Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Uygulamalı Felsefe
  4. »
  5. The Truman Show’un Medya Etik Analizi

The Truman Show’un Medya Etik Analizi

Yapımcı, şov ile ilgili verdiği bir röportajda şunları söylüyor: “Biz sahte duygular sunan aktörleri izlemekten sıkıldık. Buna karşın Truman’ın kendisinde hiçbir sahtelik yok.”

Bizce gerçekte film, medyanın etik açıdan karanlık yüzünü taşıyor. 

Ahsen Çelik yazdı.

Filmin konusu, Truman adındaki yetişkin bir adamın doğumundan bu yana hayatının bir televizyon programında 7/24 canlı yayınla verilmesidir. Truman’ın bir programın içerisinde olduğundan haberi yoktur ve annesi, babası, eşi, arkadaşları her şey, herkes sahtedir. Etrafındaki herkes birer oyuncudur. Yapımcı bu şovu tamamen reyting uğruna yapıyor ve bir insanın hayatını kullanıyor. Film Truman’ın bu oyunu çözmesi ve bulunduğu dünyadan kurtulmaya çalışıp gerçek dünyaya kavuşmasını konu alıyor.

Yapımcı ve oyuncular program boyunca nasıl bir ahlaki değer taşıyor?

 Yapımcı, şov ile ilgili verdiği bir röportajda şunları söylüyor:

“Biz sahte duygular sunan aktörleri izlemekten sıkıldık. Ama Truman’ın kendisinde hiçbir sahtelik yok.”

Yani bir insanın hayatını reyting ve para uğruna kullanmasını yumuşatarak anlatıyor ve Truman için oluşturduğu dünyayı yaşamın ta kendisi olarak adlandırıyor.

Truman’ın çocukluktan beri arkadaşını canlandıran oyuncu ise program hakkında şunları söylüyor: “Bu şovda hiçbir şey sahte değil. Sadece denetleniyor.”

Yani yaptıkları işe gerçeklik, samimiyet olarak bakıyorlar ve izleyicileri bu şekilde manipüle etmeye çalışıyorlar. Denetleme kısmında da tamamen bir otoriteye uyma davranışı söz konusu. Otorite tüm oyunculara Truman’la nasıl bir ilişki kurması gerektiğini söylüyor ve  otoriteye uyan herkes de yaptıkları her şeyi mantıklı görüyor. Bir insanın hayatını sahtelikler üzerine kurduklarına dair bir vicdan azabı dahi çekmiyorlar. Çünkü film boyunca otorite yani yapımcı, oyunculara bunu meslekleri gereği yapmak durumunda olduklarına inandırıyor. Hiç kimse de otoriteyi sorgulamıyor. Tam olarak otorite ne derse doğrudur mantalitesiyle ilerliyorlar.

Tüm bu oyuncuların yanı sıra Truman’ın gençlik yıllarında hayatına bir kadın giriyor. Ve bu kadın Truman’a gerçekleri anlatmak istiyor ve bunun için çabalarken yakalanıyor sonrasında şovdan atılıyor. Aslında filmde bu kadının sergilediği davranış ahlaklı ve merhametli olarak yansıtılıyor. Ancak burada düşünülmesi ve üzerinde durulması gereken en önemli nokta bu kadının zaten şovun içinde bulunmayı kabul etmiş olması. Yani sonrasında pişman oldu ve vicdan azabı çekip Truman’a gerçekleri anlatmak istedi diye bu kadın iyi biri midir? Yaptığı davranış baştan sona her şeyiyle ahlaklı bir tutum mudur?

Truman gerçekleri öğrenmeyi gerçekten istedi mi?

Başka bir deyişle gerçekleri görmek istemediğimiz için mi görmeyiz ya da otoritenin etkisi altında mı kalırız? Filmde yapımcı bir spikerle röportaj yapıyor. Spiker yapımcıya “Sence Truman bu zamana kadar nasıl gerçekleri anlamadı?” diye soruyor. Yapımcı “Bize sunulan dünyanın gerçekliğini kabul ederiz.” diye cevaplıyor. Truman özelinde baktığımız zaman evet yapımcı bir nevi söylediğinde haklı olabilir. Çünkü Truman filmin ortalarında bir şeylerin ters gittiğini, saçma olduğunu anlamaya başlıyor. Radyo frekansının oyuncuların telsiz frekansıyla karışmasından, eşinin garip tavırlarından gibi. Fakat yapımcının bu sözünden sonra Truman için şunu düşünmemek de elde olmayan bir durum haline geliyor: Şimdi fark ettiği detayları daha önce de fark etme şansı olmadı mı? Veya böyle bir şansı oldu fakat görmezden mi geldi?

Peki, izleyiciler program sürecinde ve bitiminde nasıl bir reaksiyon gösterdiler?

Seyirci Truman’ın her halini, oturup sadece yemek yemesini, uyumasını, işe gitmesini izlerken huzur dolu bir davranış sergiler. Onlara sunulan şovda Truman’ın hayatı ‘doğal, masum, hayatın içinden bir şey’ olarak verildiği için Truman’ı izlerken mutluluk ve huzur hissederler. Onunla birlikte heyecanlanır onunla birlikte üzülürler. Aslında burada seyirci de otoriteye ayak uydurmaktadır. Yapımcı seyirciye verdiği röportajlarda programı o kadar güzel anlatır ve seyirciye normal bir durummuş gibi kabul ettirir ki seyirciye de sadece itaat etmek düşer. Fakat seyirci programın sonunda kendisinden beklenmeyen birkaç davranış gösterir.

Öncelikle bazı sahnelerde ne kadar şovu izlemekten keyif alsalar da, özellikle Truman’ın kaçmayı denediği sahnelerde,  bir hevesle Truman’ı desteklerler ve oradan kurtulmasını istediklerine dair davranış sergilerler. Eğer kurtulursa hayatları boyu izledikleri şovun biteceğinden habersiz ve farkında olmadan yaparlar bunu. Truman içinde yaşadığı yalanlarla dolu dünyadan kaçtığında tüm seyirciler çok sevinir. Burada seyirciye şu ahlaki soruyu cevaplaması gereği düşmektedir: ‘Madem Truman’ın yaşadığı dünyanın yanlış olduğunu ve kurtulması gerektiğini düşünüyordunuz neden yedi-yirmi dört bu programı izlediniz ve bu reaksiyondan dolayı programı beğendiğiniz izlenimini verdiniz?’ Truman bu yanlışı kaçmak isteğiyle onlara göstermese çok yüksek ihtimalle hala programı büyük bir şevk ve heyecanla izlemeye devam edeceklerdi. Yani bir yanlışı görmek için illa birilerinin bize bu yanlıştır mı demesi gerekir?

Seyircinin bir başka gösterdiği davranış şekli de umursamama olmuştur. İş yerinde iş sırasında dahi gözlerini kaçırmadan izleyen bir izleyici Truman’ın kaçıp gittiği ve yayının kesildiği andan sonra yanındaki arkadaşına dönüp ‘E başka izleyecek bir şey var mı?’ demiştir. Buradan da insanların aslında bu şova tamamen izlenilecek ve gayet normal bir şey gözüyle bakıyor olduklarını anlayabiliriz. İzleyiciyi de medyanın bir unsuru olarak görebiliriz. Ve bu davranış şekli izleyicinin medya etiği üzerinden incelendiğinde ahlak dışılıkta çok üst seviyede olduğunu söyleyebiliriz.

Truman bu dünyanın içinden kurtulmayı nasıl başardı?

Truman’a küçüklüğünden beri dışarıya çıkamasın diye birçok şey empoze edildi. Bunlardan en ahlak dışı olanı hiç şüphesiz ki babasının ölüm olayıydı. Denize açılan baba ve oğul bir fırtınaya kapılırlar ve Truman’ın babası ölür. Bu da Truman’da denize karşı bir korku oluşturur ve yıllarca denizaşırı ülkelere gitmeye çalışması veya isteği bu şekilde engellenir. Fakat Truman bir şeylerin yanlış gittiğini anladığında denize açılır. Yapımcı onun üstüne fırtına ve yağmurlar gönderir , vazgeçmesi için uğraşır. Ancak Truman vazgeçmez ve sandalla ilerlerken gökyüzü görünümlü duvara çarpar. Tam kapıdan çıkacakken yapımcı ona seslenir ve dönmesi için ikna etmeye çalışır. Tüm dünyanın onu izlediğini, bir şeyler söylemesini söyler. Truman’ı ünlü olduğu gerekçesiyle ikna etmeye çalışır. Fakat Truman kapıdan çıkar gider ve yapımcı yayını sonlandırır.

Bu filmden medya etiği bakımından nasıl bir ahlaki değer çıkarabiliriz?

Filmde otoriteye uyumun insanlara her şeyi sorgulamadan yaptırabileceğini anlatıyor. Otoritenin söylediği herhangi bir şeyi –bu durum etik olmasa bile- kabul ediyoruz. Sonrasında bunu sorgulasak ve pişman olup düzeltmeye çalışsak bile bu durum bizi iyi bir insan yapmaya yetmiyor. Çünkü davranışlarımızdan kendimiz sorumluyuz. İnsan ne kadar otoriteye uyum sağlamaya yatkın olsa dahi ona verilmiş olan akıl ve düşünebilme yeteneğini kullanmalı ve olayları kendi ahlak süzgecinden geçirebilmelidir.

Buna ek olarak filmde otoritenin yani yapımcının medyayı tamamen kendi çıkarları üzerine kullanmasını ve bunu medya etiği açısından ahlak kuralları dışında yapmasına da değiniliyor.

Ben filmi medya etiği açısından incelerken otoritenin insanların hayatlarında ne gibi etkileri olduğunu, ve manipüle güçlerinin çok yüksek olduğundan bahsetmek istedim. Aynı zamanda otoritenin üzerinde dururken filmdeki temsilcisi yapımcının, ultilarist bir davranış sergilediğini vurgulamak istedim. Otoritede yani yapımcıda hesapçı davranışlar ön plandadır.

Ahsen ÇELİK

E-posta: celik32ahsen@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir