“Hadi, kahve kokusunu tarif edelim. Bunu neden yapamayız? Kelimelerden yoksun muyuz? Kelimeler neden eksiktir? – Böyle bir tanımlamanın mümkün olması gerektiğini nasıl düşünürsünüz? Böyle bir tanımlamanın eksikliğini hiç hissettiniz mi? Kokuyu tarif etmeye çalışıp başarısız mı oldunuz?”
Ludwig Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar
Üniversitede aldığım en iyi ders, filozof Ludwig Wittgenstein semineriydi. O ana kadar ezoterik ve hermetik olarak kullanılan dil felsefesinden uzak durmuştum. Fikrini değiştiren kişi, Oxford ’tan gelen inanılmaz derecede mütevazı ve cana yakın biri olan David Pears oldu. Wittgenstein ‘ın felsefesi, bilgisayar bilimi, yapay zekâ ve bilişsel bilim hakkındaki kişisel düşüncelerimin büyük bir bölümünü büyük oranda Pears ’ın izahları sayesinde etkilemişti. Diğer bilim insanları, dilin ve düşüncenin evrensel ve mantıksal bir forma indirgenebileceğini düşünürken Wittgenstein, konuyu pratik sorular bağlamına aktardı ve üzerinde çalıştıktan 40 yıl sonraki, 1970’li yıllarda tartışılan yapay zekâyla ilgili son derece zor soruları gündeme getirdi. 1889-1951 yılları arasında yaşayan Wittgenstein, aşağıdaki gibi birçok aforizmasıyla ünlü bir filozoftur:
- “Dilin sınırları, dünyamın sınırlarıdır”.
- “Üzerinde konuşulamayan şey hakkında susulmalıdır”.
- “İnsan vücudu insan ruhunun en güzel resmidir.”
Tüm bunlar kulağa hoş gelmekle birlikte Wittgenstein’ın bütün felsefesi bağlamı dışında umutsuz bir gizem içerir. Wittgenstein’ın yazıları, genel olarak iki döneme ayrılır ve ikinci dönemde Wittgenstein ilk dönemde savunduğu temel kavramları neredeyse tümüyle reddeder. Pears ilk dersine şöyle başlamıştı: “Bazı filozoflar uçar, bazılarıysa emekleme çabası içindedir.” Wittgenstein uçtu, sonra yeryüzüne düştü ve bundan sonra emekledi.
(Neredeyse kimse Wittgenstein’a dair hiçbir konuda uzlaşamayacağı için ben size bazı şeyleri Pears ’ın esprileriyle sunacağım. Ancak söylemem gerekir ki muhtemelen yine de her cümlede aynı fikirde olmayacak bir filozof bulacaksınız.)
Wittgenstein’ın ilk döneminde, 1921’de tamamladığı “Tractatus Logica-Philosophicus”, Bertrand Russell ‘ın felsefi mantığa dair çalışmalarını yoğun biçimde etkiledi ve daha sonra bilgisayar bilimi, yapay zekâ ve dil bilimini etkileyecek olan zamanın mantıksal pozitivist hareketi üzerinde büyük bir etki yarattı. Tractatus, dil ile dünya arasındaki ilişkiyi ortaya koymak için iddialı ve görünüşte kesin bir girişim yapmıştı. Bu, Russell’ın çalışmalarının yanı sıra mantıkçılar üzerinde muazzam derecede etkili oldu. Ne var ki Wittgenstein daha sonra kendi merkezi temellerinden birini reddederek buna bir son verdi: Dilbilimsel deyimlerimiz, doğru veya yanlış durumları göstermekte ve biçimsel mantık bu ifadelerin yapımını düzenleyen temeli sağlamaktadır. Dil ve dünya, aynı zamanda gerçeklik biçimi olan mantıksal formu paylaşmaktadır. Dili, biçimsel mantık olarak sistematik düzene sokma (algılama) girişimi birçok bilgisayar bilimcisi ve bilişsel bilim adamı için onlarca yıldır sadık bir bildirim hâline geldi ve bu Noam Chomsky’nin dil biliminde de temel bir etkiye sahip oldu.
Ancak Wittgeinstein, felsefeden uzak bir 10 yıl geçirdiği dönemde öğretmenlik yaptı ve kız kardeşi için tasarladığı sade bir ev inşa etti. O sırada Wittgenstein fikrini değiştirmeye başladı: Dil, gerçekliğe mantıkla bağlı, sabit ve ebedi bir ilişkiye sahip değildi. Gerçekliğe tekabül eden bir ifadenin hakikati “ölçme” süreci, ne nesnel ne de açık bir şekilde tasvir edilmemiştir. Wittgenstein, “Söylediğimiz şeyin anlamı, onu dile getirdiğimiz bağlamdan soyutlanamaz. Kullandığımız kavramları kesin biçimde sınırlandıramayız. Bu, onların gerçek tanımlarını bilmediğimiz için değil, onların gerçek bir tanımı olmadığı içindir.” ifadelerini bu yüzden kullanmıştı.
Buna karşın konuşma eylemi bir dizi sosyal uygulamalara dayanır. Kelimelerin göreceli anlamlara sahip olduğu fikri yeni değildi ancak Wittgenstein, hem sözcüklerin kullanımdaki anlamların tartışmalı dilbilimsel anlayışına hem de göreceli veya göreceli olmayan kelimelerin anlamlarının, içinde bulundukları yaşam pratiklerinden ayrı olarak belirlenemeyeceği fikrine öncülük etti. Dil; sözdizimi ve anlambilim soyutlamalarından ziyade, kullanmanın başlangıç noktasından incelenmelidir. Wittgenstein’ın belirttiği gibi:
“Bir dilde konuşmak, bir etkinliğin parçası olmak veya bir yaşam biçimidir.”
Ne yazık ki bu durum, dil üzerine yapılan çalışmaları oldukça zorlaştırıyor. Çünkü kelimelerin anlamlarını incelemek artık sadece sözlük tanımını değil, bağlı oldukları durum ve uygulamaların tüm “dil-oyunlarını” da analiz etmeyi gerektirir.
Wittgenstein, bir kelimeyi gündelik hayatta kullandığımızda ne yaptığımızı açıklamak için “bir kuralı izlemek” fikrini ortaya attı ancak “bir kuralı takip etmek” oldukça zordur. Pears’ın buna yorumu şöyledir:
Bir kuralı izlemek, bir davada bir kanunu uygulayan hâkime benzer. Verdiği kararın geçerliliği, o kuralın nasıl uygulandığına dair geçmişte verilmiş örneklere bağlıdır ve aynı zamanda bu kuralın gelecekte nasıl kullanılabileceğine dair yeni bir emsal oluşturur. Wittgenstein’ın çoğu öğrencisi buna katılmıyordu fakat onların çoğu zaten birçok şey üzerinde anlaşmazlardı.
Soruşturmalar adlı eserini daha iyi anlamak için, Pears’ın yorumu ne anlama geliyor, bir bakalım. Bunun anlamı, bir kelime, sabit bir tanımı ya da referansı olan bir şey değildir; kendi tarihini zamanın içinde taşıyan, yeni nüansları toplayıp dil ve yaşamdaki eski pratikleri atan ve sürekli gelişen bir varlıktır. Bu, bir açıdan önemlidir çünkü sözlüklerin, “kelimenin tam anlamıyla” kalıbının “kelimenin tam anlamıyla olmadığı” anlamına geldiğini isteksizce görebilirsiniz. Ve istemesem de kabul etmeliyim ki, “soruyu dile getirmek” doğal hayatımın geri kalan kısmı için “soruyu gündeme getirmek” anlamına gelecektir ki bunun için petitio principi’yi (soruyu dile getirmek) söylemem yeterli olacaktır. Ancak özellikle daha soyut oldukları için bu etkiler isimler üzerinde daha zahmetlidir. Örneğin “köpek” sözcüğünün kullanımı zaman içinde az da olsa tutarlı kalmıştır. Fakat “sevgi”, “ağırlık” ya da “Rusya’ kelimelerini her türlü tam ve kesin anlamıyla tanımlamaya çalışırsanız bunu yapamazsınız. Yine de biz bu kelimeleri her gün büyük bir itimatla kullanırız. Pears’ın dediği gibi:
“Açıklayıcı bir kelime kullandığımızda çalışmamız gereken sabit çizgiler fikri sadece bir fantezidir.”
Alın size bir örnek: “burada” ve “orada” kelimelerinin Fransızca karşılıkları sırasıyla “ici” ve” là” dır. Ancak bir kalemi işaret edip “kalem burada” dersem, Fransızca karşılığı “Le stylo est ici” değil, “Le stylo est là” olacaktır. İngilizcede “burada” ya da “orada” kelimeleri birlikte kullanılabilirken Fransızcada “là” daima spesifik bir alana ya da pozisyona işaret eder. Bu kural o kadar belirsizdir ki ben Fransızca derslerinde bunu bir türlü öğrenemedim. Fakat açıkçası ana dili Fransızca olanlar bunu asla farklı şekillerde kullanmadıkları için doğal olarak karıştırmazlar. Öbür türlü de aynı derecede kolay olabilirdi ama değil. Bu durum keyfi olarak nitelendirilemezse de dil, zihin ile dünya arasındaki etkileşimi öyle bir şekilde ortaya koyar ki Fransızca konuşanlar bazı pratikleri “doğru veya yanlış” olarak İngilizce konuşanlardan daha farklı bir şekilde tanırlar. Bu durum çeviri yapmak amacıyla bilgisayar programlarını kullananlar için önemsiz görülebilir. “Haritayı işaret ettim ve ‘o burada’ dedim.” Fransızcada bu bir kâbus olurdu. (Ancak eğer bir çevirmenseniz, bu harika bir haberdir.)
Wittgenstein’ın daha sonraki çalışması, bu tür uygulamaların ve olası kullanım yollarının anlık olarak incelenmesini içerir. (Hayatın her gününde, matematiğe ve özellikle duygularımıza, düşüncelerimize ve hislerimize(bunlar her şey olabilir) atıfta bulunma söz konusu olduğunda).
Bazen Wittgenstein’ın tamamlanmış çalışmalar içerisinde birleştirmediği sayısız soruşturma sayfası (Akla en çok tamamlanmamış felsefe araştırmaları gelebilir) fazla karmaşık görünebilir. Wittgenstein ’ın sonraki çalışmaları, genellikle Wittgenstein’ın bir pozisyon için mi yoksa karşı bir pozisyondan mı bahsettiğinden sık sık emin olmadığınız iki (veya belki de üç) ses arasında yakın-aforozmik önermeler, kafa karıştırıcı diyaloglar ve gnomik fragmanlar biçiminde gelir.
Wittgenstein, acı çeken biriyle acı çekiyormuş gibi davranan biri arasındaki farkları ortaya koyarken “Acı duyusu bir şey değildir ama hiçbir şey de değildir!” dediğinde hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Aslında sonuç sadece şudur: Dile getirilemez olan hakkındaki bir şey kadar hiçbir şey işe yaramaz. Bu yüce bir düşüncedir fakat yaklaşımın şeffaf olduğunu söylemek gerekir.
Filozof Jerry Fodor, Wittgenstein ‘ı; Michael Frayn ‘in parodileri içindeki en iyi parodi olan “Wittgenstein on Fog-like Sensations” parodisini ayrıntılı bir yazıyla parodize eder: “Bu sis içerisinde bir şey göremiyorum. Hangisi?”
Peki, dil bir bataklık mıdır? Hayır, değildir.
Farklılıklarla ilgili blöf yapan yapısökümcü salon hilelerinin aksine, zamanla değişen ve günlük olarak esnek anlamlarda kullanılsalar bile çiğnenemeyecek kurallar ve hatalı olan net konuşma biçimleri vardır. Sadece bu sınırları açıkça tanımlamak oldukça zordur çünkü dil örgütlü hiyerarşik kurallarla değil, iki değerli uygulamalarla inşa edilmiştir. Bazı şeyler, pratik kesinlikle tespit edilebilir, sadece izolasyonda ve bağlamdan bağımsız olarak değil.
Yapay zekâ, bu dersi öğrenme konusunda oldukça yavaştı. 1970’li yıllara gelindiğinde hala, bilgisayarların doğal dili, biçimsel mantığı anlayabildikleri şekilde(yani doğru ya da yanlış önermeler olarak yorumlayarak) az ya da çok özümleyebilecekleri varsayılıyordu. Bu yöndeki çabalar genel anlamda son derece başarısız oldu.
Google, Semantik Web ve Wittgenstein
Ve bu zorluklar tam olarak Google ’ın başarılı olduğu yerlerdir. (Sözcüklerin veya cümlelerin anlamını anlamaya çalışmadan anlambilimi (semantiği) mümkün olduğunca görmezden gelmek.). Google bir kelimenin popülerliğini sayabilir, kelimelerin başkalarıyla birlikte ortaya çıktığı durumları görebilir, insanların hangi kelimeleri sık kullandığını anlayabilir. (Bir kelimenin nerede ve nasıl kullanılması gerektiği belirlenmediği sürece sorun yoktur.). Belli formdaki soruların sorulması gibi sınırlı durumlarda bilgisayarlar sizin neyi kastettiğinizi anlayabilir ama ondan sonra bile bazı şeyler çok sınırlıdır. Google “Bir dolar kaç liradır?” sorusunu cevaplayabilir ancak hâlâ “Obama başkan olalı kaç yıl oldu?” sorusuna cevap veremez. Google, “Obama”, “yıl” ve “başkan” kelimelerini toplayarak, 2012 yeniden seçimi ile ilgili bazı verileri döndürür ama bu benim sorumun anlaşıldığı kadarını ifade eder. Wittgenstein’ın özetlediği gibi, “Bir cümleyi anlamak, bir dili anlamaktır.”
Wittgenstein’ın İnternet Söylemini Açıklama Gücü
Wittgenstein’ın felsefesi bugün internet söyleminin yıkıcı durumunu da açıklamaktadır. Çevrimiçi iletişime geçiş, metinsel etkileşimler bunlara eşlik eden fiziksel uygulamalardan bağımsız, dil üzerinde kalıcı ve yoğun çarpıtma etkisi yarattı ve çoğu insanın anlamadığı bir dönüşüm geçirdi. Bu durum dilbilimsel uygulamaları daha evrensel, daha muğlak ve daha sınırlı hâle getirmektedir. Her an daha fazla insan, kelimelerin kullanımı için farklı kurallar izlediklerini fark etmeden birbirleriyle etkileşime giriyor. Üstelik kendini açıklamak için yeterli zaman ya da mekân da yok (özellikle Twitter’da).
Özellikle politik ve etik söylemi etkileyen şey bu olgudur. Bazı önemli noktaları ele almak için ayrımcılık, feminizm ve ırkçılık sözcüklerini kullanarak yapılan tartışmalar o kadar umutsuzca ki bu sözcüklerin tanımlarını istemeye bile değmiyor. (Zaten birini tanımlamaya kalksanız bile hiç kimsenin bu tanımda sizinle uzlaşmayacağı kesin değil). Herhangi bir yanlış kullanım durumunda internet üzerinden olan saldırıları gördükten sonra bir kelime kullanmayı bıraktım. Başka herkeste de bu işlerin nasıl yürüdüğünü bilmek isterim.
Wittgenstein’ın çalışmalarına dair birkaç basit yol vardır: Benim rehberim David Pears olduğu için şanslıyım ve sonsuza dek ona minnettar olacağım. Wittgenstein’ın mükemmel bir biyografisini (The Duty of Genius) yazan Ray Monk, şimdiye kadarki en erişilebilir tanıtımı da yazdı: Wittgenstein nasıl okunur?
Bence onun analizlerinin bir kısmı ciddi anlamda yoldan çıkmış durumda ancak yine de Wittgenstein’ın ne yaptığına dair fikirler veriyor. Bundan başka, Marie McGinn ‘in olağanüstü “Routledge Guide” kitabını, Wittgenstein’ın “Felsefe Soruşturmalar” adlı eserine, sonraki çalışmaların en net ve okunaklı genel bakışı olarak görüyorum ancak kitap çok daha ağır ilerliyor. (O ayrıca Flaubert ’in önerisine de öncülük ediyor: “Aptallığı besleyen, sonuca ulaşma arzusudur”). David Stern, Stanley Cavell, William Child ve David Pears’ın aynı derecede etkili eserleri, felsefi formasyonu olmayanlar için ağır olabilir. Fakat isterseniz Felsefi Soruşturmalara dalabilir ve onunla ne yapabileceğinizi bizzat kendiniz görebilirsiniz.
Nihayetinde Wittgenstein ’ın gerçek bir sancı olarak kaldığından şüphe yok. Her alanda hatta her filozoftan gelen yanıtların tatmin edici olmadığına ikna olmasaydım onu okumazdım. Wittgenstein bana cevapları vermiş değil ancak felsefesi bana doğru soruları sormayı öğretti. Yine de bu soruları etraflıca bir sistematik yolla kavramam için dersin üstünden birkaç yılın geçmesi gerekecekti. Ancak bugün bunlar genellikle görünmez olsa da yazdığım her parçayı istisnasız bilgilendiriyorlar. Wittgenstein, “Felsefe, dil yoluyla zekâmızın kusursuzluğu için savaştır” dedi. Ve bu ders, her saat olmasa da her gün tekrarlanmaya değer.
David Auerbach