Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Uygulamalı Felsefe
  4. »
  5. Princeton Teoloji Deneyi: Aceleniz Varsa Başkalarına Yardım Etme Olasılığınız Düşüktür

Princeton Teoloji Deneyi: Aceleniz Varsa Başkalarına Yardım Etme Olasılığınız Düşüktür

Aceleniz varsa erdemli davranamazsınız, bir din adamı olsanız bile.

Luka İncili’ndeki İyi Samiriyeli menkıbesinde (10:29–37) Samiriyeli bir adam, soyguncuların saldırısına uğrayan ve yolun kenarında yarı ölü bırakılan bir yolcuya yardım eder. Samiriyeli’den önce, bir rahip ve bir Levili yaralı yolcunun yanından geçer ama onu fark etmezler. Burada rahip ve Levili’nin hor görülmesinin muhtemel nedeni, din görevlisi olarak benimsedikleri erdemlerin aynısını içtenlikle takip etmemiş olmalarıydı. Muhtemelen aceleleri vardı ve hatta muhtemelen yoğun ve önemli dini düşüncelerle meşgullerdi. Belki de Samiriyeli, rahip ya da Levili kadar sosyal açıdan önemli biri değildi ve bu nedenle bir yerde olması beklenmediği için acele etmiyordu.

Princeton Ruhban Deneyi

Princeton sosyal psikologları John Darley ve Dan Batson, İyi Samiriyeli alegorisinden esinlenerek 1970’lerde zaman baskısı ve yardımsever davranışlar arasındaki ilişki üzerine dikkate değer bir deney yaptılar. Princeton İlahiyat Fakültesi (teoloji) öğrencilerinin, onlara İyi Samiriyeli benzetmesi üzerine bir vaaz vermelerini isteyip acele etmeleri gereken bir durumda nasıl davrandıklarını incelediler.

Öğrenciler vaazı kampüsün karşısındaki bir binada yer alan stüdyoda vereceklerdi ve üstleri tarafından değerlendirilecekti. Araştırmacılar, zaman baskısının ilahiyat öğrencilerinin yardımsever doğasını etkileyip etkilemeyeceğini merak ediyorlardı. Ne de olsa öğrenciler, kadrolu rahip olmak üzere eğitiliyorlardı; muhtemelen başkalarına yardım etmeye eğiliminde olacaklardı.

Herbir öğrenci bir sınıfta sunuma hazırlığını tamamladığında, araştırmacılar onlara şu üç talimattan birini vererek bir tür zaman kısıtlaması unsuru getirdiler:

  1. “Geç kaldın. Birkaç dakika önce seni bekliyorlardı. Acele etsen iyi olur. Orada olman bir dakikadan fazla sürmemeli.” (Bu çok acil bir durumdu).
  2. “Stüdyo asistanı seni bekliyor. Hemen gitsen iyi olur.” (Bu orta dereceli bir aciliyet durumuydu).
  3. “Senin için hazır olmaları birkaç dakika sürecek ama sen yine de git. Orada beklemen gerekse bile uzun sürmeyecektir.” (Bu, acelesi olmayan bir durumdu).

Her bir öğrenci, hazırlık yaptığı sınıftan sunum yapacağı stüdyoya kendi başına yürürken tıpkı İyi Samiriyeli menkıbesindeki yaralı yolcu gibi, ıssız bir ara sokakta bir “mağdur” ile karşılaştı. Bu mağdur (aslında araştırmacıların bir arkadaşıydı)  yardıma muhtaç görünüyordu; öne doğru eğilmiş ve öksürüyordu. Böylece teoloji öğrencilerine vaaz etmek üzere oldukları şeyi uygulama şansı veriliyordu.

“Duyarsızlıktan ziyade yaşadıkları çatışma durumu açıklayabilir.”

Araştırmacılar, dayatılan zaman baskısının, teoloji öğrencilerinin zor durumdaki bir yabancıya verecekleri tepkiyi etkileyip etkilemediğini tespit etmekle ilgileniyorlardı. Dikkat çekici bir şekilde, çok acil durumda olan öğrencilerin sadece %10’u zor durumdaki adama yardım etmek için durmuştu. Orta dereceli acele durumlarında öğrencilerin %45’i, acelesi olmayan öğrencilerin %63’ü mağdura yardım etmişti. Araştırmacılar sonuçları şöyle yorumladılar:

“Acelesi olmayan bir kişi, durup zorda kalmış birine yardım teklif edebilir. Acele eden bir kişinin durmaması ise muhtemeldir. İronik olan ise acelesi olan kişinin İyi Samiriyeli menkıbesi hakkında konuşmak için acele ediyor olsa bile durmama ihtimalidir. Böylece istemeden de olsa menkıbenin amacını doğrulanmış oldu… İyi Samiriyeli’yi düşünmek, ona yardım etme davranışını artırmadı. Aksine acelesi olması ona yardım etme ihtimalini azalttı.”

Eğitimleri ve çağrıları ışığında, ilahiyat öğrencilerinin bystander etkisi altındaki başarısızlıkları muhtemelen kayıtsızlık, benmerkezcilik veya küçümseme nedeniyle değildir. Baskın neden, zaman baskısıdır. Durmak için yeterli zamanları olduğuna inanan öğrencilerin çoğu bunu yaptı. Buna karşılık geç kaldıklarını düşünenlerin büyük çoğunluğu yardım etmek için durmadı. Başka bir deyişle zaman baskısı ya da “sınırlı zamana sahip olma algısı”, eğitim ve kariyerlerine uygun olmayan davranışlarda bulunmayla sonuçlandı: Başkalarına yardım etmeye kendini adama. Zaman baskısı, bu iyi niyetli öğrencileri, düşündüklerinde utanç verici bulacakları şekilde davranmaya itti.  Zaman baskının yoğunluğu, öğrencilerin acil endişelerini, ihtiyacı olan birinin faydasının önüne koymalarına neden oldu.

O kadar acelemiz var ki kendimize yardım etmek için bile durmuyoruz

Alice Harikalar Diyarında’daki Beyaz Tavşan
  • “Geç kaldım, çok önemli bir randevuya geç kaldım,
    Merhaba demek için zaman yok. Güle güle.
    Geç kaldım, geç kaldım, geç kaldım ve el salladığımda,
    Kazandığım zamanı kaybediyorum.”  (Beyaz Tavşan Disney müzikali “Alice Harikalar Diyarında”, 1951)

Princeton Teoloji Deneyi daha da kişisel bir ders de sunar. Bu deneydeki araştırmacıların açıkladığı gibi, hızlandığımızda ve acele ettiğimizi hissettiğimizde, bilişsel haritanın daralması olarak bilinen bir fenomen yaşıyoruz. Yani o anda detayları kaçırırız, gerçekten neyin önemli olduğunu fark etmeye hazır olmayız ve kendimiz için en faydalı seçimi yapamayız.

Hayatta yol alırken sadece başkalarına değil, kendimize bile yardım etmek için durmayız. Kendi ihtiyaçlarımızı ihmal ederiz. Kendimize bakmakta başarısız oluruz. Teslim oluruz, çökeriz, umudumuzu kaybederiz. Kendimizden ödün veririz ve genellikle olduğumuz hale razı oluruz.

Gürültülü dünyamız ve yoğun hayatlarımız sürekli acele etmemize neden oluyor çünkü birileri her zaman bir yerde olmamıza bağlı. Sanki hayatımız buna bağlıymış gibi sürekli bir yerden bir yere koşturuyoruz. Hemen her şeyi yaparken acele ederiz. Genellikle başkaları tarafından dayatılan taahhütlerin insafına kalmışızdır.

Hayat hızlı hareket eder. Ve kaçırmış olacağız.

Kendimizi besleyemiyoruz Çok meşgulüz, çok aceleciyiz ve çok acelemiz var. İnsanlar zamanımızı talep ettiğinde, ilk çaremiz en değerli olanı ortadan kaldırmaktır. Son teslim tarihlerini karşılamakla o kadar meşgulüz ki sevdiklerimize zaman ayıramıyoruz. Toplantılara zamanında varabilmek için fiziksel egzersizi bırakırız. Sağlığımız için kritik olan tıbbi muayenelerden kaçınırız. Gelecekte olumsuz sonuçlar için kendimizi riske atabilecek davranışlarda bulunuruz.

Dünyamız hızlanmaya devam ederken ve yaşam tempomuz hızlanırken, saatin parmağı kaçınılmaz bir şekilde dönüyor. Hayat hızla akıp gidiyor ve çok yakında onu tamamen kaçırmış olacağız.

Etki Fikri: Zamanın hayatınızın para birimi olduğu gerçeğinin daima bilincinde olun

Alman ilahiyatçı ve Nazi karşıtı Dietrich Bonhoeffer (1906–1945) “Hapishaneden Mektuplar ve Kağıtlar” adlı kitabında şöyle yazmıştı:

“Ne zaman geriye baksak zaman bizi rahatsız eder. Kaybedilen zaman, tam bir insan hayatı yaşayamadığımız, deneyim kazanamadığımız, öğrenemediğimiz, yaratamadığımız, zevk alamadığımız ve acı çekmediğimiz zamandır; doldurulmamış, boş bırakılmış zamandır.”

Zamanınızı en iyi şekilde kullanın. Şimdiki zamanda daha dolu yaşayarak kendinize yardımcı olmak için yoğun hayatınıza ara verin. Kendinizle ilgilenin, kendinizi besleyin. İhtiyaçlarınızı listenin başına alın.

  

Çeviren: Şevki IŞIKLI

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir