Günümüz Türkiye’sinde öldürülen bütün kadınlar işte tam da bu öğretiler ışığında yetiştirilen erkekler tarafından “koyun” olarak görüldükleri için öldürülüyor. Kadın, ondan istenilen verim alınmadığında ataerkil sisteme kurban edilen koyun gibidir. Değişim uğrunda çabalandığın da gerçekleşir. Bazen yoğurt ekşi de yenir ya da peyniri tuzlu sevenler de vardır.
Pınar DERELİ yazdı.
Türk kadınının, toplum içerisindeki yerine değinmek istiyorum bu yazımda. Atıf Yılmaz’ın 1986 yapımı Aaahh Belinda filmini işaret ederek ataerkil topluma sahip Türkiye’de kadının var olma mücadelesine göz atacağım.
İslamiyet dininde Hz. Muhammed’in vefatı sonrası, zaten Kur’an-ı Kerim’de bir erkeğin yarısı değerinde olan, kadın için toplum içerisinde bir birey olarak var olmak neredeyse imkansız hale geliyor. Cahiliye dönemi olarak adlandırılan bu devirde bir deveden daha değersiz olan “kadın” için feminizmin şu an geldiği nokta, dünyaya gelen ilk kadından bu yana çekilen acıyı ancak bir nebze hafifletir.
Kur’an, bir bütün olarak erkeği kadından üstün görür (1). Bir kadın olmadan hayatını devam ettirmesi çok zor olan erkeğe karşı hiçbir söz hakkı olmayan kadının, evlilik adı altında verdiği tüm emekler hiçe sayılıyor. Birtakım hadisler ve sureler ile kadının varlığı yok edilerek eskinin kölesi, şimdinin ise robotu haline getiriliyor kadın.
Hadislere Göre İdeal Müslüman-Kadın Tipi
İslamiyet’te kadın denildiğinde İdeal Müslüman- kadın tipi hadislerden yola çıkılarak işleniyor. İki kadın tanığın bir erkek tanığa eş olması, kadının miras hukukunda da yine aynı şekilde iki erkeğe eş tutulması, bir kadının üstünde en büyük hakka sahip olan kişinin kocasının olması, bir erkeğin 4 eşinin olabilmesi, kocasını her zaman hoş tutmasının bir zorunluluk, hoş tutmadığı taktirde cehennemlik bir günahkâr olması gibi birtakım toplumsal bilgileri hadisler aracılığıyla öğrenebiliyoruz. Bu noktada hadislerin doğruluğunda emin olmak gerekiyor.
İmamı Gazali, kadınlara tonlarca hakareti ettikten ve “koca” ya karşı yapılan her bir hata da kadınları bin bir türlü hayvana benzettikten sonra bir kısmının “koyun” tabiatlı olduğunu ifade etmiştir. Koyuna benzetmiş olduğu kadınları kocalarına itaat ediyor oluşlarından bu hayvana benzetmeyi uygun görmüş.
Bence burada altının çizilmesi gereken kısmın koyunun rahatça kellesinin alınıyor ya da kellesini bir gün almak maksadıyla tutuluyor olmasıdır. Koyunun sütünden peynir ve yoğurt gibi faydalar sağlanıyor, kesilip eti yenilebiliyor oluşu istenilen kadını tasvir eder nitelikte. İmamı Gazali’yi tebrik etmek gerek körlüğünden ötürü.
Aaahh Belinda filminde kadının benliğini yitirip bir birey olarak “koyun” haline nasıl dönüştürüldüğü anlatılıyor. Toplum içerisinde kadından sağlanan yararın nasıl normalize edildiğini ve başka türlüsünün anormal olduğunu birçok kez hissettiren bu filmde kadının toplumdaki yeri trajikomik bir şekilde eleştiriliyor. Atıf Yılmaz, kadının toplum içinde bulunduğu sıkışmışlığa tam yerinde göndermeler yaparak ataerkil toplumun beklediği kadın profilini ve bir birey olarak var olmaya çalışan kadının içkin çatışmasını çok iyi anlatıyor filmde.
Kadın: Tipik Bir Teknik Sosyal Sorun
Film’de Serap ve Naciye olarak iki farklı karakterde gördüğümüz Müjde Ar, bir reklam filmi için Serap olarak gittiği stüdyo da Naciye karakterine bürünüyor. Toplumsal kadın rollerinin apaçık görüldüğü Naciye karakterindeki kadına içinde bulunduğu sıkışmışlık durumu için gittiği hastanede doktor, “tipik bir teknik sosyal sorun” teşhisini koyuyor.
Kimseye aslında Serap olduğuna inandıramayan Naciye, bir süreden sonra hayatını gündüzleri çalışıp akşamları kocasını ve çocuklarını mutlu etmeye adarken buluyor kendini. Bir kadın için sosyalleşmenin bir hafta sonu pikniğe gitmek olduğu filmde kadının aile içindeki görevleri ile sınırlandırılan yaşantısına nasıl mahkûm edildiği gösteriliyor. Kendisini tımarhanede olduğunu ifade ediyor Naciye çünkü kendisi benliğini henüz bulamadan ona topluma tarafından “roller” veriliyor.
Kadına toplumdaki rolüne ayak uydurmadığı takdirde şiddet uygulanmanın bir sakıncası olmadığını ifade eden diyaloglara da bu film de rastlıyoruz. Ona verilen bütün rolleri yerine getirmesi gereken Naciye’nin kendine ait bir oda (yaşam) kurmaya çalışması onun hasta olduğu damgasını yemesine sebep oluyor. Türkiye’de kadınların ataerkil toplumda ikili bir yaşam sürdürdüğünü gözler önüne seren Aaahh Belinda filminde Serap’ın nasıl “koyun” olması beklenilen Naciye rolüne toplum tarafından atandığı görülüyor.
Bir koyun olarak kadını 3 gruba ayırmayı bu nokta yerinde buluyorum.
Bir süt olarak kadın, kendisini adadığı aile yaşantısında her şeye rağmen erkeğin (babanın ya da kocanın) altındadır çünkü erkek kadını sahibidir. Bir süt olarak kadın emeğinin karşılığını alamaz. Hatta erkeğe bazen bir koyun yetmez daha fazla süte ihtiyaç duyar ve 4 tane koyun alabilir. Bir peynir olarak kadın bazen çok tuzludur, karşı gelmek, göz devirmek hatta belki ne haddine düşünme eylemini gerçekleştirme cesaretini göstermek onu koyunluktan çıkarır yılan ya da tilki yapar. Kadının bunlara hakkı yoktur onun yerine karar verecek kişi oradadır: kocası. Bir yoğurt olarak kadın, bazen ekşir. Kocasının isteklerine karşı gelir onu memnun etmez. Kocasını memnun etmediği zaman gideceği yer bellidir: cehennem.
“Kadın, erkeğin sahip olduğu bir haktır.”
İşte tam bu nokta da İslamiyet’teki kadını, hadisler doğrultusunda hoca ve alimler tarafından anlatılmış öğretisine karşı çıkan bir kadını gözümüz de canlandırabiliriz. Bu durum da kadın günahkardır, erkeğin sahip olduğu haklara sahip değildir. Kadın, erkeğin sahip olduğu bir “haktır.” Günümüz Türkiye’sinde öldürülen bütün kadınlar işte tam da bu öğretiler ışığında yetiştirilen erkekler tarafından “koyun” olarak görüldükleri için öldürülüyor. Yoğurtları ekşidiği, peynirleri tuzlu olduğu ve erkeklerin daha fazlasına hakkı olduğu için…
Kadın, ondan istenilen verim alınmadığında ataerkil sisteme kurban edilen koyun gibidir.
Değişim uğrunda çabalandığın da gerçekleşir. Bazen yoğurt ekşi de yenir ya da peyniri tuzlu sevenler de vardır.
Pınar Dereli
Kaynakça
- Altındal, A. (1985). Türkiye’de Kadın. İstanbul: Süreç Yayıncılık