Akademisyenler toplumda ayrıcalıklı bir epistemik konuma sahiptirler. Dinlenilmeyi, iddialarına inanılmasını ve tavsiyelerinin ciddiye alınmasını hak ederler. Uzmanlık konularıyla ilgili söylediklerinin, başkalarının aynı konuda söylediklerinden daha doğru olması muhtemeldir. Fakat bu akademisyenlerden bazıları, toplumu doğru olduğunu düşündükleri biçimde şekillendirmek için ayrıcalıklı konumlarını kullanma hakkına, hatta görevlerine sahip olduklarına inanmaktadırlar. Organizasyonlara katılırlar, belirli yasalar, politikalar ve siyasi adaylar için sistematik olarak kampanya yaparlar. Öğrencilerine protesto yürüyüşleri ve oy vermeleri konusunda yardım ederler. Onaylamadıkları şirketler ve ülkelere boykotlar başlatırlar. Oysa bu tür bir aktivizm, akademisyenlerin ayrıcalıklı statüsünü baltalayan, akademik uzmanlığın emrediciliğinin ve akademinin fonksiyonelliğine duyulan saygının kötüye kullanılmasıdır.
Akademisyenlerin uzmanlığı, onların uluslararası göçün işgücü piyasalarına veya iklim değişikliğinin jeo-fizik üzerine etkileri olup olmadığına, dünyanın nasıl işlediğine ilişkin belirli sorunları veya özellikleri araştırmak için yöntemler geliştiren uzman epistemik topluluklara üyeliklerinden gelmektedir. Bu nedenle, akademisyenlerin kesinlikle doğru oldukları konusunda garanti verilmez. Bir konuyu iyi anlamak için uygun bağlantılara sahip olan bu insanlar sadece çok özverilidirler ve henüz çözülmemiş problemleri araştırmaktadırlar. Diğer bir deyişle akademisyenler gerçeğin arkasındaki en mükemmel araştırıcılar değildirler. Sadece herkesten daha iyi yöntemleri mevcuttur ve bu yöntemlerle ortaya çıkardıkları daha iyi cevaplar bulunmaktadır.
Epistemoloji bir şans oyunu olarak düşünülebilir. Küresel ısınmanın gerçek olup olmadığına ilişkin olarak 10.000 dolarlık parayla bahis yaptığınızı düşünün. Çalışmaları IPCC raporlarında toplanan binlerce uzman bilim insanının ezici konsensüsüyle mi bahse girer siniz? Yoksa Exon tarafından kiralanan bazı danışmanların Fox News’te bu yılki kâr fırtınasını konuşması gibi bir sonraki en iyi alternatife mi yönelirsiniz. Akademik uzmanların ilk etapta güvenimizi hak etmelerinin nedeni budur. Akademik aktivistler bu güveni hak etmez. Çünkü Onlar gerçek akademik uzmanların hak ettiği güvenirliliği sömürmeye devam ederken gerçek uzmanlığın doğruluğunu kullanırlar.
- Problemin ilki, bu akademik aktivistlerin esas rolleri olan güvenilir danışmanlar olma görevlerini aşmış olmalarıdır. Akademik uzmanlar bize rahatsız edici (iklim değişikliği gibi) ama önemli gerçekleri söyleme konusunda özel bir epistemik yetkiye sahiptir. Bunlar, belli politik çözümleri destekleyecek kadar genişleyebilen değerli bir bilgilendirme servisi olmakla beraber, herhangi bir özel tavsiye parçasının değerini belirleyen bir bütünü de temsil eder. Fakat fikirlerinin toplumu yönetmesi gerektiğine inanan akademisyenler yüzünden demokrasideki iş bölümü yanlış anlaşılmaktadır. Kompleks araştırmalara uygun, eğitimli ve kaynaklara sahip uzmanlara, genellikle sezgisel olmayan sorunları açıklaması için ihtiyacımız vardır. Bu uzmanlara, gerçeklerle ne yapmamız gerektiğine karar vermemiz için ihtiyaç duymuyoruz. Bu bir tartışmadır ve hepimizin parçası olabileceği bir karardır. Bir demokraside bu türlü insanların sorumluluk taşıdığı doğru değildir.
Akademisyenler, toplumun daha geniş kesimini
bilgilendirmek yerine onlara liderlik etmeye giriştiklerinde sadece
demokrasinin kalbindeki değerli eşitlik idealiyle çelişmezler, siyaseti de
tekrar akademiye getirmiş olurlar. Kitleler veya güçlüler için rahatsız edici olsa bile insanların özgür olabildiği yerde doğruyu takip etmesi için politikacılardan bağımsız bir alan oluşturmak zordur ve devamlı bir mücadeleyi gerektirmektedir. Aktivistler siyasi meselelere anti-demokratik bir şekilde müdahale ettiklerinde tehlikede görünen tarafsız gerçeğin bütün planını ortaya koyarlar.
Onlar için akademi, demokratik müzakerelere hizmet eden bağımsız bir gerçeklik makinesi olmaktan ziyade, fikirleri için insanların dikkatini çekmek isteyen politikacıların bir uzantısından başka bir şey değildir.
Şimdi akademisyenler kibarca sezgisel veya tartışmalı bir iddiada bulundukları zaman, buna inanmak istemeyen kimse onun epistemik otoritesini kabul etmeyi kolayca reddedecektir. Bu iddialar, kanıtların objektif değerlendirilmesinden ziyade araştırmacıların politik-ahlaki ideolojisine bağlanacaktır. Yani, en iyisi saçma, en kötüsü de propagandadır.
- İkinci sorun, aktivist akademisyenlerin yaptıklarını yanlış tanıtmasıdır. Gerçeği bulmak sıkıntılı olsa da akademisyenler, kanıtlar her nereye götürüyorsa oraya gitmeyi taahhüt etmelidirler. Gerçeğin yanında yer alan bu taahhüt, toplumu “bilgilendirmek” isteyen özel çıkarların ve siyasi partizanların aksine akademik uzmanlığı güvenilir kılan şeydir. Ancak aktivist’te bu taahhüt olmaz. O yolculuğunu bitirmiştir ve son varış noktasına ulaşmıştır. Konuyla ilgili olarak bilinmeye değer tüm gerçeği keşfettiğine ve bunun yerine yeni bir politik uygulama projesi başlattığına inanmaktadır.
Bu taahhüdün yüksek bir hakikat için daha rahatsız edici sonuçlarından biri de sıradan gerçekler içinde ayıplı bir lisans gibi görünmesidir. Aktivist örgütler, seçtikleri sebep hakkında, bazen akademik formlar üzerine modellenmiş uzun araştırma raporları da dâhil olmak üzere birçok gerçek gibi görünen bilgi üretir. Ancak form
aldatıcıdır. Bunlar soruşturma değil, dikkat arama işleridir. Onlar
Harry Frankfurt’un saçmalık olarak adlandırdığı şey’dir.
Kişisel bir anekdot ekleyeyim. Aktivist olduğu ortaya çıkan bir akademik konferansa ara sıra katılırdım. İlginç bir deneyimdi. Normal bir akademik konferansta, insanlar fikirleri ve argümanlarıyla ilgili bir problemi belirttiğinde genellikle minnettar olurlar. Fakat burada bir sorun dile getirildiğinde aktivist akademisyenler şaşkınlıkla tepki veriyor ve “ama sen bizim tarafımızda değil misin?” diyorlardı. Onlar için konferans politik bir egzersizdir; hareketin birliğini, örgütsel yapısını ve
motivasyonunu canlandırmak için düzenlenmektedir.
- Üçüncü problem ise akademik aktivistlerin bildiklerini sık sık yanlış temsil etmeleridir. Eğitim aldıkları ve değerli bir destekçisi oldukları epistemik toplulukların odağının dışında yatan konular hakkında bazı şeyler iddia ederler. Örneğin, küresel ısınmaya ağırlık veren fizikçi veya Brexit ekonomisini tartışan mikroekonomi profesörleri gibi. Gerçekten ne bildikleri ile neyin doğru olduğu konusunda hissettikleri şeylerle ilgili bir karışıklık yaşamaktadırlar. Onlar oldukça samimi olabilirler ama samimiyet ucuzdur. Bu ise alınması zor olan bir bilgeliktir.
Bu karışıklık, akademik aktivistlerin bir uzman olması gereken konulara bile uzanmaktadır. Aktivizmin akademik dürüstlük üzerinde zararlı bir etkisi vardır çünkü normal iş düzeni onun üstünde durur. Aktivist doğru bir sonuçla başlar fakat daha sonra haklı çıkmak için eleştiriyi ve karşı delili ret edecek mazereti bulana kadar arka planda çalışır. Bunun gibi nedenler on yıllardır yanlış fikirlerin bilgi olarak maskelenmesine izin vermektedir.
“Filozoflar dünyayı sadece çeşitli şekillerde yorumladılar; ancak, asıl amaç onu değiştirmektir.”
Marksizm eylem, bu sürecin klasik bir örneğini sunar. Marks, 1848’de kendisinin biçimlendirdiği kapitalizm hakkındaki sonucundan sonra yaşamının geri kalanını bunun hakkındaki argümanı bir araya
getirmek için harcamıştır. Tipik bir aktivistte olduğu gibi zamanının
çoğunu kendi gerçeğini tamamen paylaşmayan diğer sosyalistleri eleştirmek ve kavga etmekle harcadı. Entelektüel yetenekleri ve muazzam politik ekonomi bilgisi onu kanıtları daha fazla açık hale getirmeye yetmedi. Örneğin on yıllardan sonra onların yaşan ve çalışma şartları geliştiğinde bile o, işçi sınıfının yükselen ezilme gerçeği üzerinde ısrar etti.
Akademik aktivizm haklı çıkarılabilir mi? Kısaca üç olayı ele alıyorum; akademik-vatandaşların hakları; ideolojinin yaygınlığı; küresel ısınma gibi acil durumlar.
Akademisyenler, sadece dünyanın bazı yönlerini anlamaya çalışmakla meşgul olan epistemik toplulukların üyeleri değildir. Onlar ayrıca, herhangi bir vatandaşın görüş ve konuşma özgürlüğüne sahip tüm hakları olan vatandaşlardır. Örneğin Noam Chomsky, hem küresel adalet konusunda bir aktivist, hem de dil bilim alanına önemli katkılarda bulunan bir araştırmacıdır. Chomsky, aktivizmi akademik otoritesinden tam olarak ayrı tuttuğu için akademik vatandaşa iyi bir örnek olabilir: Amerika’nın diğer ülkelere ne kadar zulmettiğini anlattığı için Chomsky’i dinleyen hiç kimse onun dil bilim profesörü olduğu için ona inanılmaması gerektiğini düşünmüyor.
Diğer bir deyişle, akademisyenler, akademik uzmanlıklarını, mantıkları ve taraftarları ile karıştırmamaya özen gösterdikleri sürece doğrudan siyasi faaliyetlerde bulunmaları sorunlu gözükmemektedir. Eğer üniversiteler akademik ve kişisel roller arasında daha net bir ayrım uygularsa, bu çok yardımcı olacaktır. Örneğin, aktivist akademisyenlerin mesleği dışındaki zamanlarında aktif olmalarını ve bu esnada
üniversitedeki konumlarını söylememeleri zorunlu kılınabilir.
Aktivizmin kötü ününe sahip akademik alt disiplinlerin çoğu (toplumsal cinsiyet çalışmaları, Afrika çalışmaları veya Marksist ekonomi gibi), daha yaygın akademik alanların örtük bir politik-ahlaki ideolojinin egemen olduğu algısına tepki olarak kurulmuştur (androcentrism, Avrupa
merkezcilik, kapitalizm gibi). Bu tür şikâyetler temelsiz değildir. Yine de bu, yeni bir epistemik topluluk kurmak için yanlış bir motivasyondur çünkü ilkinden itibaren politik bir hareket olarak kurulur ve asla bu kimlikten kaçamaz. Asıl alanda iyi bir çalışma yapmaya çalışmak,
önemli olduğunu düşündüğünüz şeylerin uygunluğunu gösteren (Darwin modeli) yeni inananlardan oluşan bir topluluk (Akıllı Tasarım modeli) bulmaktan kesinlikle daha iyidir.
Aktivist akademisyenler, toplumu değiştirmek için acil bir ahlaki göreve sahip olduklarına ve bunun topluma konuyla ilgili nesnel gerçekleri sağlamaktan daha fazlasını gerekli olduğuna inanmaktadırlar. Onlar, dava açmak; protestolara katılmak için öğrencilerini görevlendirmek gibi uygulamalarla düşüncelerini kampüslerde uygulama ihtiyacı hissetmektedirler.
Ayrıcalıklı sosyal konumlarını, akademik uzmanlar olarak “bu kötülükten
kurtulma mücadelesinde” değerli bir kaynak olarak görmektedirler.
Çoğunlukla savunduğum gibi bu iyilikten çok, zarar vermektedir. Ancak, uygunsuz bir hakikatin ele alınması için uygunsuz bir politikaya gerekli olup olmadığını tartışmak gerekebilir. Aldığımız riski gerçekten anlayan iklim bilimcileri, ne yapılması gerektiğine dair görüşleri zorlamak konusunda politik bir aktivizmle meşgul olma görevine sahip midir? Büyük durgunluk döneminde, hükumetlerin yoksulluk karşıtı tasarruf politikalarına karşı, ekonomistlerin bunu protesto etmek gibi bir hakkı olur mu? Hemen hemen herkes uzun süreli kitlesel işsizlik
ve aşırı ısınmanın çok kötü olduğu konusunda hemfikirdir. Bu sorunu dile
getirmek için politikaya müdahale etmek ve kişinin ne yapması gerektiği
konusundaki uzman önerisi yapmak, diğer biçimlerdeki aktivizmin yapmak istediği gibi başkalarına kendi görüşlerine empoze etmek değildir.
Doğruluk makineleri uzmanlarının üyeleri olarak akademisyenler, dünyanın en azından bir kısmının gerçekte nasıl çalıştığına dair ayrıcalıklı bir görüşe sahipler ve bu yüksek epistemik otorite,
açıklamalar yapabilmek için bir ayrıcalıktır. Fakat bu aynı zamanda, kamuoyu incelemelerine yönelik detaylı açıklama yapmayı zorlaştırmaktadır. Akademik aktivistler, objektif olgusal araştırmaların sonuçlarıymış gibi fikirlerine maske üretmek için kişisel ahlaki inançları ile özel statülerini illegal bir biçimde birleştirerek avantaj elde ederler. Ne yazık ki ilk başta çekici olan bu davranış biçimi akademinin yüksek epistemik otoritesini hızla çökertmektedir. Eğer akademisyenler politikaya katılmak isterse, bu onların doğrusudur. Fakat kendi taraftarları ve sahip olduğu mantık içinde akademik araştırmacı rolleri ve kendi kişisel fikirlerini tanıtmak arasında açık bir ayrım yapmak zorundadırlar. Aksi takdirde akademi, uygun gerçekleri günden güne
politik bir biçimde yayan milyonerler tarafından desteklenen düşünce
kuruluşları gibi politize olacak ve inandırıcılığını kaybedecektir.
Çeviri: Abdulkadir Büyükbingöl
Kaynak: Thomas R. Wells, 3quarksdaily.com, Aralık 2018.