Bu doğru olamaz; birbirleriyle çelişen farklı zekice sistemler iddiası kulağa pek hoş gelmiyor. Felsefeciler zekidir ve rasyonel düşünürler. Nasıl oluyor da farklı zamanlarda okuduğumuzda aynı konularda çelişik fikirleri savunabiliyorlar?
Biliyoruz ki çelişik iki fikirden biri yanlış olmak zorundadır. Peki, bu meşhur “Filozoflar anlaşamazlar!” efsanesi nasıl ortaya çıktı? Daha da önemlisi herkes nasıl oluyor da hala buna inanabiliyor?
Baştan söyleyeyim: Anlaşmazlık zahirde. Birbiriyle uyumsuz felsefi konumları olan farklı filozoflar, farklı ve bağlantısız düşünce dünyalarında yaşamaktadır. Birbiriyle çatışan teorilerin yandaşları, kelimenin tam anlamıyla “farklı dilde konuşmaktadır”. Bu yüzden biri ortaya bir iddia atıp onu reddederken gerçekte mesele ettikleri şey aynı değildir. Anlaşamıyor gibi görünmelerini derli toplu şekilde teorize eden Collingwood’dan alıntı yapalım:
“Şayet daimi bir soun olsaydı, örneğin P; Kant, Leibniz ya da Berkeley P hakkında ne düşünüyordu diye sorabilirdik ve şayet bu soru yanıtlanabiliyorsa o zaman “Kant’ın, Leibniz’in ya da Berkeley’in P hakkındaki düşünceleri doğru muydu?” sorusunu sorabilirdik. Ama daimi bir P sorusu olduğu düşünülen şey aslında bir sürü P1, P2, P3…, geçici sorunudur… Bunların tekil özgüllükleri, hepsinin P kefesine koyan kişinin tarihsel miyopluğu yüzünden bulanıklaşmıştır.” (1)
Bu görüşe göre felsefi anlaşmazlık birbirini anlamamaktan gelir: Farklı yerlerden ve zamanlardan düşünürler basitçe farklı şeyleri tartışırlar; aynı meseleler hakkında görünüşteki fikir ayrılığı, bu ayrılığa düşen kişilerin bir yanılsamasıdır.
Aksini düşünmek genel eğilimdir: Filozoflar aynı meseleleri tartışmaktadır. Kant’ın ilgilendiği ahlaki yükümlülük meseleleri, bugün hala boğuştuğumuz meselelerle tıpatıp aynıdır. Spinoza’nın kafasını meşgul eden özgür irade sorunu, William James’in uğraştığı sorunun aynısıdır. Aslında bizatihi Collingwood’un sözünü ettiği mesele, felsefi uyuşmazlık sorunu, Kant’ın uzun yıllar önce üzerinde kafa yorduğu ve “felsefenin skandalı” olarak adlandırdığı meseleden farklı değildir. Bu demek oluyor ki felsefe, farklı fikirlerin ve inançların çatıştığı bir savaş alanıdır. Ve felsefenin kavgalarını, farklı öncelikler ve farklı değerlerden doğan gerçek fikir ayrılıklar olarak görmek için yeteri kadar neden vardır. Bu görüş ayrılıkları, dilsel anlaşılmazlık olarak alınabilecek sahte yanılsamalar değil, kanıta dayalı düşüncelerin değerlendirilmesi ve yorumlanmasındaki öncelik ve ağırlık bakımından farklılıklardır.
Kaynak: Nicholas Rescher, 101 Anekdotta Felsefe Tarihinde Yolculuk