Uzun yıllar boyunca medya etiği üzerine önemli tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaları bazı olaylar daha da ciddileştirmiştir. Özellikle Afrika gibi savaşın ve yokluğun sıkılıkla karşılaşıldığı coğrafyalar bu olaylara en çok gebe olan yerlerdir.
Mert Ali Ayazoğlu yazdı.
Afrika Kıtası sınırılarında savaş fotoğrafçılığı yapıyorlar
Dikkat çekici diyorum çünkü film içerisinde bulunan ana karakterler Afrika Kıtası içerisinde savaş fotoğrafçılığı yapıyorlar. Etik açıdan değerlendirmeye en müsait filmlerden biri olduğunu düşündüm bu sebeple. Şimdi etik incelememi yapmadan önce film özetine benzer ancak özeti olmayacak şekilde kısa bir anlatım yapacağım.
The Bang Bang Clup
Bang Bang Club filmi en temelde gerçekten yaşanmış hikâyeyi, hikâyeleri anlatmaktadır. Hikâyeler de dedim çünkü birden fazla fotoğrafçının bu filmde hikâyesi mevcuttur. Bu fotoğrafçılar sırasıyla: Joao Silva, Greg Marinovich, Ken Oosterbroek ve Kevin Carter. Kevin Carter’ın Sudan’da çekmiş olduğu ünlü, açlıktan ve susuzluktan ölmek üzere olan çocuğun ve çocuğun ölmesini bekleyen akbaba fotoğrafı da bu filmde geçmektedir. Hikayenin geçtiği yıllar 20.yy sonlarına dayanmaktadır.
Apartheid rejimi
Film, apartheid rejiminin yaşandığı dönemi de anlatmaktadır. Apartheid rejimi ise bir tür ırk ayrımcılığı politikası olarak adlandırılabilir (1). Bang Bang Club filmi içerisinde barındırdığı trajik hikayelerle yukarıda verdiğim örnek gibi etik incelemeye oldukça müsaittir. Zaten zamanında bu filmden sonra ayrıca etik anlamında çokça tartışma olmuştur ve hatta bu tartışmalar halen daha sürmektedir. Fotoğrafçıların kendi aralarında bulunan rekabet, başarma hissi ve tutku bütün bu tartışmaları ve olayları perçinlemiştir.
Ahlaki prensipler
Öncelikle etik açıdan incelerken ahlaki prensipler üzerinden yorumlama yapacağım. Bu ahlaki prensipler: Teleoloji (Sonuçculuk) , Deontoloji (Ödev) , Merhamet (Vicdani Bakış). Benim inceleme yöntemlerim bunlar olacak. İlk olarak bu kavramları tanımlayalım.
Teleoloji: Yapılan fiillerin sebepleri, amaçları ile sonuç üzerinde duran bir yaklaşımdır.
Deontoloji: Doğrudan fiiller üzerinde durur. Teleolojiden farkı sonuçlarla ilgisi olmamasıdır.
Merhamet (vicdanı bakış) ise insanın karşısındaki kişi veya olayla ilgi empati davranışında bulunması vicdani altyapıya inmesi (Bunun sebepleri çok çeşitli olabilir. Örneğin acı çekme, gülmemesi gereken bir şeye gülme ya da orantısız sinir, pişmanlık gibi bir çok şey olabilir.) Şimdi filme geçelim.
Filmin Etik İçerikleri
Benim inceleme yapacağım olay doğrudan Kevin Carter’ın çektiği çocuk fotoğrafı olacak. Filmin gerçekten yaşanmış olduğunun bilincinde olalım. Fotoğraf, film de temel olarak belki fotoğrafçılığın kazandırmış olduğu içgüdüsel refleksler ile belki de planlı olarak çekildi tam olarak bilemiyoruz. Bunun sebebi de fotoğrafçının kişiliğini veya içini bilemediğimizden ötürü.
Mahremiyetin önemi
Şimdi deontolojik açıdan inceleyelim. Deontoloji içerisinde mahremiyet çok önemli bir yer tutar. Fotoğrafın hikayesine baktığımızda aslında çocuğun izinsiz çekildiğini görmekteyiz. Çünkü çocuktan izin alınmaz ve hatta çocuğun haberi dahi yoktur. Bu da mahremiyeti doğrudan ihlal eder.
Kurallılık
Deontoloji içerisinde kurallılık çok önemlidir. Yukarıda bahsettiğim mahremiyette bu kurallar içerisindedir. Fakat film de görüldüğü üzere kural ve plan fotoğrafçı üzerinde görülmemekle birlikte tamamen tesadüfen denk geldiği de görülmektedir. Burada bulunan en planlı hareket fotoğrafın bilinçli olarak olay sonrası paylaşılması.
Teleolojik yaklaşım
Deontolojik açıdan inceleme yaptıktan sonra şimdi de teleolojik açıdan yapalım. Teleoloji için amaç, sebep ve sonuç öneminden bahsedip tanımlama yapmıştım. Fotoğrafın temellerine inelim. Kevin Carter küçük çocuğu çekerken en öncelikli amacı neydi? Fotoğraf üzerinden başarı sağlamak mı yoksa çocuğun ve çevrenin yaşadığı üzüntü verici olayları bu fotoğrafla tüm dünyaya göstermek mi? Açıkcası hangisi daha doğru net olarak bilmek pek mümkün değil. Ancak sonuca baktığımızda kendisinin ödül aldığını görmekteyiz. Yani başarı sağlamak mümkün olabilir.
İntihar ve gölge
Kevin Carter’ın intiharı, fotoğrafı çekme amacı için kesinlikle başarı sağlamaktı demeyi oldukça gölgede bırakmaktadır. Teleolojik bakarken amaç ve sonuç açısından net bir amaç veya net sonuç görmek zor. Amaçlar ve sonuçlar diye bir çoğullama da yapılabilir. Ancak kendisi intihar ettiğinden ötürü duruma net olarak hakim olmak mümkün değil. Kendisinin çocuğu orada bırakıp yoluna devam etmesi de amaç ve sonuç açısından oldukça soru işareti doğuran bir şeydir. Buradan hareketle pek çok kişi amacının aslında başarı sağlamak olduğu, yardımı umursamadığı ve acıyı duyurmak niyetinde olmadığı kanaatine varabilir. Fakat dediğim gibi, intihar olayı işleri karıştırıyor.
Merhamet, hırs ve ödül
Tam da burada merhamet prensibi öne çıkıyor. Merhamet prensibi içerisinde değerlendirme yaptığımda belki de gerçekten başarı sağlamak için yaptı ama merhamet prensibi için ön plana çıkan vicdan duygusu daha sonradan vicdanına işledi ve intihar etti. Fakat o an neden yardım etmemişti? Başarı hırsı mı yoksa ne yapacağını bilemediği bir an içerisinde miydi? Dediğim gibi kendisinin ölümüyle beraber tüm bunlar soru işareti olarak kaldı. Belki de o an vicdanı ile savaştı.
“Çocuğu kurtarabilirdim”
İntiharından önce söylemiş olduğu “Çocuğu kurtarabilirdim” ifadesi pek çok şeyi açıklamaktadır. Benim filmde bulunan bu olaya karşı yorumlamalarım bu şekilde. Kendi açımdan baktığımda ben o durumun içerisinde bulunsaydım kişisel olarak vicdani rahatsızlık çekeceğimden fotoğrafı çekmeyebilirdim. Doğrudan yardımı tercih edebilirdim ya da çekip yardım edebilirdim. Tek bildiğim, yardım etmeyeceksem hiçbir şey yapmayacağımdır. Tabi insan o duruma gelmedikçe bu tarz varsayımlarda bulunması çok da önemli değildir.
Kaynakça
- (1) Büyüktavşan, H. Z. (2021). Güney Afrika’daki Irkçı Apartheid Rejimi: 1948-1994, Africania-İnönü Üniversitesi Uluslararası Afrika Araştırmaları Dergisi, 1 (1) , 26-41