İnternet’te aptallık, ahmaklık, gülünçlük ve kabalık gerçek hayatta olduğundan daha hızlı ve daha fazla yayılıyor.”
Geçenlerde yaptığımız bir gezide, kıdemli bir filozof tanıtıldı. Filozof İnternet, özellikle de sosyal medya ve blogların varoluşun dışına çıkacağından bahsederek kısa sürede konuşmayı standart açılımından uzaklaştırdı. Ona göre İnternet, filozofların kötü bir şekilde felsefe yaptıkları ve düşüncesizce hareket ettikleri bir yerdi ve bu da oldukça utanç vericiydi.
Doğal olarak ona Daily Nous’da bu görüşlerini yazmayı isteyip istemediğini sordum.
Biraz tereddüt ettikten sonra reddetti ama söyledikleri aklıma takılmıştı: Filozoflar internette korkunç bir felsefe mi yapıyor?
Tabi ki! Tıpkı interneti kapattıklarında da yaptıkları gibi. Filozoflar çevrimiçiyken ahmakça ve aptal gibi mi davranıyorlar? Kesinlikle! Tıpkı çevrimdışıyken davrandıkları gibi. Evet, internette aptallık, ahmaklık, gülünçlük ve kabalık gerçek hayatta olduğundan daha hızlı ve daha fazla yayılıyor. Evet, internette konuşmamızın duygusal etkilerinden daha fazla yalıtılıyoruz ve bu yüzden daha az duyarlı davranıyoruz. Evet, internette sürekli iletişim ve bilgi akışı bizi komik bir sabırsıza dönüştürüyor. Bunlar internete doymuş kültürümüze eşlik eden gerçek sorunlardır. Peki, bu internet eleştirmenlerinin hayal ettiği alternatif dünya nasıldır?
Bilge bir profesör bir zamanlar şöyle demişti: “Her sistemin problemleri vardır. Asıl soru hangi problemle yaşamayı tercih ettiğinizdir.” Ben internetin sorunlarını, internetsiz bir dünyanın sorunlarına tercih ederdim. Çünkü internet, inanılmaz miktarda ve değerde felsefi bilgiye, yaratıcılığa, iletişime ve işbirliğine ev sahipliği yapıyor. Stanford Felsefe Ansiklopedisi, Felsefi Yazılar (PhilPapers) veya UPDirectory sitelerinden tutun da Kesintisiz Felsefe Tarihi veya Berbat Sihirbaz (Very Bad Wizards) gibi podcast’lara; Brains veya What’s Wrong gibi bloglara veya The Philosophical Underclass gibi yardım ağlarına; Amazon ve İşsiz Filozoflar Birliği gibi mağazalara; Google Dokümanlar ve Skype gibi araçlara; Ergo ve Filozof Baskı açmak için Facebook ve Twitter’da yer alan yararlı santrallere; Rastgele Kolektif Budalalıklara kadar birçok ağdan söz edebiliriz.
Yani siz, ne demek istediğimi anladınız. Tüm bunlar olmasaydı, hangi sorunlarımızın olacağını bir düşünün. Ama… Yanılıyor da olabilirim.
Zac Cogley (Kuzey Michigan) aracılığıyla Hiçbir şey Üzerine Son Söz’de, Antik Roma’da kurşuni su tesisatını anlatan bir yazı okumuştum. Aslında Romalılar, kurşunun kendileri için iyi bir şey olmadığını biliyorlardı. Birçok doktor ve yazar, metal işçilerinde gördükleri kurşun zehirlenmesinden bahsediyorlardı. Hipokrat, MÖ 370’de metal koliki (sancıyı) tanımladı ancak bunun doğrudan kurşunla ilişkisi olduğunu fark etmedi. MÖ 2. yüzyılda doktorlar ilk kez kurşun zehirlenmesini tam olarak tanımlayabildiler. MÖ 1. yüzyıldan itibaren ise kurşun borulardan akıtılan suyun sağlıksız olduğunu biliyorlardı. Ancak sıhhi tesisatın olması, bir statü sembolüydü. Zenginler için konumun göstergesi olan büyük bir anahtardı. Ve birçoğu kurşun boruları kullanmaya devam etti.
Yazar Rose Eveleth, bir arkadaşının şu sözlerini aktarıyor:
“Belki gelecekteki insanlar, internetin ve tüm sosyal ağların önemli bir parçası olduğunu düşündüğümüz şey üzerine geriye bakacak ve bizim şu anda Antik Roma’da kurşun sıhhi tesisat kullanımının Aristokrasinin bir parçası olması durumuna baktığımız gibi, bize bakacaklardır. Onlara göre bu, “Aman Tanrım, buraya varman bizim sıhhi tesisatımız olduğuna işaret ve bu harika!” gibi bir şey olurdu. Ve gerçekten de öyleydi. Bu, şaşırtıcı teknolojik altyapıyı gösterir. Güzelce yapıldı, onlara inanılmaz derecede yüksek bir yaşam standardı sağladı ve aynı zamanda onları yavaş yavaş geri döndürülemez biçimde hasta etti ve gün be gün zehirledi. Ve şu anda geriye baktığımızda kurşun sıhhi tesisatı, o zamanlardaki kültürün nasıl çalıştığını gösteren büyüleyici bir kültür parçası ve yeni bir kentsel yaşamın icadı olarak görüyoruz. Aynı zamanda bu tesisatın korkunç bir dürtü kontrolü ile egemen sınıfı nasıl yavaş yavaş ama emin adımlarla umutsuzca hasta olan insanlar haline getirdiğini de görebiliyoruz.”
Ve ekliyor.
“Başka bir deyişle, 2000 yıl sonra şimdi kullandığımız internete dönüp baktığımızda onu kibrin büyüleyici ama yürek parçalayıcı bir masalı olarak görürsek ne olacak? İnsanlar teknolojinin bir türünü onlara konfor, statü ve saygınlık sağladığından dolayı tükettikleri zamanlarda bunun onlar için iyi olmadığının farkına vardılar. Ve bu kadar arzuladıkları şey onlara yavaş yavaş zihinlerini kaybettiriyordu… Bu benzetmeyi oldukça sık düşünüyorum. Bazı günler bana fazla telaş yapıyormuşum gibi gelse de diğer günler haklı hissettiriyor.”
Sanırım bu, çok tedirgin edici ve şaşırtıcı olsa da internetin ne kadar değerli olduğunu betimliyor. Ama belki de zaten zihnimi kaybetmişimdir. Sonuçta bir blog çalıştırıyorum…
Justin W.
Çeviren Dilan ESER
Kaynak: Daily Nous Sitesi/The Internet: Good for Philosophy/October 11, 2015.