Sinema ve filmlerin hayatlarımızdaki yerleri çok başka da olsa göz ardı edemeyeceğimiz kadar fazla gündelik yaşamımızda yer kaplayan bir şeyler daha var: TV ve diziler.
Pandemi de en çok bu ikiliye yaradı denebilir. Bugün dizilere platform açısından farklı olarak internet üzerinden daha fazla erişiyoruz ve diziler hala popülerliğini koruyor. Özellikle Türk dizileri gibi her bir bölümü filmmişçesine saatler süren dizilere kıyasla, yabancı diziler.
Herkes kendine en iyi hitap eden diziyi kolayca bulabiliyor, listelerini oluşturuyor ve puanlar verip yorumlar yaparak düşüncelerini belirtiyor. Pandemi sebebiyle neredeyse Mart 2020’den beri evlerinde olanlar da önce can sıkıntısından her eşyayı boyadı, spor yaptı, oyunları denedi, diyetlere başlayıp diyetleri bozdu. Daha sonra Netflix, BluTv, Amazon Prime ya da Puhu TV gibi platformlar üzerinden sezon sezon, bitmeyen bir açlığı doyurmaya çalışırcasına, dizileri bitirmeye başladı. YouTube üzerinden eski Türk dizilerinin eski bölümlerini defalarca izleyip ezberleyenleri de unutmak istemem. Ben de çok dizi ve film izlerdim. Şimdi sadece ek vakit yaratabilirsem izliyorum ya da önceden izlediklerimin devam sezonları çıktıysa veya “beğenilenler gerçekten güzel mi, bir de ben bakayım” demek için açar oldum.
İşte bu liste; vaktinizi boşa harcamamış olacağınız, felsefenin de içinde bolca ve farklı açılardan yer aldığı ama genellikle teknoloji ve bilim ağırlıklı 10 dizi önerisi içeriyor.
1-Altered Carbon
IMDb: 8.0
Yayınlanan yıllar: 2018–2020
Teknolojiyle ilgilenlerin, transhümanizme dair az çok bilgisi olanların çok seveceği bir dizi bence. İlk sezonu soluksuz bitirmiştim lakin ikinci sezon hele ki son bölümlere doğru sadece konusu için devam etmiştim. Zaten Netflix de yüksek bütçesi sebebiyle üçüncü bir sezonun gelmeyeceği açıklamasında bulunmuştu.
Dizi buzda geçen 250 yıldan sonra yeni bir vücutta dirilen bir mahkûmun, özgürlüğünü geri kazanabilmesi için bir cinayeti çözmek zorunda olmasıyla başlıyor. Cyberpunk serisi, Richard K. Morgan’ın aynı adlı kara bilim kurgu romanına dayanan dizide insanın ölüme bulduğu çare dikkat çekici: Bugün belki tekillikten bir önceki adım diyebileceğimiz, zihin yükleme ve farklı bedenlerde kendi bilincini sürdürebilmek.
İnsanların bilinçlerini yeni bedenlere aktararak ölümsüzlüğü bulmasıyla olası problemlerin de birlikte az da olsa verilmesi çok güzel işlenmişti. Bazen en çok istediğimiz şeyleri, gerçekmiş gibi tüm ayrıntılarıyla bize sunduklarında “demek olsa böyle olacak” deyip başımıza geleceklerin fragmanı gibi izlediklerimize ya seviniyor ya da üzülüyoruz.
2- Omniscient
IMDb: 6.4
Yayınlanan yıllar: 2020 –
İşte bu dizi de fragmanından oldukça rahatsız olduğum, klasik bir mahremiyet savunucusuna döndüğüm bir dizi. Tüm ayrıntılarıyla iyi düşünülmüş ve izleyiciye sunulan daha önce bir makalemde de değindiğim tam şeffaflık arzusuna bağlı “açıklık etiği”nin işlendiği bir dizi denebilir. Gözetimin her yerde olduğu, herkesin her zaman izlendiği bir toplum yaratılmış. Böyle olmamayı tercih eden ya da gözetleme sistemini henüz kabullenmemiş “dışarı”da kalan insan ve toplumların nasıl göründüğü, kendilerine yaratılan dünyadan çıktıktan sonra dışarıda nasıl davranıp hissettikleri de diziyi izlerken epey dikkatimi çekmişti.
Bu arada “dışarı” olarak nitelendirdiğim öteki; aslında şu an içinde yaşadığımız ve farkında olmasak da çok alıştığımız, suçu bol bir toplum. İçerisi ise tıpkı “Tanrı bizi görüyor” diye günah işlememeyi tercih eden, sırf cehennem korkusundan dolayı iyiye yönelenlerin toplumu. Çünkü orada Tanrı, güvenlik kamerası. Artık görünmeyenin değil görünenin varlığında suç/günah işlenmiyor. Son teknoloji ve her bireyin tepesinde ayrı uçan bu göz, suç oranını neredeyse sıfırlamış. Sorunsuz bir teknoloji mi yoksa teknolojinin genel kabulü için sorunların kusursuzca gizlenmesi mi? Özgür iradeyi bolca düşündüğünüz, insanın değerli olan veriye sahip olması arzusuyla neler yapabileceği gibi yine konusu mükemmel olan bir dizi. İzlerken öyle çok akıcı olmasa da normal ilerleyen dizinin ikinci sezonunu şahsen sabırsızlıkla bekliyorum.
3- Black Mirror
IMDb: 8.8
Yayınlanan yıllar: 2011 –
Sezon sezon dizi takip edecek kadar bol vakti olmayanlar ya da bir filmi bile on parçada anca bitirebilenler var. Black Mirror; herkesin aradığı o, her bölümü ayrı film tadında, hikayesi her bölümde değişen distopik bilim kurgu dizisi. Modern dünyamızda teknolojiyle iç içe geçmiş yaşamlar, bağımsız hikayelerle sunuluyor.
Bilişim çağının en korkutucu yüzü de denebilir. Hatta öyle ki Black Mirror’ın yaratıcısı Charlie Brooker 6.sezon için, insanların şu sıra (koronavirüs sürecinde) bu kadarını kaldıramayacak kadar karanlık günlerden geçtiğini söylemişti.
“Şu anda toplumların parçalanmasıyla ilgili hikâyeleri hangi midenin kaldıracağını bilmiyorum. Bu yüzden yeni Black Mirror bölümleri üzerinde çalışmıyorum.”
Ünlü bilimkurgu yazarı Stephan King, 2014 yılında attığı bir tweetle Black Mirror’u sevdiğini; “korkutucu, komik, zeki” bulduğunu açıklamıştı. King’i de Black Mirror’ı da severek takip ediyorum.
4- Westworld
IMDb: 8.6
Yayınlanan yıllar: 2016 –
Kulağınızdan o piyano sesleri uzunca bir süre gitmiyor, baştan söyleyeyim. Belki ben ders çalışırken bile dizinin soundtrackini açıp açıp dinlediğim için de olabilir. Neyse dizinin kendisine dönecek olursak, ileri yapay zekâ örneği adına müthiş bir örnek ve Anthony Hopkins oynuyor. Hala izlemeyenlere başlamak için yeterli gelmediyse biraz daha devam edeyim. Yaratılan yapay bir dünyada, tekrar tekrar dışarıdan gelen konuklarla birlikte başlayan günler. İstenilen senaryoların canlandırılması ve teknoloji ürünü kişilerin benliklerinin farkında olmadan gerçek kişiler gibi yaşamaları ve yavaş yavaş kendilerini keşfi. Bundan sonrası ağır spoilerlara girebilir. Kısaca benlik, bilinç, yapay zekâ, robotlar, özgür irade, simülasyon, yaratıcı, gözetim, gerçeklik, yapay gibi kavramlar üzerine düşünmek isteyenler için kaliteli bir dizi. Siz sadece, bir sahneyi tahmin edemeden başka senaryonun içinde olmaya hazır olun.
5- Years and Years
IMDb: 8.3
Yayınlanan yıllar: 2019-
Pandeminin ilk zamanlarında tek solukta bitirdiğim bir mini diziydi. Biyoteknoloji üzerine bir master tezi yazarken ilgilendiğim konuların imkanına da değindiğinden gözümü kırpmadan izlemiştim. Lyon ailesinin üzerinden İngiltere’de 2019’dan 2034’e kadar 15 yıllık bir dönem anlatılıyor. Gerçek bir hayatın, gerçekten içindeymişsiniz gibi öyle şeylere tanık oluyorsunuz ki çarpıcı etki iki katına çıkıyor. Teknolojinin toplumda ve bedenlerde ne kadar ileriye gidip kullanılabileceğini görüyoruz. Bir karakterin hapsolduğunu düşündüğü insan bedeninden kurtulmak ve sadece bir veri olmak istediği sahneler gibi. Transhümanistler şu an yan sekmede açtı diziyi, hissediyorum.
Çok sürükleyi ama distopya mı değil mi siz karar verin.
*Biyoteknoloji, insan ve etik üzerine bahsettiğim tezimden çıkan (ben yazdım diye demiyorum) güzel bir makale okumak isterseniz linkini de buraya ekliyorum.
6- Fringe
IMDb: 8.4
Yayınlanan yıllar: 2008- 2013
Ben bu diziye, üniversite yıllarımda çok sevdiğim birinin tavsiyesi ile başlayıp hemencecik de bitirmiştim. Bitirdikten sonra arkadaş grubumuzda kim varsa biri ezberletmiş gibi, “daha iyi ne izleyebiliriz ki artık” diyip uzun bir süre yeni dizilere başlayamamıştık. Gerçekten çok iyidir; senaryosu, oyuncuları, replikler, kurgu… Özellikle Walter Bishop ve laboratuvarını unutacağınızı sanmam. Kuantumdan paralel evrenlere, bol kehribarlı, bilimin sınırlarını aşan yolculuklar dilerim.
7- The Good Place
IMDb: 8.2
Yayınlanan yıllar: 2016-2020
Harika bir emekle hazırlanmış, cilt cilt ama görseli ve komedisi bol, etik ve felsefe ansiklopedisinin içine düşmüşsünüz gibi bir dizi. Bazen bir şeyleri en iyi öğrenebileceğiniz yol, bir dizi sayesinde o repliğin aklınızdan çıkmaması da olabilir. Ahlak felsefesi ve etik etrafında neredeyse değinmedik temel soru bırakmayan dizi 6 mükemmel karakter üzerine kurulu: Eleanor, Chidi, Michael, Janet, Tahani ve Jason Mendoza. Her birinin, izledikçe neleri temsil ettiğini de keşfediyorsunuz. Daha önce Sophos Akademi de bu dizi üzerine yazılmış yazının linlikini de eklersem yeterli olacaktır herhalde. Yalnız diğerleri kadar hızlı ilerleyen bir dizi olmadığını da belirteyim, sindire sindire geçmekte fayda var.
8- Biohackers
IMDb: 6.8
Yayınlanan yıllar: 2020-
Üzerinde DNA sarmalı olan her şeyi koşulsuz sevdiğim döneme denk gelen, bilim kurgu dizisi. Biyolojinin teknolojiyle olan evlilik hikayesi gibi. Ev arkadaşı olarak renkli kişilerden hoşlanıyorsanız, bir odasına geçmek isteyeceğiniz türden sahneleri var. Alman yapımı dizide profesörün ilk dersinde söyledikleri de şu an var olan teknolojinin ileri kullanımları gerçekleştiğinde bizleri nelerin beklediğinin özeti gibi.
“Geleceği konuşalım. Tıbbın geleceğinde ne var?
–Teletıp ve yapay zekâ?
Öyle olsaydı karşınızda biyolog yerine bilgisayar bilimci olurdu.
–Gen terapisi?
Onun temelinde ne var?
–Sentetik biyoloji.
O nedir? Canlı türlerini değiştirebilir hatta yaratabiliriz. Hadi ama büyük düşünün! Sentetik biyoloji bizi yaratıktan yaratıcıya dönüştürüyor. Bu sadece tıbbın değil, insanlığın da geleceği. Hastalıkları ortaya çıkmadan önleyebiliriz. Sınırların ve sınıfların ötesinde fırsat eşitliği sağlayabiliriz. Genetik hastalıkları yok edebiliriz. Ya da işimizi iyi yapmazsak tüm insanlığı. Geleceğin dünyasını yaratmak, bizim sorumluluğumuz. Yarını yaratacak olan sizlersiniz.
–Peki ya Tanrı?
Tanrı’nın pabucu dama atılacak.”
Biyolojik hack dünyasının içine biyoteknoloji araçlarıyla merak uyandıran heyecanlı bir yolculuk. İkinci sezonunu sabırsızlıkla bekliyorum.
9- Love, Death and Robots
IMDb: 8.5
Yayınlanan yıllar: 2019 –
Dizi tam çerez niyetine izlemelik. İlk sezonunu bitirdiğimde çok “minnoşlar” izlemesin uyarısında bulunmuştum. İkinci sezon ilk sezondan çok daha harika bölümler de olsa ilk sezondan da bazı bölümler hala zihnimde. Her bölüm çok kısa, sorgulatıcı, eğlendirici, doyurucu, asla sıkıcı olmayan, bol görsel şölenli ve heyecanlı. Hani keşke bitmese dersiniz ya sanki bu dizide bitmesi daha da leziz kılıyor hikayeleri. Belki ayrı bir yazıda en sevdiğim bölüm ve konularına ek olarak değinirim.
10- The 100
IMDb: 7.6
Yayınlanan yıllar: 2014-2020
7 sezonluk ve final yapmış bir dizi. Bir bölümünde bile sıkıldığımı hatırlamıyorum. Dizi adını, nükleer felaketten 97 yıl sonra Dünya’nın yaşanabilirliğini test etmek için uzay istasyonundan dünyaya geri gönderilerin 100 genç mahkûmdan alıyor. Hikâyenin kırılma noktalarında o ampulün tepenizde yandığı anlar en zevk veren dakikalar. Bazen kan, şiddet artsa da olayların aydınlanma sırası, medeniyetlerin yok olmalarının üzerine sıfırdan inşaları olsa olsa böyle olabilirdi dedirtiyor. Bahsedilecek o kadar sahnesi var ki yazarken bile film şeridi dönüyor gözlerimin önünde. Ama daha fazla uzatmıyor ve bilim kurgu, dram, gizem dolu dizi için pişman olmazsınız diyorum.
Elif AKÇAY