Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Uygulamalı Felsefe
  4. »
  5. Liberal Feminizm ve Marry Wollstonecraft

Liberal Feminizm ve Marry Wollstonecraft

Fransız İhtilali ve Aydınlanma Dönemi’ne dayanan liberal feminizm, bu dönemin temelini oluşturan “insanın temel ve doğal haklarına müdahale edilemez” ilkesini merkeze alır. Bu ilkenin yanında rasyonalizmi, bireyselliği ve bireysel hürriyeti ilke olarak benimser. Erkeğe verilmiş her hak, koşulsuz olarak kadının da hakkıdır. Ancak döneme baktığımızda evlenen kadın, malları üzerindeki bütün söz hakkını kaybeder. Hak artık erkeğindir ve kadın erkeğin himayesi altında, etkisiz bir vatandaştır. Özgürlükçü, rasyonel düşüncenin devrim denebilecek etkide yayıldığı bu dönem, kadınların değil erkeklerin dönemidir ve bu Aydınlanma’nın en büyük tezadıdır. Kadının varlığına karşı ne büyük bir hakarettir.

Akılcılığı doğru bir biçimde fikirlerine paralel şekilde kullanan Marry Wollstonecraft, liberal feminizm doğrultusunda kamusal haklar konusunda eşitliği savunmaktadır. Seçme, iş dünyasında kariyere sahip olma ve eğitim gibi haklar, kamusal haklara örnek verilebilir. Wollstonecraft eğitime, kitabındaki şu cümleyle vurgu yapmaktadır:

“Erkekler akıllarını kullanarak erdem ve incelik kazan­dığı ölçüde bu iki özelliği kadında da arayacaktır ama ka­dınlar bunları ancak erkeklerle aynı şekilde eğitildikleri za­man edinebilirler. […] Kadınlar gö­revlerini ancak tüm zincirlerinden kurtulduklarında ve in­sanlığın doğal haklarını erkeklerle paylaştıklarında layıkıyla yerine getirebileceklerdir” (Wollstonecraft, 2012).

Wollstonecraft, eğitime önem vermekle birlikte yanlış eğitime de kadın hakları bağlamında şöyle değinir:

“Cinsiyetlere ilişkin özelliklerin, insana ilişkin özellikler kavramını bozmaması gerektiğini söyleyeceğim. İnsanlar yukarıdaki yanılgıya büyük olasılıkla eğitime yanlış̧ bir ışıkla bakarak düşmüşlerdir, eğitimi mükemmelli­ğe giden yolda atılmış bir ilk adım olarak değil de yaşama hazırlık olarak görmüşlerdir” (Wollstonecraft, 2012).

Bu noktada Wollstonecraft’ın eğitime olan bu yanlış bakış açısını halka veya özelde kadına mal etmediği açık. Asıl değinmek istediği nokta Althusser’in devletin toplumsallaşma sürecinde kamuyu şekillendirmek için kullandığı ve ideolojik araç olarak isimlendirdiği, Amerikalı siyasetçi Joseph Nye’ın ise yumuşak güç unsuru olarak nitelendirdiği “eğitim”dir.  Bu düşünceye göre kültür endüstrisi insanlara ne giyeceğini ne dinleyeceğini ne izleyeceğini ve nasıl davrancağını, endüstrinin çıkarı doğrultusunda belli standartlaştırma filtreleri kullanarak metalaştırılmış değerleri, tek tipleştirip dayatıyorsa aynı şekilde eğitim sistemi de devletin zor kullanmaksızın, toplumu yavaş yavaş ve devletin isteğini yerine getirecek şekilde tabi konuma getiren bir unsur halini alıyor. Wollstonecraft’a göre ise kamusal alandaki kadın ve erkek haklarının eşitsizliği eğitim özelinde meydana geldiğinde eğitim kadını, erkeğin tahakkümü altında bir hayata göre şekillendiriyordu.

Wollstonecraft, kadının iyi bir eğitimle gelişen rasyonel düşünmenin de etkisiyle beraber erkeğe boyun eğmeyeceğini savunmaktadır. Wollstonecraft’a göre eğitimin bir sonucu olan eleştirel düşünme yetisi maruz kalınan tahakkümün ve erkeğin boyundurluğu altındaki kadının aynı eylemleri tekrarlamasını engelleyecek en önemli etkendir.

Bu bilgiler ışığında Rousseau’nun “Emile”i için Wollstonecraft’ın “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” kitabındaki eleştirisine bir göz atalım:

Aydınlanma Dönemi’nin önemli isimlerinden J. J. Rousseau’ya göre, kadınlar haz vermek için eğitilmelidir. Kadınlar çekiciliğini erkeği memnun etmek için kullanmalı ve bu güzelliği ortaya çıkaracak kadınsı beceriler geliştirmelidir (Öztürk, 2017).  Ancak tam da sanayileşme ve liberalleşme döneminin en önemli feminist isimlerinden Wollstonecraft bu kadınsallığı sert bir şekilde eleştirmektedir. Wollstonecraft’a göre “Eşini toplumdaki diğer kadınlardan daha aşağı seviyede gören Rousseau, çözümü bütün kadınları onun seviyesine indirmekte bulmaktadır. Rousseau’nun bütün bu düşüncelerinin altında erkekleri kimseye hesap vermeyen mutlak bir otorite olarak görmesi yatmaktadır. Bu durum esasında aklın doğrudan ve koşulsuz olarak sahiplenilmesidir” (Öztürk, 2017). Wollstonecraft’a göre liberalizmin özgürleşmenin temeline koyduğu düşünce, devlet otoritesine karşı koymak ve bireyselleşmedir. Bu düşünceyi erkekler üstüne şekillendiren Wollstonecraft erkeklerin mutlak otoritesine karşı koymaktadır. Bu yüzden liberal feminizmin temel dayanaklarından biridir Marry Wollstonecraft. Sonraki feminizm dalgalarının liberal feminizm üstüne yapılan inceleme ve eleştirilerle geliştiğini göz önünde bulundurursak Wollstonecraft, feminizmin doğuşunun en önemli isimlerindendir.

Geriye dönecek olursak Wollstonecraft’ın, “Bu durum esasında aklın doğrudan ve koşulsuz olarak sahiplenilmesidir” sözü aslında Aydınlanma’nın önemli isimlerinden Immanuel Kant’ın aydınlanma süreci için kullandığı “insanın kendi hatasıyla içine düştüğü aklını kullanmama durumundan kurtulması” ifadesine bir atıftır aynı zamanda. Kadının kamusal alanda erkekle eşit hakka sahip olması, en sonunda akılcığılığı getirecektir. Bu da bir kez daha Marry Wollstonecraft’ın fikirlerini ne kadar sağlam temellere oturttuğunu, dönemine göre bir kadının neredeyse erkeğe atfedilmiş aydınlanmanın, kendisi için de olduğunun farkındalığı ile hareket ettiğini, bireyselliğin ve özgürlüğün bilincinde olduğunu göstermektedir.

Hasan M. BÖRÜBAN

Kaynakça

  • Mary Wollstonecraft (2012). Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi. İş Bankası
  • Kültür Yayınları.
  • Hatice Karakuş Öztürk (2017). Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi Kitabında Rousseau Eleştirisi.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir