İki yıldan beri, iki teknolojik olguyu felsefi çalışmalarda nasıl kullanabileceğim üzerine kafa yoruyordum. Bunlardan biri büyük veri, ikincisi dijitalleşme. Bence bu ikisini felsefeye uygulayabilseydik çok zahmetli ve büyük oranda öznel kalan felsefe tarihi araştırmalarını, yağdan kıl çekme kolaylığında ve matematiksel bir kesinlikte yapabilirdik.
Büyük veriyi, felsefe için büyük bir nimete dönüştürmenin arifesindeymiş gibi hissediyorum. Araştırmaya başlamak için yetenekli bir ya da iki doktora öğrencisi yeterli görünüyor. Öte yandan 10 yıldan fazla bir zamandır, gençlere felsefe öğretiminde felsefe ders kitaplarının etkisini artırma teknikleri üzerine çalışıyorum. Bu yazının konusu ise şöyle başladı:
Ders kitapları yazarken ilk gün karşılaştığım bir sorunu hala aşamamıştım: Felsefeyi tek başına temsil edecek bir görsele ihtiyacım vardı. Bu görseli, kitabın kapağında kullanacaktım. Rafaello Sanzio’nun 1511 tarihli “Atina Okulu” freskini kullanabilirdim fakat bu görsel olur olmaz her yerde kullanıldığından gizemini de cazibesini de yitirmişti. Kitabımın hedef kitlesi olan Z kuşağının ilgisini çekmek için fazlaca geleneksel kalıyordu. Bu yüzden “her şey bir tık uzakta” denilen bu dijital çağın avantajını kullanmaya karar vermiştim. Yukarıdaki görseli tam da böyle arayış anlarının birinde buldum.
Google görsellerden “philosopher”, “philosophy” ya da “digital philosopy” kavramlarını ararken sonraki sayfalarından birinde gördüm. İşte, dedim, aradığım kapak görseli bu. Görselin linkine tıkladığımda, görselin web’de filozoflar arasındaki bağıntıları gösteren bir grafik olduğunu fark ettim. Grafik aslında bir “veri görselleştirme” örneği. Yani tümüyle istatistik ve matematik içeriyor.
Gephi kodlama tekniğini kullanarak bu inanılmaz grafiği elde eden Simon, benden daha çok heyecanlanmış görünüyordu. Simon, “Felsefe Tarihini Grafikleştirmek” adlı yazısının hemen başında grafiğin hikayesini şöyle anlatıyordu:
“Eğer bu veri setiyle ilgileniyorsanız […] son yazım hoşunuza gidebilir. Bu grafik, korku filmleri üzerine bir veri seti ararken ortaya çıktı ve bu arayış, filozoflar arasındaki bağlantıları tasvir eden bir grafik bulmamla neticelendi.”
Gephi yazılım teorisinden hareket eden Simon’ın yaptığı işlem, basit birkaç aşamadan oluşuyor: İlk olarak Wikipedi’deki her bir filozof maddesi etkilenen enformasyonlardan ayıklanıyor. Daha sonra elde edilen veri, Gephi ile görüntülenerek bir network inşa etmek için kullanılıyor. Daha sonra ise görselleştirilerek geliştiriliyor.
Bu yaklaşımda, Wikipedide’ki her bir filozof, ağdaki bir düğüm (nod) olarak, aralarındaki çizgiler ise kenar (edge) olarak alınır. Söz konusu nodlar ve metinler, her ikisinin de giriş ve çıkışı, bağlantıların sayısına göre boyutlanıyor. En etkili filozoflar, merkezde kümelenmiş büyük metinlerde görüldüğünden ötürü, grafiği görselleştiren algoritma, şemanın merkezine “daha sıkı bağlanmış düğümleri” koyuyor.
Simon, ileride bu görselleştirmeye etki yönünü gösterecek bir ok eklemeyi düşünüyor. Ayrıca nodlar ve kenarlar, şimdilik dış bağlantıları dikkate almıyor yani wikipedi ile sınırlandırılmış durumda. Bu, üstteki grafikte Descartes’ın neden beklediğimizden daha küçük bir nod ile temsil edildiğini biraz anlaşılır kılıyor. Belki de nodlar, dış bağlantıların sayısına göre de boyutlandırılabilseydi çok daha iyi olurdu. Gephi, ağ içindeki toplulukları tanımlamak için kullanıldığında iş daha da ilginçleşiyor. Kabaca söylersek Simon burada, birbirine bağlı nod gruplarını tanımlamış, diğer gruplardaki nodları hesaplama dışında tutmuş.
Aslında felsefedeki birçok akım ve okulu hesaba katabilir ve bu basit algoritmanın onları bulup bulamayacağını sorabiliriz. Aslında bu girişim, algoritmanın gerçek başarısı için iyi bir test olacaktır. Fakat şimdiden aşağıdaki denemeler, algoritmanın başarısını kanıtlamış görünüyor.
Üstteki grafik, Wikipedi’de yer alan çok sayıda filozofun nodları ve edge’lerini gösteriyor; başka bir ifadeyle BÜTÜN bir felsefe tarihini. Kabul etmek gerekir ki bunu manuel ve geleneksel yöntemle yapmak yıllar alırdı. Açıkçası, büyük veri çağına gelmeden önce böyle bir teşebbüste bulunmayı kimsenin aklettiğini sanmıyorum. Çünkü iş sanıldığından çok daha çetrefilli ve zahmetli.
Grafiği büyüterek baktığımızda, birçoğumuzun adını duymadığı ya da hiç ummadığı kişilerin grafikte “değerli nod” olarak temsil edildiğini görüyoruz. Birinin değerli nod olması, onu burada görünür kılacak kadar kendisine fazla atıf yapıldığı anlamına geliyor.
Bütün Felsefe Tarihi Grafiği, benim açımdan şaşırtıcı olduğu kadar, bazı sorularıma da cevap oldu. Öğrenciler, “Yaşayan filozof var mı?” sorusunu sıkça sorarlar. Felsefe öğretmenleri ise ya hiçbir isim hatırlamazlar ya da bir iki taneden fazla saymakta zorlanır. Öğrencilerin felsefe derslerinde hepsi ölmüş filozofların büstleriyle karşılaştıklarını düşündüğümüzde, yaşayan filozof sorusu oldukça anlamlıdır aslında. İşte, bu grafikte halen yaşayan birçok kişinin adı yer alıyor, etki güçleri görünür hale geliyor.
Bir keresinde Alfred Whitehead, felsefe tarihinin “Platon’a dipnot düşme etkinliği” olduğunu söylemişti. Wikipedi temelli Bütün Felsefe Tarihi Grafiği bu iddiayı hem destekliyor hem de düzeltiyor. Bulanık paradigma ile bakmaya zorlayan bir tablo var önümüzde. Felsefede Platon kadar önemli birçok ismin önemli olduğunu ispat ediyor.
Simon, algoritmayı başka sorular için de uygulamış. Aşağıda ise Hegel ve Nietzsche’yle başlayıp Heidegger ve Sartre’a uzanan ve 20. yüzyıldaki akımlarla neticelenen Kısa Avrupa Felsefesini “gehpi”sini görüyoruz. Çok ilginç biçimde gephi’de, temelde Schopenhauer ve Freud’dan etkilenmiş mor renkte farklı bir alt grup da ortaya çıkmış durumda.
Simon’a göre bu yakınlaşma; Frege, Russell ve Wittgenstein’dan neşet etmiş analitik akımdan kaynaklanmaktadır. Üst kısımda ve solda İngiliz deneyci okulu ve Amerikan faydacılarını görüyoruz. Bu grafik aynı zamanda, Kıta Avrupa Felsefesinin hem analitik ve faydacı gelenekle ilgisini gösteriyor hem de onlarla bağının ne kadar zayıf olduğunu da ortaya koyuyor.
Simon, algoritmanın hesaplayacağı grupların sayısıyla oynamanın çok ilginç olacağından emin. “Bu kapsayıcı gelenekler içindeki alt grupları tanımlamak, gerçekten de umut verici olurdu” diye yazıyor ve grafiğe daha yakından bakmanın sunacağı olası zengin iç görüye odaklanıyor.
Simon’ın ilginç teşebbüsü, kısa sürede büyük ilgi gördü. Çünkü bilgi ağı oluşturan Vikipedi içinde herhangi bir alana kolayca uygulanabiliyor. Birçok okur, Simon’ı tebrik edip soru yağmurunu tutmaya ve logaritmik modellemenin farklı kavramlar üzerine nasıl tatbik edileceğini sormaya çoktan başladı. Simon ise cömertlik ve açık yüreklilik örneği sergilemiş, hem geliştirdiği logaritmayı hem de gelişim serüvenini yazısında paylaşmış.
Simon, bana dijitalleşmeyi nerede kullanabileceğime dair derin bir iç görü kazandırdı. Sanırım onun da yapmak istediği birkaç şeyden biriydi bu ve amacına ulaştı. Hiper metinlerin büyük veri analitiği için biçilmiş kaftan olduğunu zaten çoktandır düşünüyordum. Filozofların eserlerinden oluşan dijital bir veri seti hazırlamanın yükünün farkındayım. Bu iş için hazır bulunan Wikipedi ise filozofların birbirine atıflarının yerini alması için fazlasıyla bağlantılı link içeriyor.
Bir sonraki yazımda bu logaritmanın uygulamasını da paylaşmayı umuyorum.
Doç. Dr. Şevki IŞIKLI
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi.
Kaynak
Simon’un çalışmasına ulaşmak için http://www.coppelia.io/2012/06/graphing-the-history-of-philosophy/
———————-
Not: Bu metin ilk kez 13.11.2016 tarihinde Öğretmenler Sitesi’nde yayınlanmıştır.
https://www.ogretmenlersitesi.com/yazarlar/doc-dr-sevki-isikli/felsefenin-gephi-si/18/