Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Bilişim ve Teknoloji
  4. »
  5. İnternette ayıplamanın felsefesi

İnternette ayıplamanın felsefesi

Artık Facebook ve Twitter kullanıcılarının en azından bir kısmının, aşağılık eleştirmenler olduğuna inanmak için bazı sebebimiz var… İnsan hayatının her alanını içine alan) devasa oranlarda yeni ve endişe verici bir şeyle uğraşıyoruz. Aslan serbest bırakıldı.

Son zamanlarda internette utanç olgusu hakkında birçok tartışma var. Son iki önemli olay, Monica Lewinsky’nin (takdire şayan ve cesur) TED sohbeti ve Jon Ronson’un “So You’ve Been Publicly Shamed” adlı kitabının yayımlanmasıydı.

Lewinsky’nin durumu çoğunlukla internetin insanların hayatında bu denli yaygın olmadığı bir döneme rastlıyor. Ancak tartışmalı olarak kendisi bu yeni ayıplama biçiminin ilk kurbanlarından biri oldu: Bu ayıplama biçimi artık bir köy veya bir şehirle sınırlı değil; tüm dünyaya yayılmaya başladı.

İnternet öncesi dönemlerde bu gibi utanç durumlarında insanlar, başka bir ülkeye gitmek istediğinde veya her şeye yeniden başlamak istediklerinde farklı bir şehre taşınabilirlerdi. Şimdilerde karşılaştığınız insanlar veya işveren tarafından “googllanmak” istemiyorsanız yalnızca adınızı değiştirmeniz yeterli.

Ronson ‘ın kitabında (Burası Ronson ile yapılan röportajdan alıntı) anlatıldığı gibi, insanların yaşamları, bir internet ayıplaması kampanyasıyla tam anlamıyla tahrip edilebiliyor. (Hikâyelerinden yola çıkarsak bu konudaki ana araç Twitter’mış gibi görünüyor).

Sacco’nun başına gelenler

Eskiden büyük bir şirkette kurumsal iletişim departmanında başarılı bir üst düzey yönetici olan Justine Sacco’nun hayatı, Tweetlerinden biri yüzünden (Muhtemelen ırkçılıkla mücadelede herhangi bir sorun oluşturmasa da oldukça talihsiz bir şekilde) darmadağın oldu. Attığı tweet şuydu:

“Afrika’ya gidiyorum. Umarım AIDS kapmam. Şaka şaka. Ben beyazım!”

Sacco’nun hayatı, bu Tweetten sonra Kafka boyutlarında bir trajedi haline geldi. Öte yandan Sacco, Ronson’un kitabında tartışılan benzer talihsizliklere maruz kalan birçok insandan sadece biri. Açıkçası, insanlar Sacco’nun davasında olduğu gibi, birini “ırkçı” olarak ayıplamaktan gerçekten hoşlanıyorlar; muhtemelen de güçlü hissettikleri bir gerekçeye kendilerince (küçük de olsa) bir katkıda bulunuyorlarmış gibi hissediyorlar.

Fakat “adalet” uğruna çıktıkları yolculukta, tek suçu Twitter’da tartışmalı bir şaka yapmak olan birini kirlettiklerinin farkında değiller. Ancak hangimiz internette pişman olacağımız talihsiz bir şey söylemedik ki!

Kuşkusuz nefret, kızgınlık, toplumsal takip, uyum baskısı ve utanma insan doğasının tam kalbinde yer alan şeyler. Aslında Güneşin altında yeni bir şey yok. Ancak yeni teknolojilerin insan doğası ve hayatı üzerindeki dönüştürücü etkisi göz önüne alındığında (“genişletilmiş biliş” perspektifi ruhuna uygun olduğu için onayladığım ancak bilişin ötesinde, insan hayatının her alanını içine alan) devasa oranlarda yeni ve endişe verici bir şeyle uğraşıyor gibi görünüyoruz. Aslan serbest bırakıldı.

Çeşitli formların kamusal ayıplama biçimleri, internette olan herkes tarafından okunup bilinebildiği için, aynı zamanda felsefi internet ekolojisinin bir parçasıdır. Bazı önde gelen blog yazarları, düşüncelerine katılmadıkları veya rakip olarak gördükleri kişiler hakkında oldukça kötü konuşmalarıyla tanınıyorlar.

GCC, yıllardır erkek konferansını ön plana çıkarıyor, doğrudan kişiye dönük ayıplama biçimlerini teşkil etmese de bu pek çok kişi tarafından yine de seziliyor.

İnternet ekolojisinin felsefesi

Çok önemli görünüyor fakat bugün tartışacağım konu, ayıplamanın yüce bir gerekçeyi desteklemek için nasıl yanlış kullanılabileceği değil. Bu arada, söz konusu mesele GCC olayı da değil. Fakat son yıllarda felsefi internet ekolojisinde, internetteki ayıplamanın birden fazla meta-meta blogda anonim bir ayıplama şeklinde kendini gösteren biraz daha yeni bir biçimi ortaya çıktı.

Bir süredir “internet ayıplaması” üzerine bir yazı yazmayı düşünüyordum ancak bugün Facebook’ta gördüğüm bir şey bana bu işin bugün yapılması gerektiğini hissettirdi. Önde gelen köklü bir filozof, meta-meta-blogların son enkarnasyonlarında aşağılık saldırılarının en yeni hedefi olduğunu söylüyordu.

Ne dediklerini bilmiyorum; kendi iyiliğimi de düşünerek bulmaya da çalışmadım. Önceki enkarnasyonlar kapatılmış, ancak “ilgilenen taraflar” kolayca başka bir yere göç edip tekrar başlayabilmişler. Brit Brogaard, birkaç hafta önce grup kutuplaşması tartışmalarıyla doğrudan alakalı olduğunu düşündüğüm birkaç ilginç yazı yayımladı.

Bu konuda özellikle rahatsız edici olan şey, söz konusu filozofun, ailesindeki sevilen birinin hastalığını ve hastanede kaldığı zamanları içeren son derece hassas bir dönemde, bu durumu Facebook paylaşımlarına açık bir şekilde yansıtması sonucunda ortaya çıkmıştı.

Artık Facebook kullanıcılarının en azından bir kısmının aşağılık eleştirmenler olduğuna inanmak için bir sebebimiz var… Belli ki söz konusu filozofun içinde bulunduğu zor zamanlarda yaptığı bu paylaşımları görmüş olmalılar.

Meta-meta blogların saldırdıkları kişinin Facebook paylaşımlarından takip ettikleri diğer bölümleri de biliyorum. Zor koşullarla mücadele eden birine saldırmak açıkça çok ucuz ve yeni bir alçaklıktır.

Meta-meta-bloglarda ortaya çıkan tüm bu nefret ve kızgınlıkları, felsefedeki mevcut iş piyasasının dehşet verici durumundan yola çıkarak yorumluyorum. Elbette bu geçici bir hipotez.

Birçoğu şu anda, her türlü güvencesiz işlerde (ilaveten kısa ziyaret randevularında) sömürülen bu acımasız piyasada, çok sayıda insana adil bir şans verilmiyor. Bu insanların, en azından bir kısmının kariyerleri iyi gidiyor gibi görünen bu filozoflara kızgınlıkları artıyor. Bu yıldız filozofların bazıları, uzmanlık alanlarının çeşitliliğini teşvik etmeye çalıştıkları için de kızgınlıklarını artırıyor. En azından bu yönde mücadele veren akademisyenlerden bazıları, azınlıklara tanınan tercihli işleyişlerin profesyonel potansiyellerine (veya mesleki ideallerine) zarar verdiğini görüyorlar.

Ancak kazın ayağı öyle değil

Profesyonel olarak başarılı filozoflar, kişisel, fiziksel, duygusal hatta mesleki yaşamlarındaki her türlü meseleyle mücadele eden insanlardır. Hepimize trolleri görmezden gelmemiz söyleniyor ama internet ortamında yabancılardan gelen hakaretlerin tahmin edilmesi veya açıklanması zor yollardan geldiği gerçeği giderek daha açık seçik ortaya çıkıyor. Nitekim birçok feminist – bazılarını bu ortamları tümüyle terk etmeye zorlayan –  nefret akışının Twitter hesaplarına ve başka yerlere olumsuz etkileri olduğunu bildirdiler. Gönderici açısından internet ortamındaki “duygusal mesafe”, eleştirilerin hedefi olan kişinin insanlıktan çıkmasına yol açıyor.

Ben bunun “hedef kişinin sözde tadını çıkardığı rahat ve güçlü konum” algısından kaynaklandığını düşünüyorum. Fakat alıcı açısından saldırganlık, göndericinin muhtemelen anlayamayacağı şekilde derinden hissedilir. Ronson’un bu röportajda (son satır) söylediği gibi:

“Aslında, özünde, herkes çok iyidir”.

Özetlemek gerekirse:

Internet ayıplaması, aşırı gerçek, derinden rahatsız edici ve henüz tam olarak anlamadığımız bir olgu. Herkes özünde iyiyse neden bu kadar nefret var çevrimiçinde? Ben, filozofların özellikle teknolojinin pozitif veya negatif dönüştürücü gücünün veya grup kutuplaşması gibi bazı olguların olgunun, birçok filozofun şu anda üzerinde durduğu “insanlıktan çıkma” kavramları aracılığıyla anlaşılmasına önemli katkılarda bulunmak için iyi yetiştirildiğini düşünüyorum.

Aklıma gelen sadece iki kişiyi burada anacağım: John Protevi ve David Livingstone Smith.

Bununla birlikte, daha az soyut bir düzeyde, şu anda felsefi blog dünyasına egemen olan bu kötü iklimi nasıl düzeltebileceğimizi bilmiyorum ve bu gerçekten çok üzücü.

Catarina Dutilh Novaes

Çeviren: Dilan Eser

Kaynak: News APPS Sitesi/Apr 06, 2015.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir