Olaylar çığırından çıkmaya başladığından bugüne, yüz binlerce hatta milyonlarca içerik sosyal medya hesaplarımızdaki ana sayfalarımıza düşmeye devam ediyor. Sadece bu da değil, Whatsapp’tan gönderilen sesler, insanları paniğe sürükleyen görüntüler ve çoğu gerçek dışı bilimsel temelleri olmayan içerikler.
Peki, psikolojimizi alt üst eden, evde kalmamızın önemini koruduğu bu günlerde sinirlerimizi bozan bu içeriklerden nasıl uzak duracağız? Sadece bizler değil, çocuklarımız da bu içeriklerden fazlasıyla nasibini alırken kendimizi, ailemiz ve en önemlisi de çocuklarımızı nasıl koruyacağız? Medya okuryazarlığı ve eleştirel düşünme gerekliliği bu konu bağlamında hayati önem taşır.
Medya Okuryazarlığı ve Eleştirel Düşünme
İletişim literatüründe yeni bir kavram olan medya okuryazarlığı, tüm medyada kolayca iletişim sağlayabilmeyle birlikte günlük yaşantıdaki görüntü, söz ve seslere erişme, onları çözümleme ve değerlendirme yeteneğidir (Europe’s Information Society, 2007). Yani üç temel esas var:
- Medya’nın ürettiği içeriklere erişim,
- Onları bilinçsel süzgeçten geçirmek ve değerlendirmek ve,
- Bu süreç sonrasında geri bildirim (feedback) oluşturabilmektir.
Bu tüm bireylerin hayatları boyunca, hatta ilkokul yıllarından itibaren öğrenilmesi gereken bir kişisel edimleme sürecidir. Bu kavram, aynı zamanda toplum içinde medyanın nasıl bir rolü olduğunu anlayabilmeyi de içermektedir. Eleştirel anlayışa sahip olmak bu sürecin yapıtaşlarındandır. Sunulan içeriğin günlük yaşantıdaki gerçeklerle karşılaştırılabilmesi gerekir. Medya okuryazarlığının temelinde sorgulama büyük önem taşır.
Şimdi tek gündemimiz haline gelen Covid-19 virüsünden örnekle ilerleyelim. Ben ne sağlık bilimci ne de mikrobiyoloji uzmanıyım. Bu virüsle ilgili birçok bilim insanı nasıl korunmamız gerektiği, etkileri ve risk gruplarını günlerce açıkladı. Sayfalarca metinlerde yapmamız ve yapmamız gerekenleri öğrendik ya da öğrendiğimizi düşünüyorum.
Bir sosyal bilimler öğrencisi olarak global dünyada ve ülkemizde maalesef bilimsel temelleri olmayan, başkalarından işitilerek elde edilen bilgilerin, üretilen içeriklerin bireyler üzerinde ve toplumsal yapıda nasıl tahribatlara yol açacağını şimdiden kestirebiliyorum. Ülkemizde salgının 9. günü ve bugüne baktığımızda ruhsal çöküntülerin, duygu değişimlerinin başladığı, aile içi çatışmalarının baş gösterdiği ve sürekli bir panik durumunun olduğu maalesef yadsınamaz bir gerçek.
Dezenformasyonla da Mücadele Ediyoruz
Artık sadece pandemi ile mücadele içerisinde değiliz. Dezenformasyonla da mücadele ediyoruz. Hem de sıkı bir mücadele! Bu mücadelede ise en güçlü silahımız eleştirel medya okur yazarlığından geçmekte. Twitter, Instagram, Facebook, Whatsapp gibi birçok sosyal medya ağından gelen içeriklere lütfen mantıksal süzgeçler koyun. İzlediğiniz, duyduğunuz ya da okuduğunuz içeriklerden sonra düşünmenizi istiyorum, bu haber doğru olabilir mi? Bu haberin bana ne gibi faydası olabilir? Paylaştığımda insanları paniğe sevk eder mi? Ailem, sevdiklerim bu içeriklerden olumsuz etkilenir mi? Bu tür haberlere şüpheci yaklaşırsanız ve bilinçsel filtrenizden geçirirseniz, ruh sağlığınızı koruyabileceğinize inanıyorum. Bu pandemi elbet geçecektir.
Fakat sizde ve sevdiklerinizde bıraktığı tahribatın geçmesi uzun yıllar alacağınız psikolojik tedavilerle mümkün olacaktır. Şimdi bu içerikleri yaymadan, paylaşmadan ve en önemlisi de inanmadan önce bir daha düşünün. Eleştirel düşünceye sahip olmak bu yıpratıcı süreçte size rahatlama sağlayacaktır.
Bahar GÜLDÜR
* Dezenformasyon: Yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi.