Bilgi ve iletişim teknolojilerinin sosyal yönünü inceleyen araştırmalar bilgi, bilgi sistemleri, bunları kullanan kişiler ve kullanım özellikleri arasındaki ilişkilere odaklanan analizler ortaya koymaktadır. Bilgisayar bilimlerinden bilgi-bilime; iletişimden ekonomiye ve psikolojiye birden çok disiplinin uzun yıllardır konu edindiği bu çalışmalar, çeyrek yüzyılı aşkındır “sosyal bilişim” kavramı altında ele alınmaktadır.
Tanımsal bir yaklaşımla bilişim; yapay zekâ, bilişsel bilimler, bilgisayar bilimi, bilgi-bilim, sosyal bilimler ve bilgi teknolojilerini kapsayan bir alandır. Sosyal bilişim ise sosyal ve örgütsel değişimde bilgi teknolojilerinin rolü, sosyal bağlamda bilgi teknolojilerinin kullanımı gibi bilgisayarlaşmanın sosyal yönünü inceleyen bir çalışma alanıdır. Yakın anlamlı bir başka tanıma göre sosyal bilişim, elektronik forumlar, sanal kütüphaneler ve elektronik yayınlar da dâhil olmak üzere bilgi sistemlerinin tasarımı, geliştirilmesi ve işletilmesi ile ilgili kuramları geliştirmeye yardımcı olan sistematik, analitik ve eleştirel özellikleri konu edinen bir disiplindir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin tasarım, kullanım ve sonuçlarının kurumsal ve kültürel bağlamlarla etkileşimlerini değerlendiren disiplinler arası bir bilim dalını ifade eder.
Bilişimden Sosyal Bilişime Geçiş
“Bilişim” kavramının ortaya çıkması, 1957 yılında Alman bilgisayar bilimcisi Steinbuch tarafından yazılan “Informatics: Automatic Information Processing – Enformatik: Otomatik Bilgi İşleme” isimli makaleye dayanır.
İçeriği gereği bilgisayar bilimleriyle ilişkili olmasına rağmen, kavram 1960’ların ortasında bir Rus enformatikçi Mikhailov tarafından genişletilerek bilgi teknolojilerine dayalı özelliklerinin yanı sıra, bilimsel bilginin yapısı, özellikleri, içeriği ve düzenlenmesini de inceleyen bağımsız bir disiplin olarak tanımlanmıştır.
Bilişim kavramı bilimsel araştırma çıktılarında ilk kez 1965 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde (UCLA) gerçekleştirilen bir sempozyumda, çevrimiçi bilgi sistemleriyle ilgili bir bildiride kullanılmış, 1970’li yılların başında Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından bilginin içeriği, sunumu, teknolojisi ve bunlarla ilgili yöntem ve stratejilerin incelenmesi olarak tanımlanarak “OECD Bilişim Çalışmaları” başlıklı yayınlarla ön plana çıkarılmıştır.
Bilgi – işlem teknolojilerinin (BİT) artan rolü ile birlikte ortaya çıkan “sosyal bilişim” kavramını ilk kullanan ise Norveçli sosyolog Stein Braten’dir. Kavramın Braten tarafından 1982 yılında kullanılan ilk biçimi “sosio-informatik” olup, insan-teknoloji etkileşimine vurgu yapmaktadır. Baş savunucularından Kling’e göre sosyal bilişim, “bilgisayarlaşmanın sosyal yönlerini inceleyen bir çalışma alanı”dır.
Akademik Araştırmalarda İlgi Odağı Haline Gelişi
Sosyal bilişimin akademik bir disiplin statüsü kazanması 1980’li yıllara rastlar. Öncü programlardan ilki psikoloji, sosyoloji ve bilişim disiplinlerini harmanlayan sosyo-bilişim programıdır. Söz konusu program 1982 yılında Stein Braten tarafından Oslo Üniversitesi’nde kurulmuştur.
“Akademik bir disiplin adı olarak sosyal bilişim” resmi olarak ilk kez Slovenya’daki Ljubljana Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesindeki Sosyal Bilimler Programında kullanılmıştır. İzleyen süreçte üniversite Sosyal Bilişim Eğitimini lisansüstü düzeye de taşıyarak 3 farklı bilim dalı içinde tasarlanmıştır:
- Bilgi Toplumu
- Uygulamalı Sosyal Bilişim
- Sosyal Bilim Metodolojisi
Çoğunlukla “Bilgisayarlar ve Toplum” üzerine odaklanan bu eğitim, bir dizi ana konu çerçevesinde verilmektedir:
- Sistem Analizi ve Tasarımı
- Metinler ve Bağlamsal Sistemlerin Tasarımı
- Örgütsel Bilişim
- Yenilik ve Kalite
- Sosyal Ağlar
- İnsan-makine Sistemleri
- İnsan-makine Ara-yüzleri
- Sosyo-teknik Tasarım
- Değişim Yönetimi
- İnsan Bilgisayar Etkileşimi
- İş Zekâsı
- E-ticaret
- Mahremiyet
- Kurumsal Bilgi Sistemleri
- Bilgisayar Etiği
- Web Analizi
- Sosyal Medya Yönetimi
- Logaritmik Yönetişim
- Bilişim Okuryazarlığı
- E-gazetecilik
Sosyal bilişim araştırmaları BİT tasarımıyla kullanıcıların değerleri arasındaki bağlantıları şekillendiren ve bu yönüyle tasarıma müdahale eden bir bakış açısı kazandırmaktadır.
1990’lı yıllarda gittikçe daha çok dikkat çeken sosyal bilişim, 2000’li yıllara gelindiğinde belirli olgulara odaklanmaya, kavramları belirginleşmeye başlamıştır. Teknoloji-insan etkileşimini konu edinen çalışmalarında Kling, “insan merkezli bilgi teknolojisinin sosyal araştırması ve bilgi toplama sosyolojisi” konularına dikkat çekmiştir. Kling’in bir disiplin olarak sosyal bilişimin şartları, kavramları, kuramları, modelleri gibi konular üzerine yaptığı çalışmalar 2000’li yıllarda Amerika’da sosyal bilişim eğitiminin gelişmesine de katkı sağlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde sosyal bilişim üzerine odaklanan onlarca üniversite lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim vermektedir. Bugün sosyal bilişimin tanımları, konuları, sınırlılıkları ve yöntemleri aşağıdaki noktalara odaklanmış haldedir.
- Bilgisayarın sosyal analizi
- Bilgisayarın sosyal etkileri
- Bilgisayarlaşmanın sosyolojisi
- Davranışsal bilgi sistemleri araştırması
Bu tanımlar, sosyal bilişime özgü aşağıda sıralanan ilkelerin ortaya çıkarılmasına, sınırlarının belirginleştirilmesine yardımcı olmuştur:
2.Sosyal bilişim ne bir kuram ne de bir yöntemdir.
Sosyal bilişim insan-bilgisayar etkileşimini konu edinen bir disiplindir. Sosyal bilişim, bilgi ve iletişim teknolojilerinin sosyal analizinde tanımlama, kuramsallaştırma ve dikkat çekmeye yönelik süreçleri içeren bir yaklaşımdır.
2.Sosyal bilişim problem odaklıdır.
Sosyal bilişim araştırmaları; tasarım, geliştirme ve BİT kullanımına ve bu süreçlere dayalı problemlere odaklanmaktadır. BİT kullanımı ve buna dayalı sonuçlara ilişkin bireyleri, kuruluşları ve toplumu bilgilendirmek bu kapsamda değerlendirilebilir.
3.Sosyal bilişim, bilişimin tüm unsurlarıyla ilişkilidir.
Sosyal ve tarihsel bağlamlar, kavramsallaştırmadan tasarıma, uygulama ve kullanma alanlarına kadar bilişimin her unsurunu etkilemektedir.
4.Sosyal bilişim açısından insanlar sosyal aktörlerdir.
Bireysel motivasyonları, çıkarları ve değerleri BİT kullanımları üzerinde etkilidir. Sosyal aktörün 4 boyutu vardır: Üyelikler, ortamlar, etkileşimler ve kimlikler. Üyelikler, sosyal aktörün mesleki ağlar gibi toplumsal bağlarıdır. Ortamlar, sosyal aktörlerin BİT’leri kullanmasını sağlayan ve sınırlayan düzenlemeleri ve bilişsel kurumları temsil eder. Etkileşimler, sosyal aktörlerin diğer üyeler ya da örgütlerle iletişim kurarken kullandığı bilgi, iletişim kanalları ve kaynaklarıdır. Kimlikler hem sosyal aktör tarafından ifade edilen; hem de üyesi olduğu örgütler tarafından sosyal aktöre atfedilen kimliği kapsar.
5. Sosyal bilişimciler, BİT’lerle ilgili bilgilere eleştirel yaklaşırlar.
Eleştirel yaklaşım BİT’lerin tasarım, geliştirme ve kullanımlarında ortaya çıkan karmaşıklığın daha derin bir bakış açısı ile değerlendirilmesine neden olur.
Özetle Sosyal Bilişim
bilgi ve iletişim teknolojilerinin kişisel, örgütsel ve toplumsal düzeyde insanlarla olan etkileşimi üzerine odaklanır. Çeşitli elektronik uygulamalar ve bilgi mimarileri yoluyla modelleme, benzetim ve bilgi sistemleri gibi, kamusal düzeyde bilgi ve iletişim teknolojileri uygulamalarında da çalışmalar yapmayı gerektirir.
Sosyal bilişim daha başarılı, daha kullanıcı dostu bilgi hizmetleri ve bilgi sistemlerinin tasarlanması, daha verimli bilgi ve iletişim teknolojilerinin üretilmesi; bireysel, kurumsal ya da toplumsal düzeyde rekabette üstünlük sağlanabilmesi; bilgi çağının gerekliliklerine uyumlu ulusal yapıların oluşturulabilmesi söz konusu olduğunda önemi daha iyi anlaşılacak bir kavramdır.
Sosyal bilişim örgütler açısından BİT’lerin daha iyi nasıl geliştirileceğine rehberlik etmenin yanı sıra bilgi sistemlerinin ve hizmetlerinin tasarım ve sunumundan sorumlu toplumsal kuruluşlara kuramsal ve teknik açıdan katkıda bulunma potansiyeli de taşımaktadır. Bu durum, sosyal bilişim araştırmalarının bilişim ağırlıklı disiplinlerde daha çok önemsenmesi gerektiğine işaret etmektedir. İlgili disiplinlerce gerçekleştirilecek bilimsel etkinlikler, konuya ilişkin mevcut literatürü geliştirmenin yanı sıra insan-teknoloji arasındaki ilişkiyi daha çok önemseyen sistem ve hizmetlerin tasarlanmasında yol gösterici olabilir. Tüm bunların örgütsel ve toplumsal bağlamda sosyal bilişime ilişkin farkındalık düzeyinin gelişmesine de anlamlı katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.