Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Bilişim ve Teknoloji
  4. »
  5. Covid-19 Pandemisinin Psikososyal Etkileri

Covid-19 Pandemisinin Psikososyal Etkileri

Tarihsel süreçlere bakıldığında, insanlığın yaşam serüveninde sürekli hastalık ve salgınlara maruz kaldığı görülmektedir. Farklı zaman dilimlerinde bütün toplumları etkileyen pandemi, beşerî devrimlerin yapamayacağı dönüşümleri, devrimleri gerçekleştirebilmiştir. Dolayısıyla etkisi uzun zaman sürebilecek bazı pandemilerin insanlık tarihinde büyük dönüşümlere vesilesi olması, toplumları çeşitli arayışlar içine itmiştir.

Dünyada toplumsal yaşamlar üzerinde belirli etkilere sahip salgınlar, tarih boyunca çoğu kez devletlere savaşlardan daha fazla kayıp yaşatmıştır. Özellikle Kara Veba, Çiçek, İspanyol gribi ve Kolera gibi salgınlar, toplumlarda büyük kayıplara neden olmuştur. Örneğin 1347-1351 yılları arasında İtalya başta olmak üzere Avrupa’da yaşanan Kara Veba (Black Death- Kara Ölüm) salgını yüzünden 75-125 milyon civarında kişi hayatını kaybetmiştir (TÜBA Raporu, 2020). Bu salgın süreçlerinde mevcut sorun çözme ve başa çıkma mekanizmaları çalışmadığı için toplumsal uyum bozulmuş, korku ve endişe devreye girmişti (Cheng vd., 2004).

Küresel bir sağlık krizi haline gelen Covid-19 (koronavirüs) pandemisi, ilk olarak 31 Aralık 2019’da Çin’in Hubei Eyaletine bağlı Wuhan kentinde ortaya çıktı. Daha sonra hızlı bir şekilde dünyanın birçok ülkesine yayılarak hiçbir toplumsal kesimi ayırt etmeden herkesin sağlık sistemini tehdit etmeye başladı.

SARSCoV ve MERS-CoV ile aynı virüs cinsi olmakla birlikte genetik olarak farklılık gösteren Covid-19’un kelime anlamını açıklarsak; “corona’nın co’su”, “virüs’ün vi’si” ve “hastalık” kelimesinin İngilizcesi “disease’in d’si”nden türetildiği söylenebilir (Zhou vd., 2020). Öksürme, hapşırma vasıtasıyla etrafa saçılan damlacıklarla ve hastaların temas ettiği yüzeylerden (eller ile ağız, göz, burun ucuna temasla) bulaşan Koronavirüs insanlığı derin bir korku ve endişe duygusuna sürüklemiştir (Sağlık Bakanlığı, 2020).

Yaygın olduğu ülkelerde hasta vakası ve ölüm sayısının artmasına neden olan Covid-19’un kaynağının tam olarak ne olduğu bilinmese de Çin’in 11 milyon nüfuslu kenti Wuhan‘daki Huanan Deniz Ürünleri Pazarı’ndan (farklı hayvan türleri satılan bir toptan balık ve canlı hayvan pazarı) kaynaklandığı tahmin edilmektedir (Zhou vd., 2020).

Furedi’ye göre, birey ve toplumu birçok yönde etkileyen, tetikleyen pandemiler bozulmalara neden olan sosyal bir olgudur. Yani bulaşıcı hastalığın yayılmasıyla meydana gelen tehdit algısı artıkça insanlar panik, heyecan ve stres duygusuna kapılır ve bu durum onların her zaman olduğundan daha farklı davranışlar göstermesine neden olur. Aynı şekilde dayanışma mekanizmalarının zayıflamasıyla birlikte kent yaşamında birey yalnızlaşır, kendisini daha fazla korumasız hissettiği için güvensizlik duygusu giderek artar (Furedi, 2014).

Taylor (2019), “Pandeminin Psikolojisi” adlı kitabında, küresel ölçekteki salgınların beş önemli psiko-sosyal durumundan bahseder:

  1. Salgının bulaşma ve ölüm riskinin çoğalması nedeniyle insanların panikleyerek alışverişe yönelmesi, gıda ve temizlik malzemesi stoklamaya başlaması.
  2. Virüsün kaynağı olarak kabul edilen ve tüm dünyaya yayılmasına neden olduğu varsayılan toplumlara karşı dışlanma ve damgalanmayı içeren ırkçı tutum ve davranışların sergilenmesi.
  3. Sağlık kaygısı ve bulaşma kuşkusuyla gereksiz bir şekilde sağlık sisteminin meşgul edilmesi.
  4. Salgının bulaşmaması için uygulanan zorunlu izolasyon, sosyal mesafeyi koruma, evde durma gibi durumlara tahammül edememe ve yasaklara uymama davranışları.
  5. Salgınla ilgili gerçek ve doğru bilgilerin yanında asılsız iddialarda ve komplo teorilerinde bir artışın olması (Taylor, 2019 akt. Karataş).

Covid-19 pandemisi sürecinde endişeyle marketlere yönelmeler, ırkçı söylemler, sağlık sisteminde yaşanan tartışmalar ve komplo teorilerinin artması, sürekli haberlerde manşet olmuştu.

Dünya genelinde Covid-19 salgınını hakkındaki bilginin yayılma ve insanlara erişme hızı açısından tarihte bilinen salgınlardan farklı olmasının altında yatan en önemli faktörün kitle iletişim, bilişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişme durumu olduğu söylenebilir. Bu araçlar sayesinde Covid-19 kısa zaman içerisinde neredeyse tüm dünyayı etkisi altına aldı. Bilginin yayılma hızıyla beraber yaşanan panik dalgası, kısa süre içerisinde sıkı tedbirlerin alınmasına; insanların, mahallelerin, köylerin, şehirlerin ve ülkelerin karantina altına alınmasına neden oldu. Dolayısıyla panik dalgası, karantina, bireysel özgürlüğün kısıtlanması doğal olarak insanların; travmatik durumlar, aşırı fobik tepkiler, depresyon, panik, paranoyak ruh hâlleri, bencillik, saldırganlık, damgalama, ötekileştirme gibi normal dışı davranışlar sergilemesine yol açtı.  Bu durum salgının aynı zamanda psiko-sosyal bir süreci inşa ettiğine de dikkat çekmektedir. Özellikle Covid-19 gibi ölüm tehdidi içeren salgınlar bireyin,  “iç sürgün” ve dışa karşı mesafeli olma gibi yalnızlaşma ve düşmanca tavır takınma tutumlarını tetiklemektedir. Parazit Stresi Kuramı’na göre bu tür salgınlar “içe kapanma” aşırı fobik tepkiler ve kendi kendini sosyal açıdan dışlama davranışlarını artırmaktadır (Thornhill ve Corey, 2014).

Salgının hızlı bir şekilde yayılması, her geçen gün ölen insanların sayısının artması ile birlikte tüm dünyada uygulanan karantina günlerinde evde kalma zorunluluğu ve yalnız kalmanın bunaltıcılığı insanlarda derin, zedeleyici etkilere sahip yoğun bir pandemik psikoloji üretmektedir. Özellikle ölme ve virüsü yayma riski taşıdığını düşünen bu sürecin daha fazla tehlikeli olduğu risk grubundakiler, vaka ve ölüm sayılarının artmasıyla, ölüme bir adım daha yaklaştığını düşünerek aşırı kaygılanmaya başlamaktadırlar. Endişe ve korku, risk grupları ve dezavantajlı gruplarda ciddi düzeyde ruhsal değişikliklere sebep olabilmektedir. Bu bağlamda uzun süre devam eden salgının etkisiyle pandemik psikoloji, kolektif bir hasara dönüşerek insan ve toplum psikolojisinin işleyen birçok mekanizmasını sıradan çıkarıp bozabilmektedir. Bu nedenle karantina günlerinde meydana gelen olumsuz psiko-sosyal durumların üstesinden gelme stratejilerinin geliştirilmesi ve bireysel ve toplumsal düzeyde psiko-sosyal iyi olma hâlinin devam ettirilmesi oldukça önemlidir (Pfefferbaum ve Nort, 2020).

Özgürlük- Güvenlik Dengesi

Covid-19 salgını sonucunda, dünya büyük bir risk alanı hâline geldi. Neredeyse hepimiz daha önce karşılaşmadığımız küresel çapta bir sorunla karşı karşıya kaldık. Virüsün, sınır ya da kural tanımaması, her yere hızla yayılması, milyonlarca insanın yaşamını kaybetmesi ve yaratığı tehlike karşısında çok hızlı, ciddi önlemlerin alınması zorunluluğunu da beraberinde getirdi. Bu nedenle salgın sürecinde virüsten korunmak için virüsün yayılmasının önlenmesinde başlıca şart olan sokağa çıkma yasağı birçok ülkede uygulandı. Toplumun büyük kesimi bunun gerekli ve zorunlu olduğunun farkında olsa da, güvenlik için gönüllü ya da zorunlu olarak özgürlüklerinden fedakârlık etmeyenlerde oldu. Söz konusu “Özgürlük mü?”, “Güvenlik mi?” sorusu, yabancı olduğumuz bir tartışma değil.

Dünyanın salgınlar açısından büyük bir risk alanı hâline gelmesi ve salgın hastalıkların doğrudan insan yaşamını tehdit ediyor olması, küresel düzeyde bir panik atmosferi oluşturuyor. Bu durumda özgürlük-güvenlik dengesinde güvenlikten yana eğilimler artabiliyor. Özellikle Covid-19 salgınını kontrol altına alma adına geliştirilen politikalar ve uygulamalar, bireysel özgürlükler ve yasalardan kaynaklanan temel hakların ihlaline zemin hazırlamasına rağmen, toplumsal fayda adına meşruiyeti savunulabilmektedir. Bu tartışma, bireysel özgürlük alanı ile toplum yararını ifade eden bireysellikle kolektivite arasında kalınarak ikilemlere de yol açmaktadır (Ulutaş akt. Karakaş, 2020, s. 12).

Küresel etkileriyle yönetim ve yaşam değişikliklerine yol açan salgın hastalıklar, korku tünelleri oluşturarak güvenlik duygusunu aşındırmaktadır (Turner, 2011, s. 253). Virüsün neden olduğu hastalığın bulaşıcı niteliği ve uzun kuluçka süresi nedeniyle virüsü taşıyan kişilerin izlenmesi ayrıca salgın döneminde önem kazanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün de vurguladığı gibi bir yandan bu kişilerin temas ettikleri kişileri tespit edip bulaşma olasılığını belirlemek, diğer yandan da hastanede tedavi altına alınmayıp evinde karantinaya gönderilenlerin karantina koşullarına uyup uymadıklarını denetlemek için teknolojiden destek alınması düşünülüyordu ve hatta birçok ülkede uygulamaya geçildi.

Kısacası, diğer zamanların pandemi sürecinden farklı olarak bugün salgınları kontrol altına almak için kullanılabilecek cep telefonlarımızın (büyük veri) bilgisi sayesinde bir bölgede (veya bir ülkede) insanların nasıl hareket ettiğini, nerelerde toplandığını, birbirlerine hastalık bulaştırma ihtimallerinin nasıl yükselip alçaldığını görmek mümkün olmuştur (Salah, 2020).

Örneğin salgının ardından Türkiye’de Sağlık Bakanlığı, internet tabanlı Hayat Eve Sığar (HES) mobil uygulaması ile hasta kontrol ve takibini vatandaşların hizmetine sundu. Salgınla mücadele kapsamında geliştirilen  söz konusu mobil uygulama hayatın her alanında kullanılmaya başlandı. Kontrollü sosyal hayat için zorunlu “HES kodu” şehirlerarası seyahatlerde, şehir içi toplu ulaşımlarda, konaklama tesislerinde, iş yerlerinde, sınavlarda ve bireysel iletişim gerektiren tüm kamusal alanlarda kullanılmaya tabi tutularak kısa sürede hayatın tüm alanlarına yayıldı.

Söz konusu uygulama iki temel insani değerin; kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliği durumu için risk yaratabiliyor.

İlki, kişisel verilerin sınırsız ve koşulsuz biçimde ele geçirilmesi, kullanılması ilgili bireyi hem savunmasız bırakıyor hem de onun mahremiyetini ağır biçimde kısıtlamasına yol açıyor. Hatta özel nitelikli / hassas kişisel veri olarak adlandırılan sağlık bilgilerinin sınırsız kullanımı, kişilerin ayrımcılığa uğraması riskini taşıyor. İkincisi, her insanın, doğduğu andan öldüğü ana kadar yalnızca kendi ailesi, yakın çevresiyle paylaştığı ve ya kendisine ait bir özel hayatının sürekli izlenmesi kişisel verilerin sınırsız kullanılması, bir insanın mahrem alanının kalmaması, psikolojik açıdan kaldıramayacağı bir yük altında kalmasına neden olabilir.  Bu durum kişinin özel hayatının gizliliğine de müdahale niteliği taşıyabiliyor (Akyürek, 2020).

Covid-19 pandemisinin küresel ölçekte ülke ve bölgelere yayılması ve her geçen gün ölüm sayısının artması, insanların incinmezlik yanılgısını temelden sarsmıştır. Pandemiden sonra artık dünyanın eskisi gibi bir yer olmayacağı, insanlık âleminde pek çok şeyin değişeceği ve yeni bir döneme, düzene girileceği söylemleri artmıştır (Özatay ve Sak, 2020).

Sonuç olarak salgınların tarihsel dönemleri incelendiğinde gelinen önemli nokta şu ki “kontrol”, insan hareketliliğinin gözlemlenmesi, salgınla mücadelede ana hedeflerden biridir. Bu amaçla pandemi sürecinde hükümetlerin aldığı tedbirler özgürlük-güvenlik dengesinde güvenlikten yana olmaktadır. Yarınlarımız ve sağlıklı yaşam için bugün yaşanan virüsle mücadelede özgürlüğümüzden fedakârlık etmek zorundayız. Çünkü güvenlik yoksa özgürlük de yoktur, denebilmektir. Yazımızı Sigmund Freud’un, “Uygarlık, insanın mutluluk olanağının bir bölümünü bir parça güvenlik ile takas etmiştir” sözleriyle bitirelim.

Ulkar GULMAMMADZADA

 

Kaynaklar

  • Akyürek,  G. COVID-19 “hasta” takibi ve özgürlükler, https://sarkac.org/2020/04/covid-19-hasta-takibi-ve-ozgurlukler/
  • Cheng, S. K. Wong, C. W. Tsang, J., & Wong, K. C. (2004). Psychological distress and negative appraisals in survivors of severe acute respiratory syndrome (SARS). Psychological Medicine, 34(7),1187-1195. https://doi.org/10.1017/s0033291704002272  
  • Furedi, F. (2014). Korku kültürü: Risk almanın riskleri (2. b.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Özatay, F. & Sak, G. (2020). COVID-19’un ekonomik sonuçlarını yönetebilmek için ne yapılabilir? Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 1-8. https://www.tepav.org.tr  
  • Karataş, Z. (2020 ) COVID-19 Pandemisinin Toplumsal Etkileri, Değişim ve Güçlenme. Türkiye Sosyal Hizmet Araştırmaları Dergisi, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi 40(1). DOI: https://doi.org/10.26650/SJ.2020.40.1.0048
  • Karakaş, M.  (2020 ). Covid-19 Salgınının Çok Boyutlu Sosyolojisi ve Yeni Normal Meselesi
  • Pfefferbaum, B., & North, C. S. (2020 ). Mental health and the covid-19 pandemic. The New England Journal of Medicine. Advange Online Publication. https://doi.org/10.1056/NEKMp2008017
  • Sağlık Bakanlığı. (2020a). Covid-19 rehberi. Ankara: Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü.
  • Salah, A. A. Cep Telefonları ve Büyük Veri COVİD-19’a Karşıhttps://sarkac.org/2020/03/cep-telefonlari-ve-buyuk-veri-covid-19a-karsi/
  • Taylor, S. (2019). The psychology of pandemics: Preparing for the next global outbreak of infectious disease. Newcastle upon Tyne: Cambridge Scholars Publishing
  • Thornhilli, R. & Corey, F. (2014). Parasite-stress theory of values and sociality. Springer
  • Turner, B. S. (2011). Tıbbi güç ve toplumsal bilgi (Ü. Tatlıcan, çev.). Sentez Yayıncılık
  • Turkish Academy of Sciences. (2020, April 17). COVID-19 pandemi değerlendirme raporu.  www.tuba.gov.tr/tr/yayinlar/suresiz-yayinlar/raporlar/covid-19-pandemi-degerlendirme-raporu
  • Ulutaş, U. (2020). Koronavirüs sonrasi küresel trendler. U. Ulutaş (Ed.), COVID-19 sonrası küresel sistem: Eski sorunlar, yeni trendler içinde (s. 10–19). SAM Yayınları.
  • Zhou, P, Yang, X., Wang, X., Hu, B., Zhang, L., Zhang, W., Huang, C. (2020). Discovery of a novel coronavirus associated with the recent pneumonia outbreak in humans and its potential bat origin.  https://doi.org/10.1101/2020.01.22.914952   

İlgili Yazılar

1 Yorum

  1. Yasin - -

    Güzelbir yazı, kalemine sağlık. Aferim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir