Zamanın başıyla anı arasında bir yerlerde duran dünya, kendisini her gün daha yüklü bir kadere doğru döndürüyor. Her bir döngü ile yaşanması muhtemel olan geleceği bu kader süzgecinden geçiriyor. Dünya bu denli düş dünyasında zaman harcadığında tüm rakamlar, hesaplamalar, fizik yasaları ve diğer tüm bilimsel gerçekleri görmezden geliyor ve elbette tüm bunları aklına getiren insanı.
İnsanlık tarihi boyunca üzerinde yürüdüğü kimi zaman öküzün boynuzuna yakıştırdığı, kimi zaman tepsi olsa gerek dediği ve kimi zaman da yaşamını döngüselliğine feda ettiği dünyanın cazibesi hala ilk günkü gibi yerinde duruyor. Ancak artık dünyadan daha cazibeli olduğu düşünülen deneyimler var.
Dünyaya bir alternatif: Sanal gerçeklik
Yönetmen koltuğunda Kathryn Bigelow’un oturduğu 1995 yapımı Strange Days, dünyanın klasik zaman anlayışına bir alternatif sunarak karakterler üzerinde dünyadaymışçasına bir haz uyandıran bir teknolojiyi konu edindi: Sanal gerçeklik. Film, ahlaki açıdan dünyevi bir nesne olan elmanın cazibesine dayanamayarak bir ceza mahiyetinde dünyaya atılmış olan insanın bir ihtimali daha olduğunu gösterdi.
Yaşam, içgüdüsel olarak insan varlığının en çok tutunmak istediği bir olgu olarak ikiye çarpılsaydı ne olurdu, veya insan bu olguyu istediği gibi örebilseydi daha mı çok haz alırdı?
Baş karakterimiz Lenny Nero, etik kuralları olan görevinden menedilmiş eski bir polis. Los Angeles’de yaşayan Nero, müşterilerine “gerçek yaşamı getirmesi”yle tanınıyor. Bir zamanlar kamuyu korumakla görevli olan Lenny Nero, artık bireylere yeni hayatlar bahşediyor; korunmalarına gerek olmayan bir dünya. Çünkü insana bir yaratım alanı ve imgelem sunan gerçek dünyanın aksine, 1930’lardan bu yana üzerinde çalışılan bir teknolojinin getirisi olan sanal bir dünyada, insanlar kendilerini koruyabilir ve istedikleri zaman istedikleri hisse dokunabilirler.
Sonsuzluğu arzu edilen ve biricik bir zaman dilimi
Gerçekliğin ötesinde yalnızca insanla var olabilen gerçeklik deneyimi… İnsana muhtaç ve yine insanın muhtaç olduğu, arzuladığı ve hayal ettiği, kendi kendisinin zamanına hükmeden bir tanrı gibi; zihnin kollarıyla dokunulan insani ve görece aslından daha özgün bir gerçeklik. Doğada eşi benzeri görülmeyecek ve yalnızca bir zihnin algıladığı şekilde tasarlanabilecek biricik bir zaman dilimi. Nero’nun başa sarabildiği bir zaman, hep orada ve hiç eksilmeyen bir görüş. Gözün seve seve manipüle edildiği, sonsuzluğu arzu edilen bir gerçeklik. Seçilebilen bir gelecek sunan gerçeklik. İçerisinden sadece, yeniden ona dönmek için çıkılan gerçeklik.
Film, seyirciye hikayesini sunmadan önce sanal gerçeklik teknolojisiyle oluşturulmuş alıcı kayıt aracını deneyimleterek dünyasını açıyor. Ancak zaman tamamen bir sona çıkıyor.
Aralık 1999’u konu edinen filmde haberlere konu olan olay ise siyahi ve hak arayışı içerisinde olan bir kesimin sözcülüğünü yapmasıyla tanınan iki sanatçının cesetlerinin bulunması oluyor. Yüksek güvenlik önlemlerinin artması, sokaklara sıkı denetim kurallarına oldukça bağlı on binlerce polis olarak yansıyor.
Korkunun hakim olduğu, geçen yüz yıl boyunca çeşitli teorilerle beklenen milenyum öncesinde, Lenny Nero tanrının hangi zaman diliminde yaşadığını soruyor. Siberpunkın hakim olduğu filmde, teknoloji alt sınıf mensubu Lenny’nin eline kadar düşüyor. Tanrının zamanını arayan Nero, sıradan ve nüfuz sahibi olmayan insanların kendi zaman dilimlerinden yarım saatliğine de olsa sıyrılıp başka bir tarihe ve zamana tanıklık etmesini sağlıyor.
Sanal gerçeklik asası
Artırılmış gerçeklik aracılığıyla bacakları olmayan bir adam bir deniz kıyısında koşarken buluyor kendisini, dahası kendisini bu haliyle beğendirdiğini ve ispatladığını da görüyor. Bu deneyim oldukça kısa sürse de kişiye bu tatmin duygusunu yaşatması nedeniyle gerçek dünyada mümkün olmayan bir başarıyı gerçekleştiriyor. Kişiye tıbbi bir müdahaleye gerek duyulmaksızın uzuvlar ekliyor ve kendisinde eksik gördüğü ve mutsuzluğa neden olan bir mecburiyeti ortadan kaldırıyor. Bu teknolojiye minnet duyan bakışlarla sanal gerçeklik oyuncağını ona bahşeden kişiyi arıyor; Lenny’i. Tex, tekerlekli sandalyede milenyumunu hayali bacaklarla kutluyor.
Sanal gerçeklik, zamana eşlik etmenin yanı sıra onu arzu nesneleriyle bezemek için de mümkün bir dünya sunuyor. Toplumda saygın bir konumda olan bir avukatın toplumsal ahlakın dışına çıkan istekleri olabilir. Teknoloji sanki elinde tuttuğu bu sanal gerçeklik oyuncağını bu isteklere bir cevap olarak sunuyor. Yeni bir dünya ve bu dünyada istediğiniz zamanda istediğiniz tezahürde ortaya çıkabilirsiniz ve bunun için kimse sizi yadırgamıyor. Ancak bu güç bir asa gibi ve efendisinin buyruklarını yerine getiriyor.
Filmde tecavüze uğrayan kadın, alıcı kayıt aracı nedeniyle gerçekliğin ikiye katlanmış ve yeni bir perspektif eklenmiş halini yaşıyor. Yaşamın ikiye katlanması, bir tarafın sapkın düşüncelerini beslerken bir tarafın mağduriyetini artırıyor.
Bu noktada film sanal gerçeklik aletinin kimin elinde ve nasıl yönetileceğiyle ilgili izleyiciye bir soru soruyor. Kimin zamanı ikiye katlanmalı? Hangi zamanlar tekrar yaşanmaya layıktır veya hangileriyle mutlu olunmalı?
Zamanda yolculuk
Radyodan gelen İncil uyarısına kulak veren eski polisin merakı sonun nereden geldiğiyle ilgilidir. Kıyamet mi buna neden olacak yoksa coşku mu? Hükümet tarafından iletişim amacıyla geliştirilen ardından karaborsaya düşen alıcı kayıt aracı kıyameti yarım saatlik bir coşkuyla öteleyebilir. Lenny için bu zaten sonuna gelinmiş bir dünyadan uzaklaşmasını sağlayan bir araç. Geçmişte sevgilisiyle yaşadığı mutlu günleri hatırlamak için alıcı araca başvuran Rüya Satıcısı, zamana ilişkin uyarılara kulak asmayarak asıl önemli olanın kendi kafasında yaşadıkları olduğunu söylüyor. Bu noktada gerçek dünyanın şimdiki zamanı ile uyuşmayan zaman anlayışı nedeniyle tarihsel bir açıklık yaratan bir noktada sıkışıp kalma sorunu ortaya çıkıyor.
Kişinin reel dünyada yaşadığı anları tekrar tekrar oynattığı sanal dünyada bilinçli bir yaşamın mümkün kılındığı şimdiki zaman ile bilincin askıya alındığı bir gerçek dünyadaki şimdiki zamanda aynı anda geçen yarım saatlik süre hangi tarih sahnesine aittir? Bu noktada çift evrende aynı anda barınabilen bireyin kişisel tarihi de zamanın ikiye bölünmesi nedeniyle ikiye bölünerek kademeler halinde yazılma gerekliliği gösterecektir. Sanal dünyayı mümkün kılan bu kasetlerde kişinin anıları olması durumunda ise geçmişin yeniden yaşanması söz konusu olacağından sınırlı bir zamanda yolculuğun bilinç düzeyinde gerçekleşmesi sağlanacaktır.
1995’te çekilen filmin işaret ettiği teknoloji aracı SQUID yani Superconducting Quantum Interference Device[1] (Süper İletken Kuantum Girişim Cihazı). Başa yerleştirilen bu alıcı herhangi kablo gibi bir ara bağlantı elemanı olmadan beyne sinyal gönderiyor. Kayıt aracına on metreyi aşmayacak şekilde yakın olma zorunluluğu bulunan araç, yarım saatlik bir kayıt imkanı sunuyor. Beynin üst tabakasında bulunan serebral kortekse etki eden sinyaller kişinin gözlerini kapamasıyla yarım saatlik bir sanal gerçeklik deneyimi yaşatıyor.
*([1]Brian Josephson eklemleri içeren süperiletken halkalardan oluşan kuantum girişim cihazı (superconducting quantum interference device – SQUID) geliştirildi. Çok küçük manyetik alanların ölçümünde kullanılan SQUID’ler zaman içerisinde tıpta, jeolojide, metrolojide ve elektronikte uygulama alanı buldu. SQUID’lerin çok zayıf manyetik alanları ölçmesine olanak sağlayan, bir süperiletken halkanın içinden geçen manyetik akının kuantize olması, yani akının birim kuantası olan h/2e (Plank sabiti/Cooper çiftinin elektrik yükü) değerinin her zaman tam katı olmasıdır.) (Ünalan, 2011)
Vücuda eklemlenen teknoloji, insanlığın sınırlarını aşmayı hedeflerken yeni dünyaların var olabileceğini gösteriyor. Filmde kullanılan SQUID de böyle bir eklemlenmiş bir güç mahiyetinde kullanılıyor. Tüm duyu organları sanallıkta, bilincinde olmak istenen anın içerisinde güvenle süzülüyor. Güvenlik ihtiyacı, siberpunk düzende yasa dışı hale gelen teknoloji ve her yere yayılmış polis şiddeti ile hat safhaya çıkıyor.
Sınırlar arasında özgürleşen insan
Filmin distopik ortamında sıradan insanların uyuşturucusu SQUID oluyor. Sıradan insanlar kendi vücut kapasitelerini kullanmak istiyor ve sınırlarını aşmanın bilinci içerisinde boyutlar arasında yolculuk yapıyor. Hem optik hem psikolojik anlamda oldukça kolay manipüle olan göz, insanın sanayi devrimiyle ortaya çıkan sınıfsal sömürünün bir sonucu olan kontrol ihtiyacının bir aracı haline geliyor. Gerçekliği manipüle etmek, uyuşturucunun teknoloji eliyle gerçekleştirilen versiyonunda sanal alemlere göz kırpıyor. Sanallık bu noktada insanın psikolojik olarak sağaltım yapmasını sağlıyor. Fiziksel boyut ve kurallar sanal gerçeklikle kuralları yıkıyor. Seyirci özgürleşiyor.
Lenny, zaman makinesi değerindeki kayıt alıcısını pazarlarken müşterilerine şu sözleri söylüyor:
“Bu televizyondan farklı. İnsan hayatından kesitler. Katıksız ve sansürsüz, direkt beyne etki eder. Serabral kortekse etki eder. Orada olursun ve dokunursun.”
Yasak elmayı müşterisine tattıran Lenny, kazanılacak paraların ve satılacak rüyaların var olduğunu düşünür. Sona yalnızca birkaç dakika kaldığında kurtarmak istediği ise sürekli gittiği yarım saatlik geçmişinin başrolü olur. Hayata tutunduğu tek parçasını kendisi için asla görmeyi arzulamadığı geleceğe taşımak için çabalar. Karakterin bu çabası, tüketmiş olduğu duygulara gelecekte de dokunabilme umuduyla yapılmış bir eyleme işaret ediyor. Ancak bu çabası tümüyle sarıldığı geçmişin dostu ve eski sevgilisi tarafından ihanete uğraması nedeniyle boş bir sokağa çıkmasıyla amacına ulaşamaz. Bu noktada karakterin sanal gerçeklikle bezenmiş dünyası bir güven arayışıyla son bulur.
Katlanan zamanda bireyin kişiliği
Gezegenin bir kaosun eşiğinde olduğu bu evrende geçmişe takılı kalan karakterin sanal dünyadaki tatmini gerçek dünyada sağlayamadığı bir çıkmaza dönüşür. Zaman ile edinilen kimlik anlayışı, iki farklı dünyanın aynı anda vuku bulan ancak farklı deneyimlere sahip zamanlarında yaşayan bireyin karakterinde de derin değişikliklere neden olur.
Zamanın çarpıldığı sayı kadar geçmiş, şimdi ve gelecek ortaya çıkar ve tüm bu zamanlar için birer kimlik oluşabilir. Tek bilincin böylesine geniş zaman deneyimi edindiği bir dünyada her duygu ve her bilgi tek bir zamanın sahip olduğundan çok daha fazla anlama kapı aralayacaktır. Peki birey bu dünya içerisinde nasıl bir bilince sahip olacak? Katlanan zaman bireyi bölecek midir yoksa katlayacak mı?
Kaynakça
Ünalan, Z. (2011, Temmuz). Süperiletkenlik. TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi .
Yazan: Cansu Acar