“Gelecek korkusu” toplumun genelinde hissedilen bir duygudur. Hemen hemen her birey, bu korkuyu farklı açılardan hissetmekte ve bunun üstesinden gelmek için çaba sarf etmektedir. Dünyamızı hızla değişen bir öyküye benzeten Toffler’a atıfla biz de gelecek korkusunu, sonu bilinmeyen ama tahmin edilebilen bir macera gibi görebiliriz. Bu macera iki biçimde bitebilir: İyimser yaklaşımın mutlu sonu ya da pesimist yaklaşımın felaketi. Peki, nasıl ve neden?
Alvin Toffler altı yıl arayla yazdığı iki kitabında, Şok’ta ve Üçüncü Dalga’da, ağırlıklı olarak “gelecek korkusu”nu işlemektedir. Bir yandan teknolojik gelişmelerin yönü ve hızına bakarak diğer yandan muhabir olmasının da verdiği avantajla çok farklı kesimlerle görüşmeleri sonucunda elde ettiği verileri kullanarak, geleceğe dair “Şok” edici tahminlerde bulunmaktadır. Yakın gelecekte kaçınılmaz olan “büyük değişim”in ayak seslerinin duyulmaya başladığını, bu değişime ayak uyduramayacak olanların büyük bir sarsıntı yaşayacaklarına kesin gözü ile bakan Toffler, “yumuşak bir iniş” için yapılması gerekenlere dair bir yol haritası çizmektedir.
Toffler’a göre geleceğin, zamanından önce yaşamımıza girmesi sonucu oluşan sersemletici bir olgu olan gelecek korkusu, değişim hızı büyük ölçüde artmış toplumların ürünüdür. Yeni kültürün eskisi üzerine acımasızca yüklenmesi sonucunda oluşmaktadır. Bu bir çeşit kültür şokudur. Kişinin, kendi kültürüne yabancılaşması sonucunda oluşmuştur. Karşılaşılan bu yeni kültürde, değerler de sürekli değişiyorsa bir yön sapması duygusuna ulaşacaktır. İşte gelecek korkusu, bu şekilde tüm kuşağın yön sapması yaşadığı bir durumdur ve insanların çoğu bu durumla başa çıkabilmek için hazırlıklı değildir.
Yarının insancıl, yumuşak yanları ile ilgili olan Toffler, insanoğlunun, hızla gelişen teknolojinin çıktılarını ve meydana getirdiği değişimi denetleyemezse kitle halinde uyum sağlayamamanın sonuçlarıyla karşılaşacağını bildirmektedir. Toplumun farklı kesimlerinde eşit olmayan değişim hızlarının sosyal gerilimlerin nedeni olduğu için yazar, gelecek korkusu ve ondan çıkarılan uyum sağlama kuramı ile yalnızca farklı kesimler arasında değişimin dengede olmasını öngörmemekte, aynı zamanda çevredeki değişim hızını, insan tepkisinin sınırlı hızıyla dengede tutmayı da göz önünde bulundurmaktadır.
“Değişim gücü öyle arttı ki, hayal gücümüz bile ona yetişemiyor” diyen Snow ve “Hiçbir abartma veya aşırılık, değişimin genişliğini ve hızını gerçekçi bir biçimde tanımlayamaz” diyen Bennis’e katılan Toffler, bu hızın daha iyi anlaşılması için insanlığın başlangıcından 1850’ye kadar kömürden elde ettiği enerji tüketim miktarının artık her 100 yılda bir tüketildiğinden bahseder. “Teknoloji büyük bir makine ve güçlü bir hızlandırıcıdır. Bilgi ise bu makinenin yakıtıdır.” Her gün bu makineye daha fazla ve zengin yakıt atılmaktadır. Bu durum bireyin gelecek korkusuna kapılmaması için daha kolay uyum sağlayabilmesi ve daha yetenekli olması şartını zorunlu kılmaktadır.
“Hız beraberinde geçiciliği de getirmektedir” diyen Toffler, günlük yaşamdaki yeni süreksizlik olan geçiciliğin, sürekli kalıcı olmama duygusuna neden olduğunu anlatmaktadır. “Toplumlardaki genel değişim hızı artınca da, kalıcılığa dayalı ekonomi, yerini geçiciliğe dayalı ekonomiye bırakacaktır. Bunun sonucu modülarizmdir. Bu dalgalanmalar bireylerin günlük yaşamında keskin bir devinimi getirmesi, geçicilik hız ve karmaşıklık duygusunu artırmaktadır. Bu ve benzeri durumlar sonuç olarak, geçici ürünlerin, geçici yöntemlerle geçici gereksinmeler için üretildikleri bir çağa doğru yol aldığımızı düşündürtebilmektedir.”
İnsanlığın Üçüncü Evresindeyiz!
Yukarıdaki ifadeler, “Şok”un, gelecek korkusu ve uyum problemine, nelerin yol açtığını ve bu sorunlarla nasıl başa çıkılacağını anlattığını göstermektedir. İtici bir hızın yarattığı, tehlike ve umutla dolu bir macera olduğu görülen hayat hikâyesinin sonunu, bireysel ve toplumsal hazırlık biçimleri belirleyecektir. Bu bir durum tespitidir. Korkularını dile getirmekle birlikte gelecek yeniliklere karşı bir heyecanı olduğunu sezdiren yazar, Üçüncü Dalga’da hızla ve hazırlıksız girilen yeni dönem için büyük yıkımların bizi beklediğini söyleyerek gelecekle ilgili daha tedirgin olduğunu açığa çıkarmaktadır.
Tofflar’a göre insanlık bu güne kadar üç aşamadan geçmiştir. Tarım toplumu, birinci dalga; Endüstri toplumu, ikinci dalgadır. Şu anki toplum ise üçüncü dalgadır ve bilgi toplumunu temsil etmektedir. Artık endüstrileşme ölmüş yeni bir uygarlık doğmuştur. Bu uygarlıkta yeni potansiyeller kendini göstermektedir. Şok’ta anlatılan değişim yüzeyinin altında yatan şeyler bir bir ortaya çıkacaktır. Yıkımın ve çürümüşlüğün tam ortasında, yaşam hakkında çarpıcı kanıtlar bulunabilir. Burada sorunların önemi vurgulanırken hem tarihi kökenlere bakılıyor hem de geleceğe odaklanılıyor. Geleceğe ışık tutmak için geçmiş mercek altına alınmıştır. Çünkü “kişisel ve toplumsal sorunlarımızın gittikçe zorlaştığını düşünmemek için ‘gelecek’in entelektüel bir gereç olarak kullanılması gerekmektedir.”
Okuyucu eleştirilerinin aksine Üçüncü Dalga’nın biçim, üslup ve odak olarak Şok’tan farklı olduğunu söylemek mümkündür. Öncelikle çok daha geniş bir zaman dilimi mercek altına alınmış gelecek kadar geçmiş de irdelenmiştir. Belki de Üçüncü Dalga’nın içinden seslendiği için daha güçlü önerileri bulunmakta ve farklılıkları belirgin hale getirmektedir. Şok, belli değişikliklerin yapılması gerektiğini vurgularken, değişimin kişisel ve sosyal bedellerini ele almaktaydı. Üçüncü Dalga’da ise uyum sağlamanın zorluklarına dikkat çekilirken, belli şeyler yeterince hızlı değişmediği takdirde ortaya çıkacak bedellerin önemi vurgulanmaktadır. Kısacası ilk kitap değişimin sürecini anlatırken ikinci kitap değişimin yönüne vurgu yaparak birbirini tamamlamaktadır.
Şok’un sonuna doğru Toffler, her iki kitabı da özetleyebilecek önerisini ortaya koymaktadır: Ne geçmişin akıldışı davranış biçimlerine ne değişimin eylemsiz biçimde kabulüne ne de umutsuzluğa, nihilizme gerek vardır. Gereksinme duyduğumuz yeni, güçlü bir yöntemdir. Açıkça ortaya konabilecek nedenlerden ötürü bu yöntemi “sosyal gelecekçilik” diye adlandırıyorum. Bu yöntemle silahlanarak, değişimin yönetiminde yeni bir yetenek düzeyine gelinebileceğine inanıyorum. Yürürlüktekilere oranla daha insancıl, daha uzak görüşlü, daha demokratik bir planlama biçimi bulabiliriz. Sosyal gelecekçilik yöntemi açısından ilk aşama plancının insancıllaştırılması, ikinci aşama da zaman ufkumuzun genişletilmesidir. Teknolojiyi aşabilmek için, yalnızca ekonomik katılığı, tutuculuğu geride bırakmak yeterli değildir. Kafalarımızı uzak geleceklerdeki olanaklara ve olasılıklara açmamız gerekmektedir.
İlk kitabın yayımından bu yana 45 yılın geçtiği göz önünde bulundurulduğunda, Toffler’ın öngörü ve tavsiyelerini zamanımız için yaptığını söyleyebiliriz. Zaten Şok’un belli bölümlerinde 2000’li yıllara vurgu yapılmaktadır. Büyük veri analitiği ile günümüzde yapılan isabetli tespit oranlarını göz önünde bulundurarak her iki kitap okunduğunda Toffler’ın öngörü gücü karşısında şaşırmamak mümkün değildir. Günümüzün imkânları içindeki bir araştırmacıdan, bu günden 2050’li yılları ve sonrasında karşılaşılabilecek durumları tespit etmesi istense, ortaya çıkaracağı isabetli sonuçlar kendi kabiliyetinin bir eseri mi olur yoksa elindeki araçların mahareti mi? İşte bu doğrultuda düşünüldüğünde Alvin Toffler’in çalışmaları daha çok kıymet arz edecektir.
Yazar: Abdulkadir Büyükbingöl