Spotlight gerçek hayattan uyarlanmış bir araştırmacı gazetecilik filmidir. Film ABD’deki en eski araştırmacı gazete birimi The Boston Globe’un “Spotlight” takımını konu edinmektedir. Gerçek hayattan uyarlanan bu filmin orijinal ekibi 2003’te halka hizmet için Pulitzer Ödülünü kazanmıştır.
Berivan CANRUH yazdı.
Filmin konusu Spotlight ekibinin daha önce üstü örtülen Boston’daki tacizci papazlar skandalını araştırmasıdır. İlk olarak 1976 yılında karakolda iki çocukla birlikte bir kadının, papazın tacizinden dolayı suç duyurusunda bulunduğu görülmektedir. Dışarıda konuşan genç ve yaşlı polis memurunun arasında geçen diyalog ise her şeyin nasıl paspas altı edildiğine ışık tutmaktadır. Genç polisin “Basını bu davadan uzak tutmak zor olacak” demesine karşın yaşlı polis memurunun “Ne davasından bahsediyorsun?” demesi olayların açılmadan kapanacağına işarettir.
Nedir bu açılmadan kapanacak olan olay?
Kilisenin yıllar boyunca sistematik olarak on dört yaşından küçük çocuklara uyguladığı taciz olaylarıdır. Ayriyeten Katolik kilisesinin Boston üzerindeki büyük etkisinden dolayı bu konuyla ilgili hiçbir gazete yüzeysel haberlerden öteye geçememiştir. İlerleyen dakikalarda karakola gelen savcının polis memurlarına “Gelen muhabir var mı?” sorusunu yönelterek, polis memurlarının “Geldi fakat geri yolladık” cevabı aldıktan sonra rahatlamasını görmekteyiz. Daha filmin ilk dakikalarında devletin iki önemli kurumunun nasıl yozlaştığı görülmektedir. Hukuk ve din kurallarının ahlaki bir kaygı taşıdığı herkes tarafından bilinmektedir. Ahlak felsefesi, insan yaşantısındaki değerler, kurallar, yargılarla ilgilenen temel anlamda insan davranışlarının doğru mu yanlış mı olduğunu sorgulamaktadır. Oysa kilisenin ve Boston adalet sisteminin ahlaktan uzak yozlaşmış bir kuruma döndüğü açıkça ortadadır. Savcının ifade odasına girdiğinde kadın, iki çocuk ve Piskopos vardır. Piskoposun kadını şikayetçi olmaması için ikna etmeye çalıştığı ve savcının bir şey demediği görülmektedir. Piskoposun kadını sözleriyle ikna etmesi ve kilisenin zarar görmemesini sağlamaya çalışması pragmatik bir davranıştır. Kadının şikayetçi olup olayın basın tarafından duyulması kiliseye zarar verecektir ve Piskopos zarar görecektir. Ancak kadının ikna olması Piskoposa fayda sağlamaktadır.
Eylemin sonunda yarar varsa sergilenen davranış ahlakidir.
Savcının tüm bu olan biteni sessizce halletmesi ise meslek etiğinden uzak davranıştır. Meslek etiğinden uzak bu davranışın altında kilisenin baskısı yer almaktadır. Savcı eğer kilisenin dediğini yapmazsa işinden kovulacaktır. Savcının özgür iradesini kullanamaması, ahlaki bir sorumluluk almaması ve birtakım dış etkenlere bağlı olması determinist bir davranıştır. Film, mağdurlar ve zamanında Katolik kilisesine karşı yöneltilen ama etkisiz kalan suçlamalar üzerinden ilerlemektedir. Bu da bize din ve siyaset otoritesini göstermektedir. Otorite gücün bir çeşididir. Bir emir başkasına itaat görevi yüklüyorsa bu otoritedir. Weber’e göre üç çeşit otorite vardır: Geleneksel, karizmatik ve yasal otorite. (1) Filmde gördüğümüz otorite çeşidi, eskiden beri var olan emretme gücünü kullanan efendilerdir. Yani geleneksel otoritedir.
Film 25 yıl ileriye giderek gerçeği gün yüzüne çıkarmak için suçu sorgulayan, suçluları araştıranlar savcılar ve polisler değil de tersine The Boston Globe’un araştırmacı gazetecilerinin sahnesine gelmektedir. Spotlight ekibi tüm toplum adına, bir kamusal görev olarak, bu söz konusu suçları araştırma çalışmasını, dolayısıyla suçluları toplumun vicdanı ve adaletin önüne çıkarma çabalarını üstlenen bir grup gazetecidir. Bu çerçevede, Spotlight grubu gazetecileri, Temmuz 2001 tarihinden Ocak 2002’ye kadar 6 ay boyunca gizli bir soruşturma gerçekleştirmektedirler. Gazetecilik meslek ilkelerinden olan gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarması ilkesini uygulayan araştırmacı gazeteciler karşımıza çıkmaktadır. The Boston Globe’a yeni editör Marty Baron gelmektedir. Boston’lu olmayan Baron Yahudi’dir ve olaylara objektif bakabilmektedir. Böylece görmezden gelinen taciz olaylarına ışık tutmuştur. Yeni gelen editörün yaşanan olayın doğrusunu öğrenmek istemesi epistemolojik bir davranıştır. Bu istek gazetedekiler tarafından hoş karşılanmamaktadır çünkü okuyucularının %50’lik bir kısmı Katoliktir.
Taciz Olayını Araştırmanın Gazeteye Verdiği Zarar
Araştırıp yayınlayacakları bu olay ileride gazetecilerin işsiz kalmalarına sebebiyet verebilecektir. Kendi iş durumları sistematik olarak tacize uğrayan çocuklardan daha önemli konuma koyan bu kişiler, egoist davranış sergilemektedirler. Daha sonra gönülsüzce de olsa gazete tarafından konunun araştırılmasına izin verilir ve Spotlight ekibi konuyu araştırmaya başlar. Ekibin daha ilk baştan araştırma süreçlerini gizli tutmaları ve araştırmalarını aileleriyle dahi paylaşmamaları meslek etik ilkelerine nasıl bağlı olduklarını göstermektedir. Spotlight ekibinden Mike Rezendes taciz mağdurlarının avukatlığını yapan Ermeni asıllı Mitchell Garabedian ile görüşmeye gider ve istediği gibi bir sonuç alamaz. Görüşme sırasında avukatın kayıt almamasını istemesine karşı Mike kayıt almaz.
Demokrasinin Savunucusu gazetecileri diyebileceğimiz Spotlight ekibi ilişkilerinde, haber kaynaklarıyla ilk karşılaştıklarında kendilerini gizlemez tanıtır, konuşmaların kayda alındığını belirtir, kaynak kayıt dışı konuşmak istediğinde not almayı bırakır, kendileriyle konuşmayı reddedenlere saygı gösterir. Etik değerlere sıkı sıkıya bağlılık sergileyen gazetecidirler. Spotlight ekibinden Sacha Pfeiffer ise taciz mağdurlarına ulaşmaktadır. Ulaştığı kişilerle güven ilişkisi kurmaktadır. Konuştuğu mağdurlardan birinin eşcinsel olmasına saygı duyarak sorularını yöneltmiştir. Aldığı cevapları doğrulamak için birkaç kez sorgulayarak etik prensiplere bağlı davranmıştır. Araştırma ekibi çalıştıkları süre boyunca gerek gazete içinde gerek bilgi toplamak için başvurdukları yerlerde bu işi bırakmaları gerektiği uyarılarına maruz kalmışlardır. Spotlight ekibi bir haberin yayımlanması veya yayımlanmaması karşılığında maddi veya manevi çıkar peşinde koşmamaktadır.
Tek Amaç: Gerçeğin Kamuoyu ile Paylaşılması
Spotlight takımının film boyunca çok kez gazetecilik meslek etiğine bağlılıkları görülmektedir. Ekip araştırma boyunca çeşitli kaynaklarla görüşmektedir ve görüştükleri mağdurlardan biri 12 yaşındayken kendilerine yardım eden bir rahibin cinsel tacizine uğramıştır. Olayı anlatırken, rahibi evlerine ziyarete gelen Tanrı olarak görmesi, cinsel tacize uğramış bir başka çocuğun ise rahibin kendisinden bir şey yapmasını istediğinde sanki Tanrı’nın kendisinden yardım istediğini hissetmesi bu çocukların küçük yaşlarda papalar tarafından dini duygularının sömürülmesine neden olmuştur. Papalar teolojik olarak çocukların inançlarını suiistimal etmektedirler. Kiliseye giden çocuklar için, yüce olana inancın ve güvenin yeryüzündeki dokunulmaz temsilcileri bu tecavüzcüler olmuştur. İnanca dayalı bu davranışlar ise rasyonalizmden uzaktır.
Çocuk Tecavüzlerini Trajik Hale Getiren Şey
Bu çocuk tecavüzlerinin Boston Başpiskoposluğunun en tepesindeki yetkili dini otorite olan Kardinal Bernard Francis Law tarafından bizzat bilinmesine rağmen, yine bu kilise sisteminin kendisi tarafından organize bir biçimde bu suçların üzerinin ısrarla örtülmesidir. Tecavüze uğrayan çocukların ailelerine davacı olmamaları ve susmaları için kilise tarafından maddi ve manevi baskıların yapılmasıdır. Boston’da on yıllar boyunca en az bin çocuğa cinsel tacizde bulunan bu rahiplerin sistematik bir şekilde bizzat Boston Katolik Kilisesi yönetimi tarafından oluşturulan organize yöntemlerle korunmasıdır. Mahkeme olmadan tacizci rahiplerin avukatı ve mağdur çocukların ailelerinin avukatlarıyla hiçbir resmi kaydı olmayan gizli anlaşmaların yapılmasıdır. Tüm bu sergilenen davranışlar meslek etiğinden, ahlaktan, vicdandan uzak egoist davranışlardır. Taciz olayına karışan papalar üzerine çalışmalar yapan bir psikoterapist vardır. Yaptığı çalışmalar sonucu %6’lık papa kesiminin taciz olaylarına karıştığı istatistiğini bulmuştur.
İnsan Fıtratının Dışına Çıkıldığında Ortaya Çıkan Facialar
Katolik kilisesinin rahiplerin evlenmelerine izin verilmemesi cinsel sapkınlık oranını arttırmaktadır. Teolojik olarak saptırılan bu rahipler sergiledikleri davranışlarda özgür değildirler. Sacha Pfeiffer, mağdurlara ulaşmaya çalışırken ismi taciz olaylarına karışan bir rahibe ulaşır ve aslında onların da küçükken bir üst kademede olan kişiler tarafından tacize uğradıklarını öğrenir. Böylece taciz olaylarına karışan papaların aslında bir neden-sonuç ilişkisi yaşadığı ortadadır. Kendileri tacize uğradı çünkü dini olarak bunun olması gerekliydi, bu sebeple çocukları taciz etmeleri zorunludur. Rahiplerin zihinlerinde yaşadıkları bu kargaşayı somutlaştırmaları determinist bir davranıştır.
Katolik Yardım Derneği’nin gecesinde, Spotlight’ın editörü Robby Piskoposluğun çocuk tacizcisi rahiplerinin suçlarını örtbas etme işlerini yıllardır ayarlayan Avukat Jimmy ile konuşur. Ondan doğru tarafta olmasını ve Spotlight’ın çocuk tacizlerini araştırmasına destek vermesini ister. Jimmy, buna önce etik değil diye itiraz eder. Robby ısrar edince de kesin bir şekilde şunu söyleyerek reddeder ve gider: “Kiliseden söz ediyoruz, etrafına bak, bunlar iyi insanlar. Boston’a birçok hizmet veriyorlar. Eğlenceden yararlanmana bak.” Avukatın mesleki olarak etik değerlerden bahsetmesi ahlaki olarak sorgulanan bir davranıştır. Bir insanın, cinsel tacizlerle çocukların dünyasını karartan bir suçu görmezden gelmesi ve suçluların korunmasına katkıda bulunmak için susması mümkün değildir. Bu, Rousseau’nun “iyi insan doğası” ya da Hobbes’un “kötü insan doğası” paradigmalarının felsefi pozisyonları ya da herhangi bir değerin ahlakı dışında, olgusal duyusal bir gerçekliktir. Yeryüzünün hangi köşesinde olursa olsun her insan, bunun deneyimini kendi öznelliği üzerinde doğrudan yapabilir.
İnsanın İçinde Hissettiği Evrensel Duygular
Adalet bunlardan birisidir. Evrensel adalet duygusuyla etik bir tercihte bulunan bir insan, hiçbir zaman bir yetişkin tarafından bir çocuğa yapılan cinsel tacizi görmezden gelemez, üstünü örtmeye çalışamaz. Önemli olan öncelikle bir dine, bir devlete, bir kuruma, bir şeylere ait olmak değildir. Bir aidiyetin, bir pozisyonun, bir kimliğin içinde hapsolup, yitip gitmek hiç değildir. Asıl olan şudur her türlü aidiyetin içinde özgür olmak. Hakikat arayışında, her türlü pozisyonu, otoriteyi ve kurumu bağımsızca sorgulamaktır. Kısaca oto-determinist olmaktır. Spotlight ekibi, üzeri yıllarca örtülen çocuk tacizleri suçlarının sistematiğini çözüp haber yapmak için aylarca araştıran, tarafsızca sorgulayan, fikir alışverişinde bulunan, özgürce düşünen ve yazan etik ilkelere sıkı sıkıya bağlı dört gazetecidir. Bu özellikleriyle Spotlight, kilisenin, devletin, yerel halkın kafalarını başka yöne çevirip “Eğlenceden yararlanmana bak” diyen riyakârlığına karşı, demokrasiyi, adaleti, toplum vicdanını ve bir kolektif özne oluş çabasını temsil ediyor. Bu çerçevede, Spotlight araştırmacı gazeteciler grubunun yaptığı soruşturmalar ve yayınladığı haberler, tüm toplum olarak düşünülmesi ve çözüm üretilmesi gereken temel sorunların da altını çizmektedir. Spotlight ekibini konu alan bu film deontolojik davranışlarını da yansıtmıştır.
Basın mesleğini odağa koyarak işleyen Spotlight filmi haber nasıl ele alınır, muhabirlik nasıl yapılır, bir işin araştırmacılık boyutu nedir, genel yayın yönetmenleri zorlu haberler karşısında neleri göğüsler, haber nasıl pişer ve okurla buluşmak için nasıl bir uygun zamanı bekler gibi soruları izleyiciye etik ilkelere bağlı kalarak işlemiştir. Basın meslek etiği, basında çalışanların mesleki etkinliklerindeki ilkeler ve kurallar olarak tanımlanabilir. Basında ahlak konusunun gündeme gelmesi, 20. yüzyılın başlarında ve ilk kez çağdaş kitle iletişim araçlarının geliştirildiği batılı ülkelerde olmuştur. Pek çok ülkede basının kendini denetimi yolunda atılan adımlar genellikle “Basın Ahlakı” çerçevesinde ele alınmaktadır. Özdenetim bir yandan özgürlük diğer yandan ise ahlak çerçevesinde değerlendirilmek istenmektedir. Aslında, meslek ahlakı konusu ve sorunu, ilk çağlardan günümüze kadar hemen hemen her toplumda görülen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Demokrasilerde, kamuoyunu yönlendirebilen ve toplumu bilgilendirme görevi olan medya, bu görevini yaparken her şeyden önce toplumun güven ve saygısına sahip olmalıdır. Medyanın sahip olduğu gücün, demokrasi, hukuk devleti, kişi hak ve hürriyetleri ve toplum yararına kullanılması gerekir. Bu gücün suistimalinin ve kötü amaçlarla kullanılmasının önüne geçilmelidir. Bu nedenle, basın kendi içinde çeşitli mesleki ilkeler oluşturarak, mensuplarının bu ilkelere uymasını sağlamaya çalışmıştır. Çünkü basın özgürlüğünün en önemli güvencesi, mesleki ahlak ve sorumluluk anlayışına sahip gazetecilerdir. Spotlight ekibi tam da bu noktada meslek ahlakına sahip, doğru haberi yapan, etik kurallara bağlı, sorumluluk sahibi, demokratik değerleri savunan, kendi benliklerinden ayrılmayan gazetecidirler.
Berivan CANRUH
brvncnrh@gmail.com
Kaynakça