Zamanda yolculuk yapma hayali hem eski hem de oldukça evrenseldir. Ancak insanlığın zaman yolculuğuna ilgisi nerede başladı ve bu fikir neden bu kadar çekici?
Zaman yolculuğu kavramı – zaman içinde üç boyutlu uzayda hareket etme şeklimiz – aslında zaman algımıza bağlı bir tanımdır. Dilbilimciler genel olarak, mekânsal olana gönderme yapmadan zamansal meseleler hakkında konuşmakta yetersiz olduğumuzu kabul ediyorlar. İsrailli dilbilimci Guy Deutscher, 2005 yılında yazdığı “Dilin Açılması” kitabında, “her zaman farkında olmasak bile çoğu zaman uzay açısından; zamandan söz ediyoruz ve bu zaman; uzay olarak düşündüğümüz bir gerçeği yansıtıyor” diyor.
Deutscher, bize, öğle yemeği için plan yaptığımızda aslında herhangi bir fiziksel olaya sahip olmadığımız bir öğlen için metaforlara başvurduğumuzu hatırlatıyor. Benzer şekilde, zamanın kelimenin tam anlamıyla bir çubuk gibi “uzun” veya “kısa” olamayacağını, bir tren gibi “geçiş” yapamayacağını, hatta yana, çapraz veya aşağı doğru gittiğinden daha fazla “ileri” veya “geri” olamayacağına dikkat çekiyor.
Belki uzay ve zaman arasındaki bu bağlantı nedeniyle, zamanın farklı şekillerde tecrübe edilip seyahat edilebileceği olasılığı şaşırtıcı bir şekilde uzun bir geçmişse sahiptir. Zaman yolculuğunun bilinen ilk örneklerinden biri, M.Ö. 400 yıllarında toplanan eski bir Sanskrit destanı şiiri olan Mahabharata’da görülüyor. Atlanta’daki Georgia Institute of Technology bilim kurgu çalışmaları profesörü Lisa Yaszek Mahabharata’da, milyonlarca yıl önce yaşayan ve güzel kızı Revati için uygun bir koca arayan Kral Kakudmi hakkında bir hikayeyi incelemiştir. İki kişi, tavsiye almak için yaratıcı tanrı Brahma’nın evine gider. Fakat Brahma varoluş düzlemi üzerine düşünürken zamanın Dünya’dakinden farklı hareket ettiğini açıklar ve hikaye buna göre gelişir.
Zaman Algısı: Eğlenirken Zaman Hızlı Geçer
“Eğlenirken zaman geçiyor” deyişi bazen çok doğru. Örneğin sahilde bir gün çok çabuk geçiyor gibi görünüyor ve saat saat 23:00’de olacak olan, hareketli bir akşam yemeği beklediğinizden daha erken gelebiliyor. Kanada’nın Quebec eyaletindeki Université Laval’da zaman algısı üzerine araştırma yapan psikolog Simon Grondin’e göre, bu durum için daha kesin bir kelime öbeği mevcut: “Dikkat etmediğiniz zaman zaman uçar.”
Grondin, “zamanın geçişi ile ilgili en önemli unsurun dikkat olduğunu” belirtiyor. Dikkat, Algı ve Psikofizik isimli dergide yer alan ve zaman algısı hakkındaki son makalesinde ayrıntılı olarak açıklandığı gibi bazı çalışmalar; bir olayın süresine dikkat ettiğinizde bu olayın daha uzun olduğu algısına kapıldığınızı tekrar tekrar göstermiştir.
Çoğu bilim adamı, zamana dikkat etmenin sınırlı zihinsel kaynaklarımız nedeniyle onu yavaşlattığını düşünüyor. Grondin’in dediği gibi “zamansal olmayan bir göreve daha fazla dikkat ayırırsanız bu da dolaylı olarak zamana dikkatinizi azaltır. Ve buna dikkat etmediğiniz zaman, beyniniz zamanın daha hızlı geçtiğini düşünüyor.
Çeviren: Mert Küçükvardar
Kaynak: Livescience & Time Travel Origins