kadar bir dizi konuyu kapsıyor. Aynı zamanda, bilimin yaratımını inceleyen ücretsiz çalışmaları, gözden kaçan katkıları ve bilim insanlarının “kendi alanlarının tarihini, felsefesini ve sosyolojisini kabul etmediklerinde nasıl bilim dışı davrandıklarını” ele alıyor.
Prescod-Weinstein, diğer konuların yanı sıra, bilimi sömürgecilikten kurtarmanın ne demek olduğuna ve Star Trek gösterisinin, bilim camiasının çevresindeki daha geniş bir dünyayla nasıl etkileşim kurulması gerektiğine dair iyi bir metafor sağladığını anlatıyor. Nihayetinde Prescod-Weinstein, bilimin hem “matematiksel bir süreç hem de beşeri, sosyal bir girişim” olduğunu görmemizi istiyor.
One Zero ve Chanda Prescod-Weinstein ile yapılan bu röportaj akıcılık için yeniden düzenlendi.
One Zero: The Disordered Cosmos’u neden yazdınız ve insanların bundan ne çıkarmasını umuyorsunuz?
Chanda Prescod-Weinstein: İnsanlara fiziğin yapılışı konusunda bütünsel bir bakış vermek istedim – bu konuda neyin harika, neyin harika olmadığına. Toplumu, onu şekillendiren kurumsal ve sosyal süreçleri olduğu kadar basitçe bildiğimiz şeyleri de ele almak istedim. Ayrıca insanların bir şeyleri nasıl ve neden adlandırdığımızı daha dikkatli düşünmelerini istiyorum.
Bilimi sosyal meseleler, kültür, felsefe, siyaset vb. gibi şeylerin üzerinde, dünyayı anlamanın en saf yolu olarak düşünen bilim insanları var. Neden bu böyle?
Örneğin Amerikan toplumunda bilime, genellikle bir bilgi sistemi olarak yüce bir şeymiş gibi muamele edildiği doğrudur. Bilimin çok iyi yaptığı şeyler var. Örneğin parçacık fiziğini açıklamada iyidir. Öte yandan geleneksel olarak bilim, ekosistemleri anlamakta kötüydü ve bu, yakın zamanda nispeten değişen bir şey.
Bilim, cinsiyeti ve toplumsal cinsiyeti anlamakta da kötüdür. Dünyayı anlamlandırmanın bir yolu olarak bilimin savunucuları, bilimi güçlü kılan şeyin, yeni verilerle sunulduğunda kendi kendini ayarlama yeteneği olduğunu söyleyecektir. Teoride, bilim böyle işlemeli. Ama “Trans kadın, kadın mıdır?” gibi tartışmalar görüyoruz. Ne yazık ki bilim insanları bu argümanları yaptıklarında, aslında kendi kendilerini ayarlamıyorlar. Cinsiyet ikiliğinin oldukça ilkel olduğunu gösteren tüm bilimsel verileri kabul etmiyorlar. Bilimsel üstünlük Batılı, beyaz, erkek olmanın dünyayla ilişki kurmanın tek yolu olduğu ve diğer her şeyin ilkel olduğu fikri etrafında örgütlenir. Ancak sürekli olarak cis-het[1] normatif bir şeyler yapmanın pek de iyi olmadığı durumlar buluyoruz.
Cevabınız, bilimin sosyal veya kültürel konularla, özellikle de kutuplaştırıcı konularla nasıl iç içe geçtiğine dair daha geniş bir tartışmaya değiniyor. Neden “bilim gelişiyor” diyebileceğimiz bazı konular var ama diğerleri için bilimin değiştirilemez olduğunu, hatta konunun bilimle hiçbir ilgisi olmadığını söylüyoruz?
Sınır belirleme sorunu (bilim nedir ve ne değildir) her zaman tartışmaya açıktır. Ancak sınırı çizmek aslında çok zor. Şimdi sahte bilim olarak sınıflandıracağımız şeyler bir zamanlar sağlam bilimsel çalışma olarak kabul ediliyordu. Birçoğumuzun şu anda sahte bilim olarak kabul edeceği şeyler bile, örneğin öjeni, bazı insanlar tarafından, bazı bilim insanları tarafından hala bilim olarak kabul edilmektedir. Joseph Martin, “Solid State Insurrection” adlı kitabında, fiziğin fizikçilerin söylediği şey olduğunu belirtir. Bunun kesin bir alıntı olup olmadığını bilmiyorum ama kesinlikle görüş şu ki: Bilim, bilim insanlarının tam olarak söylediği şeydir.
Ancak bilimin ne olduğunu düşünmenin pek çok farklı yolu vardır: bilim insanlarının ürettiği bilgi koleksiyonu, organize meslek toplulukları ve “bilimsel topluluğu” oluşturan kurumların içerisindeki güç ilişkileri.
Birbirleriyle etkileşim halindeki insanların oluşturduğu toplulukta da bilimi görebiliriz. Tüm bu tanımlar geçerlidir, ancak aynı zamanda bunlar sizi bilimin ne olduğu ve bilimin ne yaptığı hakkında farklı konuşmalar yapmaya yönlendirirler.
Sınır çizmek aslında çok zor. Bugün sahte bilim olarak sınıflandıracağımız şeyler bir zamanlar sağlam bilimsel çalışma olarak kabul ediliyordu.
Yazılarınızda ve gönderme yaptığınız diğer yazılarda, bilimi sömürgelikten arındırmaktan bahsettiniz. Bu ne anlama geliyor ve neye benziyor?
Sömürgeden arındırmanın kullanımıyla ilgili karışık hislerim var çünkü bu neredeyse insanların etrafa saçtığı bir kelime haline geldi. Sömürgeciliğin birçok farklı yapısı ve etkisi vardır. Yerel komiteler için, sömürgecilikten nasıl etkilendikleri ve buna nasıl yanıt vermek istedikleri için gerçekten bağlamsaldır.
Bilimin sömürgecilikten kurtulmasından bahsedebildiğimiz ölçüde bu, nerede ortaya çıkarsa çıksın, sömürgecilikle olan bağlılık alanını sarsmakla ilgilidir. Eğer bu maddi anlamda değilse, o zaman bir tür saçmalıktır. [Gülüyor] Kesinlikle entelektüel çalışmanın bunun bir parçası olabileceğini düşünüyorum, ancak sömürgeciliği, insanları sahip olduğu maddi gerçeklikten ayrı tutuyorsunuz, o zaman gerçekten sömürgecilikle yüzleşiyor musunuz, bilmiyorum.
Kitapta, bilimsel keşif ve teknolojik yenilik paradoksunu düşünmek için bir metafor olarak Star Trek ve Vulcan “Prime Directive” (yabancı türlerin iç gelişimine müdahale etmemek için) kullandınız. Gerçek hayatta bilim ve bilim insanları için “Prime Directive”i nasıl tanımlarsınız?
Prime Directive, Star Trek serisi boyunca farklı zamanlarda farklı insanlara farklı anlamlar yükledi. Onun temel ilkesinin yerel bağlama saygılı olma ve asgari düzeyde bozucu olma olarak düşünüyorum.
Vulkanlar söz konusu olduğunda, “Wrap öncesi” toplum, Wrap teknolojisini geliştirmemişse, onun tanıtımının, topluma zarar verebilecek kadar yıkıcı olabileceği sonucuna varıldı. Şimdi “Wrap öncesi” mi yoksa “Wrap olmayan” mı demeleri gerekir, çünkü “öncesi” kelimesini kullanmak, bir tür kaçınılmazlığı (bu olacaktır) veya çözgü olmamasıyla ilkelliği ifade eder. Ancak bir topluluğun bu tür bir teknolojiyi yaratmaya çalışmamasının nedenleri olabilir ve bu onları bilim ve teknolojiye ilgisiz kılmaz. Her şey yine de asgari düzeyde yıkıcı olmanın, toplumla ilişkinizin ve bir topluluğun kendisiyle ilişkisine zarar vermemenin temel değerine geri dönüyor.
Yazan: Joshua Adams
Çeviren: Duygu Aydemir
Kaynak: futurehuman.medium.com
[1] Cishet” (Cisgender heterosexual): Tr. “Cishet”. Sahip olduğu cinsiyet kimliği, doğumda kendisine atanmış cinsiyetle örtüşen ve heteroseksüel cinsel yönelime sahip kişilere denir.