Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Uygulamalı Felsefe
  4. »
  5. Sanki Gazeteciliği Yok Etmek İçin Yazılmış!

Sanki Gazeteciliği Yok Etmek İçin Yazılmış!

Medya etik analiz

Türkiye’de gazeteciler, medya etik ilkelerine ne kadar bağlılar? Tartışma oldukça eski ancak ben bu metinde güncel bir köşe yazısını analiz ederek tartışmaya katkı sunmayı amaçlıyorum. Analiz ettiğim metne bakınca, “Sanki gazeteciliği yok etmek için yazılmış! Gerçekten durum içler acısı!” demekten kendinizi alamıyorsunuz.  Analiz ettiğim yazı, 2019 yılında Yeni Akit Gazetesi’nde, Vehbi Kara tarafından yayınlanan İstanbul Sözleşmesi ve Aileyi Yok Etmek İçin Alınan Kararlar başlıklı köşe yazısı.

Daha ilk bakışta, yazının başlığı, bize gazetecilik ilkelerine uymayan bir metinle karşı karşıya kaldığımızı anlatıyor. Sadece başlığa bakarak bile etik analiz için uygun bir köşe yazısı olacağını anlamıştım. Tipik etik ihlaller içeren bu yazıyı seçmemde başlık etkili oldu.

“Aileyi yok etmek için alınan kararlar” ifadesi, “Gerçekleri çarpıtmadan aktar!” ilkesine uymayan bir başlangıç. Üstelik yazının gidişatı hakkında bize bilgi veriyor. Nitekim içeriği incelediğimde, metinde alternatif görüş ya da bakış açılarına yer vermek şöyle dursun, İstanbul Sözleşmesinin asıl amacı olan “kadına şiddeti engellemek ve kadını güvence altına almak” hususuna pek az değiniliyor, neredeyse hiç değiniliyor. Üstelik kamu önünde işlenen pek çok cinayetin sebebi olarak bu sözleşme gösteriliyor. Bu iddia ise gerçeklerle örtüşmüyor, verilerle tutarlı görünmüyor.

Aynı gazetenin Sapkın zırhı İstanbul Sözleşmesi diye tepinenlere tokat! Kadın cinayetlerinde büyük düşüş”(1) başlıklı haberinde yasayla, anayasada yer almış kanun ya da hükümlerle azaltılamamış kadın cinayetleri ve şiddetinin “Kadına El Kalkmaz” ihtarıyla azaldığı iddia ediliyor. Ancak bu bir çarpıtma. Kadın konusu yüzyıllardır hassas çünkü din, kültür, gelenek ve fiziksel kas gücü farkı öne sürülerek kadın şiddete uğruyor hatta öldürülüyor.

Biz, medya etik ilkeleri açısından analiz ettiğimiz İstanbul Sözleşmesi ile ailenin yok edilme arasında ilişki kuran köşe yazısına geri dönelim.

Köşe yazısının devamında tekrarlanan “Yahudi” ve “Yahudi grupları” ifadeleri dini inançlara saygı duymak ilkesi çiğnenmiş oluyor. Konuyu dinler, dini gruplar üzerinden gerekçelendirmek gerçekçi değil, barışçıl hiç değil. Yazı; etik değerlere saygı göstermiyor, ayrımcılık yapma ilkesine uymuyor. Fakat buna ek olarak eşcinsel\LGBTİ gruplara karşı nefret söylemine varan bakış açısı, konuyu amacından uzaklaştırıyor; belli bir gruba karşı ön yargıları pekiştiriyor, bir din çatışmasını tetikliyor.

“Anayasayı bir kenara bırakın!” ifadesi ile devam eden yazının daha ilk paragrafındayız ama daha şimdiden basın meslek etik ilkelerinin neredeyse yarısı ihlal edildi bile. Demokratik değerleri ve demokrasiye ait anayasayı bir kenara bırakmak, demokratik bir ülke için etik bir bakış açısı değil. Ahlaki mutlakçı bir gazetecinin* “tamamen yanlış” sözleriyle yargıladığı belli yaşam tarzları, kişiler ve gruplardan söz eden bu köşe yazısı, okuyucusunu bir gruba karşı nefret ile besliyor.

Yönelimleri sebebiyle meşru görülmeyen insanlar, gazetecilik değerlerinden “Yok saymama ilkesi” ile birlikte yok sayılıyor. İnsani ve etik tüm değerler yok sayılıp tüm değerler tanrıya bağlanıyor. “Ekonomi ve siyasetin bir şekilde hallolacağını, asıl sorunun eşcinseller” olduğunu söylediğinde LGBT’yi yok sayıyor. Gerçekte ise bir canın, bir kadının nefretle ve şiddetle yargılanmasından ve katledilmesinde daha ciddi bir durum olmamalıdır.

Kadınların hiç gereği yokken çalıştığı” ifadesi yine “Ayrımcılık yapmayacaksın!” ilkesine aykırıdır.

İstanbul Sözleşmesi gibi Müslüman bir devlette skandal olacak.” Bu cümledeki asıl skandal aslında yazının devamındaki “sözleşme” ifadesi değildir. Skandal, “Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik ve eşitlikçi cumhuriyetin bir dini olduğunu” iddiasıdır.  Cumhuriyet rejiminin bir tür din olduğunu iddiası, “Demokratik değerlere saygı duyacaksın!” diyen ilkeye aykırıdır, üstelik  doğru bilgi değildir.

Alıntılar ile devam ediyor, ince eleyip sık dokuyoruz

Köşe yazısındaki şu uzun ifadeyi okuyalım:

“Özellikle CHP’li kadınlar bu konuda başı çekmektedirler. Kimse doğru dürüst farkında değil. Örneğin bir Güney Koreli müzik grubu üzerinden bütün dünyada ‘Cinsiyetsiz toplum’ projesi yürütülüyor. Türkiye’de de bu maksatla başta Sabetaycı medya organları olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve Emniyet teşkilatında uzun yıllardan beri sürdürülen çeşitli projeler vardır. İşte sakal ve bıyık yasağı koyarak milletimizi cinsiyetsiz hale getirmeye çalışan bu namus kavramından yoksun insanlar üzerinde biraz durmak istiyorum. Kadın görünümlü erkek üyeleri aracılığıyla “toplumsal cinsiyet eşitsizliği” denilerek İslam’ın başkenti İstanbul’da dehşetli bir sözleşme imzalanmıştı. Avrupa Konseyinin oluşturduğu uzmanlar grubu ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Hane İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele’ adı altında bir geçici komiteyi yani CAHVIO’yu kurarak Şeytanı dahi utandıran ahlaksızlık projesini İstanbul’da yürürlüğe soktular” (2).

Yazıda geçen şu ifadeler; “CHP’li kadınlar, Güney Koreli müzik grubu, cinsiyetsiz toplum, Sabetaycılar, TSK, Emniyet Teşkilatı, sakalsız ve bıyıksız insanlar (Şaka ya da espri değil!), kadın görünümlü erkekler” gibi ifadeler, belli gruplar nefret söylemiyle linçe hedef göstermektedir. Bu yüzden köşe yazısı “Şiddetsizlik ilkesi”ne aykırıdır. Bu hedef göstermelerin tümü ayrımcı, saygısız ve hoşgörüsüzdür.

Ayrıca çarpıtılan gerçeği düzeltmek adına söyleyeyim: İslam’ın başkenti İstanbul değildir. İstanbul, müthiş zenginliklerle doludur, pek çok dine ev sahipliği yapmış bir hoşgörü şehridir.  Şeytanın ya da varlığına inanılan en kötü şeyin utanacağı ahlaksızlık, kadınların öldürülmesidir. Yazı, bu yönüyle katledilmiş olanın ve her an katledilme korkusuyla yaşayanların hakkını savunmadığından yazı, “Güçsüzün yanında olacaksın!” ilkesi ile de çelişir. (Açıkçası hiç şaşırtıcı değil! Ben bu yazıyı bilerek seçtim, bu zihniyetle yüzleşmeyi ben istedim.).

Ayrımcı ifadeler gittikçe sıklaşıyor

Yine uzun bir alıntı yapalım:

“Bu konuda Kuran’da Lut kavminin başına gelenler zikredildiği gibi hadislerde eşcinsellik konusu üzerinde önemle durmamızı gerektirmektedir. Hadislerde ‘Resûlullah (asm), kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti’ (Buhârî, Libâs 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 28; Tirmizî, Edeb 24; İbni Mâce, Nikâh 22) ve ‘Resûlullah (asm), kadın gibi giyinen erkeğe, erkek gibi giyinen kadına lânet etti’ (Ebû Dâvûd, Libas 28; bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, 2/325) buyrulmaktadır” (2).

Normatif etik teorilerin evrenselliğini yok saymayı, evrensel olmayan gerekçeleri görüyoruz. Kadınların ölmesinde sınıf, yaş, inanç ayrımı yok. İstanbul Sözleşmesi, maddelerinde de ifade edildiği gibi ayrım yapılmadan hakların ve canların korunacağını ifade eder. Gizli ya da açık aile yapısını bozmak değil, bedenin bütünlüğünü ve canlılığını, hayatı koruyor.

Sakalsız erkeklere hakaret ediliyor

“Kötü ahlak özellikle Avrupa’da giderek yaygınlaşmış ve nihayetinde ülkemizde zorla uygulama alanına sokulmuştur. İçkili sefih eğlenceler, balo adı altında yaygınlaştırılarak Türk kadınının iffeti ve namusu ayaklar altına alınmıştır. Bunu yeterli görmeyen başta Sabetay Yahudileri, erkeklere de aynı şekilde saldırmış sakal ve bıyık yasağı koyarak özellikle askerlerimizin muhannes gibi yani kadınlaşmış erkekler gibi görünmesini sağlamaya çalışmışlardır. Evet, erkek kadın gibi süslense muhannesliktir, yakışmaz. Mert ve onurlu erkekler cilveli kadın gibi davranmamalıdır. Dinimizin bize kazandırdığı onur ve izzet, Türk tarihinin gösterdiği kahramanlık ve şecaat bu çirkin görüntüye müsaade etmez” (2).

Köse ya da tıraşlı erkeklere hakarete edilmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Paragrafın ayrımcı, hoşgörüsüz, saygısız, düşmanlığı körükler. Ayrıca balo adı altında yaygınlaştırılan eğlenceler  de yanlış değildir. Bu gazetecilik ilkelerine uyan, doğru ve kamu yararına uygun bir gazete yazısı değildir artık.

Atatürk, Cumhuriyet, Vals

Konu buraya nasıl geldi? Aslında konu hiç kadın olmadı!

Gazete yazısının devamındaki benzer ifadelerden sonra gerçekleri çarptıran, yanlışı düzeltmeyen, propaganda yapan ifadelerin yanında gidişatta çok anlam veremediğim detaylar ve en nihayetinde Güney Kore’deki intihar vakalarına yazıda yer vermek. Bunun kadın cinayetini engellemek için ve ayrımcılığa uğramış diğer grupların şiddet ve ölümlerine son vermek için yapılanlarla bir ilgisi yok. Gençleri ve yönelimlerini tehdit olarak göstermek, açık çarptırma ve hedef göstermek. Kocasını öldüren bir kadın örneği vermek, yazının gidişatına da durumun ciddiyetine uygun düşmüyor. Kadınlar da erkekleri öldürüyor demek, kadın-erkek cinayeti oranların ile doğrulanmıyor. Bu yüzden maalesef kadın cinayetlerini meşrulaştırma girişimi gibi görülüyor.

“6284 sayılı yasa, çok tehlikeli ve uygulamada kaldığı müddetçe, bu tür cinayetler süratle artacaktır. Daha nice aile faciaları yaşanacaktır. Çünkü ateşe körükle gidilmektedir. Böyle giderse bu dehşetli cinayetler devam edecek işin içinden çıkılmaz hale gelecektir” (2).

Bir gazeteciden ziyade bir insan olarak bile ifade edilmesi sakıncalı bir düşünce bu. Sözleşmede adı geçen maddeler, mağduru ve güçsüzü savunmak için konulmuşlar. Üstelik ölenler kadınlar ama metni yazanlar, ceza alan erkekler için üzülüyorlar. Metnin yazarına göre, çünkü babanın evden uzaklaşması aile yapısını bozuyor!

Şimdi de yazının devamındaki, İstanbul Sözleşmesinden rahatsız olunan maddelerin çözümlenme şekline bakalım:

“’Aile içi şiddet’ eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır (Resmi gazete).

Bu maddenin hane içinde olsun olmasın her türlü şiddetin adının şiddet olduğunu ifade ettiği çok net ancak bu maddeyi, 3/b Madde ve fıkrası, ‘eş’ yanına bir de ‘partner’ deyimini eklemiş ki bu deyimle ‘eşcinsellik ve homoseksüellik’ yasal alt yapıya kavuşturulmuştur. Sapıklık; partner ifadesi ile ev arkadaşlığı adı altında meşrulaştırılmaya çalışılmıştır” (2).

Bu şekilde çarptırmak ve “sapkın” ifadesi ile bir grubu tanımlamak, etik ilkelere uymayan bir başka durum. Köşe yazısında özel hayatın gizliliğine saygı duyulmuyor; metnin yazarının ideal ilişki ve ideal birliktelik tanımları,  kişisel inançlarından ibaret kalıyor. Yazıda, diğer medya etik ilkelerine de uyulmamıştır.

Köşe yazısı, şiddetsizlik ilkesine de uymaz. Eşcinsellere karşı tepki ve şiddetin önlenmesiyle ilgili tedbirleri eleştirmektedir. Cümle tekrar okunduğunda bile kan donduran türden. Bu yüzden metin, “Tercihini özgürlüklerden yana kullan!” diyen etik ilke ile çelişir. Çözümlemeye devam edelim:

“Hayvanlar aleminde bile görünmeyen, erkek erkeğe ve kadın kadına cinsel ilişkiyi geliştirecek hususlardan dolayı yüzü manda derisi ile kaplı insanlar bulunmaktadır. Allah, haya ve utanma duygusunu insanlara vermiştir. Lakin bazı insanlar aynı hayvanlar gibi bu duygudan mahrumdurlar. Bunların yüzleri kızarmaz, utanmak arlanmak diye bir yönleri yoktur” (2).

Nefret suçu nedir, sorusuna bir cevap verseydim cevabım bu olurdu. Normatif etik teorilerden ahlaki değerlerden hatta iyi ve doğru olanı yapmak anlamında diğer değerlerden neredeyse hiçbiri yok ve bu sebeple ifade edemiyorum. Canlı, cinsiyet, din, topluluk fark etmeksizin tüm grupları hedef alan köşe yazısında hiçbir düzeltme, özür dileme, cevap hakkı verme durumu yok.

Artık amaç insan değil, kadın değil çok başka!

Köşe yazısındaki ifadeler:

“Asıl maksadı ahlakı çökertmek olan fakat arasına serpiştirdikleri maddelerle bunu gizleyen İslam düşmanları; kadın- erkek ilişkilerini bitirerek, üremeyi ve çocuk yapmayı da ortadan kaldırarak, nüfusları zaman içinde bitirmeyi amaçlamaktadırlar” (2).

Kişisel fikir, düşünce ve inançlarla ilgili bu ifadeler, çoğu etik ilkelerden uzaklaştırıyor.

“Siyonist felsefenin temsilcisi ve para babası Soros tarafından da iyice kuşatılan halkımız, her gün yapılan yalan ve sahte haberlerle aldatılmaktadır” (2).

Üstelik devamında böyle bir metin içerisinde böyle bir cümle kurulması bana “Her zaman kendin ol!” maddesini hatırlatıyor.

“Sapıklık onarılmaz derecede artacaktır. Ayrıca aile cinayetleri niçin artıyor sanıyorsunuz? Vesselam… “(2).

Tehdit, kötülüklerin hedefini yanlış ve gayri resmi yollarla göstermek, gazetecilik etiğinde ihlal edilen diğer bir husustur.

Etik kriteler açıdan sınıfta kaldı

Medya içeriklerini etik analizi için, Doç. Dr. Şevki Işıklı’nın tarafından Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Basın Meslek İlkeleri (2018) baz alınarak oluşturulan “Medya İçeriklerinin Etik Uygunluk Kriterleri Listesi”ne göre bu köşe yazısını analiz ettiğimizde ortaya çıkan durum şöyledir:

  1. “Gerçekleri çarptırmadan aktar, anlat!” ilkesine uygun değildir. 
  2. “Demokratik değerleri savun!” ilkesine uygun değildir. 
  3. “Ayrımcılık yapma!” ilkesine uygun değildir. 
  4. “Düşmanlığı körükleme!” ilkesine uygun değildir.
  5. “Kültürel ve dini değerlere saygı duy!” ilkesine uygun değildir. 
  6. “Şiddetsizlik” ilkesine uygun değildir.
  7. “Haber kaynağını sorgula!” ilkesine ile ilgili bir çıkarım yapılamamıştır. (Gerekçe: Dini bilgilerle yorumlanan İstanbul sözleşmesi maddeleri ve birinci kişi ağzı).
  8. “Görmezden gelme, yok sayma!” ilkesine uygun değildir. 
  9. “Özel yaşamın gizliliğine saygı duy!” ilkesine uygun değildir. 
  10. “Özür dile, düzelt ve cevap hakkı ver!” ilkesine uygun değildir. 
  11. “Her zaman kendin ol!” ilkesiyle ilgili çıkarım yapılamamıştır. (Gerekçe: Yazıda metninde bu maddeye uymayan bir bölüm tespit etmedim).
  12. “Menfaatsizlik – çıkarsızlık ilkesi”ne uygun değildir. Metne, dini çıkarlar ve tanrı kurallarına itaat için kendisinden başkası için düşünülmeyen iyilik nosyonu egemendir.
  13. “Reklam ve propaganda yapma!” ilkesine uygun değildir. 
  14. “Tercihini özgürlüklerden yana kullan!” ilkesine uygun değildir.
  15. “Güçsüzün sesi ol!” ilkesine uygun değildir.

İşte, sanki gazetecilik etik ilkelerini ve gazetecilik mesleğini yok etmek için yazılmış bir köşe yazısı.

Melike Erkış

melikeerkis@hotmail.com

 

Not: Alıntılardaki yazım hatalarına düzeltme yapılmamıştır.

Kaynaklar

  1. Yeni Akit. “Sapkın zırhı İstanbul Sözleşmesi diye tepinenlere tokat! Kadın cinayetlerinde büyük düşüş” ( 9 Ekim 2022). https://www.yeniakit.com.tr
  2. Kara, Vehbi. “İstanbul Sözleşmesi ve Aileyi Yok Etmek İçin Alınan Kararlar”. Yeni Akit ( 31 Ağustos 2019) https://www.yeniakit.com.tr
  3. RG, 11 Mayıs 2011, Sayı 210 (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi)

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir