Çok tartışılan filozof Slavoj Žižek, kötü bir baba olmakla ilgili düşüncelerini, daha da agresif oluşunu, yazmanın hayatını nasıl kurtardığını anlatıyor.
Aslında hepimiz bencil, kötü ve iğrenciz. Mesela işkenceyi düşünün. Ben gerçekçi bir insanım, eğer kızım olsa ve biri onu kaçırsa kaçıranın bir arkadaşını bulurum, ona işkence etmem de diyemem.
Zamanla daha da saldırgan oldum. Bazıları benim sağ kanata daha yakın olduğumu söylüyor ki bu kesinlikle doğru değil. Mülteci sorununa bakarsak koruyucu moddan çıkmalıyız: “Onlar sıcakkanlı insanlar” derken mesela. Hayır, tıpkı bizim aramızda olduğu gibi onların arasında da katiller var. Liberal sol, mülteciler hakkında kötü bir şey yazmayı yasak etmiş durumda ki bu da göçmenlere karşı sağın tekelleşmesiyle sonuçlanıyor.
Ben iyi bir baba değilim. İtibarımı korumaya çalışmakta otomatik olarak direndiğim saçma bir şey var. Oğlum, kendini otoritemi baltalamakla özdeşleştirmiş durumda. Kendisi 14 yaşındayken, ona çok kızıp Slovakça çok ağır bir küfrettim: “Köpeğin anneni b… izin ver.” Bana dönüp cevap verdi: “Bu 15 yıl önce yaşandı, zaten ben de öyle doğdum.”
Arkadaşlarım bana Fidel diyor. Politika yüzünden değil, çok fazla konuştuğum için. Bir kere Küba’yı ziyaret etmiştim. Televizyonda Fidel Castro bir görüşmeye girerken gösteriliyor ve “Yoldaşlarım, beş dakikalık bir değerlendirme yapacağım.” diyordu. Yatmaya gittim ve beş saat sonra uyandığımda hala konuşuyordu.
Politik olarak düzgün olan böbürlenmeden nefret ederim. Siyahi arkadaşlarla birlikteyken, politik olarak düzgün beyaz arkadaşların tersine, gerçek bir bağ kurarım. Nasıl mı? Açık saçık öyküler ve şakalarla. Yabancı bir ülkeyi ziyaret ettiğinizde ilginç yemekler ve müziklerle alakalı oyunlar oynarsınız ama nasıl gerçekten arkadaş canlısı olabilirsiniz? Biraz müstehcen konuşarak.
Tek gecelik ilişkiyi beceremem. Benim şehrim Ljubljana’da, hangi kadınlarla yattığımı kesin olarak söyleyebilirsiniz çünkü onlarla evlendim.
IŞİD’i sevdiğimi söylemek korkunç bir şey olurdu. Fakat postmodern, akışkan kimliğiyle organizasyonuna bakın. İslam’ın temelde özgürleştirici bir eğilimi var; muhteşem bir Müslüman felsefe tarihçisi Aquinas’ın, İbn-i Sina gibi islami şairlerin etkisinde kalarak Aristoteles’i yanlış yorumladığını söylüyor ki bu kişi modernite, eşcinsel hakları gibi kavramların önünü açıyor.
Ailem beni sıkmazdı ama patronluk yaparlardı. Onları sevmedim. İkisi de gece vakti hastanede öldü ve bunu ertesi gün bilgisayarımın başında çalışırken öğrendim. Şöyle dedim: “Elden gelen her şey yapıldı mı? Tamam, teşekkürler” ve çalışmaya devam ettim. Tamamen soğuktum, bir yerde bir hata vardı. Tabii böyle olduğu için kendimi kutlamıyorum.
Hollywood her şeyi biliyor. Açlık Oyunları ya da Elysium: Yeni Cennet gibi distopyalara karşı takıntılıyım. Bence gerçekten bunlar muhtemel geleceklerimizden biri. Günümüzde gençler büyük bir felakete karşı hazırlıklı olmalılar ama sağlam düşüncelere, yerel günlük uğraşılara açık olmalı ve ahlakçılığa kaçmamalı.
Yazmak hayatımı kurtardı. Yıllar önce bazı aşk problemlerim yüzünden birkaç hafta intihar modunda takıldım. Sonra kendime şöyle dedim: “İntihar edebilirim ama bitirmem gereken bir yazı var. Önce onu bitireyim, sonra kendimi öldürürüm.” Sonra başka bir yazı sonra başka bir tane. Ve işte hala buradayım.
Kaynak: theguardian.com/lifeandstyle
Çeviren: Elif Akçay