Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Uygulamalı Felsefe
  4. »
  5. Bonaventura’da Epistemoloji: İlahi Aydınlanma Bilginin Metafizik Temelleri

Bonaventura’da Epistemoloji: İlahi Aydınlanma Bilginin Metafizik Temelleri

Ortaçağ felsefesi, özellikle epistemoloji alanında, bilginin doğası, kaynağı ve sınırları hakkında derin ve kapsamlı tartışmaların yapıldığı zengin bir dönemdir. Bu dönemde, Hristiyan teolojisi ve felsefesi arasında şekillenen epistemolojik yaklaşımlar, bilginin yalnızca akıl ve duyularla elde edilemeyeceğini, aynı zamanda ilahi bir kaynaktan gelen aydınlanma ile mümkün olduğunu ileri sürmüştür (Gilson, 1955; Kretzmann, 1982). Bu bağlamda, Bonaventura (1217–1274), Ortaçağ skolastiğinin önemli temsilcilerinden biri olarak, Augustinusçu mistik-aydınlatıcı epistemolojiyi Aristotelesçi rasyonalizmle sentezleyerek özgün bir bilgi teorisi geliştirmiştir. Bonaventura’nın epistemolojisi, çağdaş epistemolojide yaygın olan rasyonalizm ve empirizm ikiliğinin ötesinde, bilgiye ulaşmanın metafiziksel bir boyutunu vurgular. Ona göre bilgi, insan aklının ötesinde Tanrı’dan gelen bir “ilahi aydınlanma” (illuminatio divina) olmadan tam anlamıyla kavranamaz (Bonaventura, Collationes de decem praeceptis). Bu yaklaşım, bilginin hem epistemik hem de teolojik bir süreç olduğunu gösterir ve bilginin kesinliği ancak Tanrı’nın mutlak bilgisiyle mümkün olabilir (Kretzmann, 1982). Modern epistemolojide bilginin kaynakları ve sınırları genellikle deneyim ve mantık çerçevesinde tartışılırken (Audi, 2010), Bonaventura’da bilgiye ulaşma süreci daha çok ruhun Tanrı’ya doğru yaptığı içsel yolculukla ilişkilendirilir (Itinerarium Mentis in Deum). Bu nedenle, onun epistemolojisi sadece bir bilgi teorisi değil, aynı zamanda bir mistik-teolojik antropoloji olarak da okunmalıdır (Gilson, 1955).

Bu makalede amaç, Bonaventura’nın epistemolojik yaklaşımını derinlemesine analiz etmek; bilgiye erişimde duyular, akıl ve ilahi aydınlanmanın rolünü ve bilginin kesinlik koşullarını incelemek; ayrıca onun epistemolojisinin modern bilgi felsefesi bağlamındaki özgünlüğünü ve sınırlarını değerlendirmektir. Bu sayede, Bonaventura’nın bilgi anlayışının hem tarihsel hem de çağdaş epistemolojik tartışmalara nasıl katkıda bulunduğu ortaya konacaktır.

Ortaçağ Düşüncesinde Epistemolojik Zemin 

Orta çağ epistemolojisi, Antik Yunan felsefesinin iki büyük figürü Platon ve Aristoteles’in mirası üzerine şekillenmiştir. Ancak, bu dönemde epistemoloji sadece akıl ve deneyimle sınırlı kalmayıp, teolojiyle iç içe geçerek bilginin kaynağı ve sınırları konusundaki tartışmalara farklı bir boyut kazandırmıştır (Gilson, 1955). Platon’un bilgi anlayışı, özellikle Devlet ve Phaedrus gibi diyaloglarında ortaya koyduğu üzere, duyusal dünyanın ötesinde, değişmez ve mükemmel ideaların varlığına dayanır (Platon, Devlet). Platon’a göre gerçek bilgi (episteme), duyusal deneyimle değil, akılsal sezgiyle elde edilir. Bu bağlamda bilgi, ruhun idealar dünyasına “anımsama” yoluyla yeniden kavuşmasıdır (anamnesis) (Reale & Catan, 1999).

Orta çağ’da bu platonik epistemoloji, özellikle Augustinus tarafından benimsenmiş ve Hristiyan teolojisiyle uyumlu hale getirilmiştir. Augustinus, insan zihninin bilginin kaynağı olmadığını, asıl kaynağın Tanrı’nın zihni olduğunu ve insan aklının ancak Tanrı’dan gelen “içsel ışık” ile doğru bilgiye ulaşabileceğini savunmuştur (Augustinus, De Trinitate). Bu içsel aydınlanma anlayışı, epistemolojide mistik ve teolojik bir zemin oluşturmuştur (Gilson, 1955). Aristoteles ise bilgi edinme sürecini deneyim temelli ve sistematik bir şekilde açıklamış, duyuların bilgi edinmedeki önemini vurgulamıştır. Ona göre, bilgi duyusal algılarla başlar; zihin, duyulardan aldığı verileri soyutlayarak evrensel kavramları oluşturur (Abelard, 1976). Bu süreçte akıl, aktif bir rol oynar ve soyutlamayı gerçekleştirir. Ortaçağ skolastik düşünürleri, özellikle Thomas Aquinas, Aristotelesçi yöntemi Hristiyan doktriniyle uyumlu hale getirmiştir (Aquinas, Summa Theologica). Onun epistemolojisi, insan aklının Tanrı tarafından yaratılmış olduğunu ve duyular aracılığıyla elde edilen bilginin akılla tamamlandığını kabul eder (Kretzmann, 1982).

Augustinusçu İçsel Aydınlanma ve Tanrısal Işık Doktrini

Augustinus’un içsel ışık (lumen interius) kavramı, Ortaçağ epistemolojisinin belirleyici unsurlarından biridir. Ona göre, insanın zihinsel faaliyetleri ancak Tanrı’nın ruhu aydınlatmasıyla mümkün olur; bu da bilginin kaynağı olarak Tanrı’yı gösterir (Augustinus, De Trinitate). Bu görüş, Ortaçağ epistemolojisini rasyonalizm ile mistisizmin birleştiği noktaya taşır. Bilgi, salt aklın ürünü değil, aynı zamanda ilahi bir müdahale ile gerçekleşen aydınlanma sürecidir (Gilson, 1955). Bu yaklaşım, özellikle Bonaventura tarafından sistematikleştirilmiş ve epistemolojik düşünceye derinlik kazandırmıştır (Kretzmann, 1982). Bonaventura, yukarıda özetlenen iki temel geleneği Platonik sezgi ve Aristotelesçi soyutlama kendi teolojik anlayışıyla harmanlayarak özgün bir epistemolojik sistem geliştirmiştir (O’Connor, 2014). Ona göre bilgi edinme süreci, sadece duyular ve akılla sınırlı değildir; Tanrısal aydınlanma olmadan gerçek bilginin kavranması mümkün değildir (Bonaventura, Collationes). Bu bağlamda Bonaventura, bilgi edinmeyi insan ruhunun Tanrı’ya yükselişi olarak yorumlar ve epistemolojiyi ruhun manevi gelişimiyle ilişkilendirir (Bonaventura, Itinerarium Mentis in Deum). Bu yönüyle onun epistemolojisi, Ortaçağ’ın hem skolastik hem de mistik eğilimlerini temsil eder ve bilginin metafizik kökenini ön plana çıkarır.

Bilginin Kaynakları: Duyular, Akıl ve Aydınlanma

Bonaventura epistemolojisinde bilginin elde edilme süreci, geleneksel olarak kabul edilen duyusal algı (sensus) ve akıl yürütme (ratio) süreçlerinin yanı sıra, Tanrı’dan gelen ilahi aydınlanma (illuminatio divina) kavramıyla zenginleştirilir. Bu üçlü bilgi kaynağı, Bonaventura’nın metafiziksel perspektifi doğrultusunda bilgi edinmenin temel taşlarını oluşturur (Gilson, 1955; Kretzmann, 1982). Duyular, dış dünyayla doğrudan iletişim kuran bilgi kaynaklarıdır. Aristotelesçi epistemolojide duyular, bilgilenmenin ilk basamağıdır ve somut deneyimlerin toplanması için gereklidir. Bonaventura da duyuların bu işlevini kabul etmekle birlikte, onları bilginin başlangıcı olarak görür. Ona göre, duyular sayesinde alınan veriler ancak akıl tarafından işlenip yorumlandığında anlam kazanabilir (Bonaventura, Collationes). Ancak Bonaventura, sadece duyusal deneyimle elde edilen bilginin sınırlı olduğunu savunur. Duyular aracılığıyla elde edilen bilgiler, değişken ve yanıltıcı olabilir; dolayısıyla mutlak ve kesin bilgi için yetersizdir (O’Connor, 2014). Bu nedenle bilginin tamamlanması için başka bir kaynağa ihtiyaç vardır. Akıl, duyusal verileri düzenleyip analiz eden, onları evrensel kavramlar ve ilkeler haline dönüştüren zihinsel güçtür (Aquinas, Summa Theologica). Bonaventura’ya göre, akıl bilgiyi sentezleyerek daha soyut ve evrensel seviyeye taşır, ancak kendi başına nihai hakikate ulaşamaz (Kretzmann, 1982). Bonaventura, aklın aktif soyutlama kapasitesini Aristotelesçi intellectus agens kavramıyla ilişkilendirir, fakat bu kapasitenin Tanrı’nın ışığı olmadan tam işlevsel olmayacağını vurgular (Gilson, 1955). Yani akıl, Tanrısal bir yardım olmadan sınırlı kalır ve hakikate erişmede yetersiz kalır.

İlahi Aydınlanma (Illuminatio Divina)

Bonaventura epistemolojisinde en özgün ve ayırt edici unsur, ilahi aydınlanma kavramıdır. Bu, Tanrı’nın mutlak bilgeliğinin insan aklını doğrudan aydınlatması anlamına gelir (Augustinus, De Trinitate). Bonaventura, Augustinus’un ışık metaforunu benimseyerek, bilginin esas kaynağının Tanrı’nın ruhları aydınlatan ışığı olduğunu savunur (Bonaventura, Collationes). Onun ünlü ifadesiyle: “Sicut oculus corporalis non potest videre nisi per lumen corporale, ita intellectus noster non potest cognoscere veritatem nisi per lumen quod est a Deo.” (“Bedensel göz bedensel ışık olmadan göremez, aklımız da Tanrı’dan gelen ışık olmadan hakikati kavrayamaz.”) (Bonaventura, Collationes de decem praeceptis, c. V) Bu ışık, sadece somut ve akli bilgi değil, aynı zamanda metafiziksel gerçekliklerin ve Tanrı’nın kendisinin kavranmasını mümkün kılar. İlahi aydınlanma, epistemolojiyi mistik bir boyuta taşır; bilgiye ulaşmak aynı zamanda ruhun Tanrı’ya yönelmesiyle paraleldir (O’Connor, 2014). Bonaventura’ya göre, ilahi aydınlanma olmadan akıl ve duyular, sınırlı ve kısmi bilgi üretir; ancak bu ilahi ışıkla bilgi, mutlak kesinlik ve bütünlüğe erişir. Böylece bilgi, sadece epistemik bir kavrayış değil, aynı zamanda varlık bilgisi ve Tanrı’nın bilgisi haline gelir (Gilson, 1955).

Bilginin Amacı: Tanrı’ya Doğru Yolculuk

Bonaventura epistemolojisinde bilginin amacı, salt entelektüel bir birikim veya dünyaya dair nesnel gerçeklerin kavranması değildir. Onun felsefesinde bilgi, insan ruhunun nihai hedefi olan Tanrı’ya yönelen mistik ve metafiziksel bir yolculuğun temel unsuru olarak görülür (Bonaventura, Itinerarium Mentis in Deum). Bu bağlamda epistemoloji, insan varoluşunun anlamına ve nihai amacı olan Tanrı’ya ulaşmaya dair bir araçtır. Bonaventura’ya göre bilgi edinme süreci teleolojik bir yapı taşır; yani bilmenin amacı, insanın Tanrı ile birleşmesini sağlamaktır (Kretzmann, 1982). Bu yaklaşım, epistemolojiyi sadece teorik bilgi alanı olmaktan çıkarıp pratik ve mistik bir çaba haline dönüştürür. Bu nedenle bilgi, insan ruhunun “yaratılışındaki Tanrı’ya yönelme” kapasitesinin gerçekleştirilmesidir (Gilson, 1955). Bilginin bu amaç doğrultusunda kullanılması, bilgi edinme eyleminin aynı zamanda bir ahlaki ve ruhsal süreç olduğunu gösterir. Çünkü bilgi, ruhu Tanrı’ya yükselten bir sevgi ve bağlılık hareketine dönüşür. Bu yönüyle Bonaventura, Augustinus’un De Trinitate ve Confessiones’ındaki mistik bilgi anlayışını devam ettirir (Augustinus, 1991).

Bonaventura’nın en ünlü eseri Itinerarium Mentis in Deum (Zihnin Tanrı’ya Yolculuğu), bilgi sürecini bir yolculuk olarak tasavvur eder. Bu yolculuk yedi aşamadan oluşur:

  1. Duyular yoluyla dış dünyadaki Tanrı izlerini tanıma: İnsan, yaratılmış varlıklarda Tanrı’nın eserlerini gözlemler ve duyularla başlar.
  2. İçe dönerek ruhun Tanrı suretindeki yansımasını keşfetme: Ruhun kendi iç dünyasına bakışı ve Tanrı imajını sezmesi.
  3. Aklın ışığında kavramsal hakikatleri anlama: Akıl aracılığıyla yaratılışın ve Tanrı’nın doğasının anlaşılması.
  4. Tanrı’nın içkinliğini idrak etme: Tanrı’nın evrende varlıkları sürdürme gücü olarak varlığın özü anlaşılır.
  5. Tanrı’nın aşkınlığını sezme: Tanrı’nın evrenden ve kavramsal düşünceden üstün, aşkın (transcendent) doğasının kavranması.
  6. Teslis’i kavrama: Hristiyan inancının merkezi olan Kutsal Üçleme’nin (Baba, Oğul, Kutsal Ruh) derinliği ve gizemi.
  7. Sessizlik ve kontemplasyonla Tanrı’da erime: En yüksek bilgi aşaması olan mistik birleşme ve Tanrı’nın doğrudan deneyimi.

Bu aşamalar epistemolojik bir sürecin ötesinde, ruhun dönüşümü ve Tanrı’ya yönelişi olarak yorumlanır (O’Connor, 2014). Bonaventura epistemolojisi, bilgi ile mistik deneyim arasındaki sınırları bulanıklaştırır. Bilgi, Tanrı’nın varlığını ve doğasını kavramakla kalmaz, aynı zamanda ruhun Tanrı ile bir olma arzusu ve eylemidir (Gilson, 1955). Bu nedenle epistemolojik süreç, aynı zamanda ahlaki ve ruhsal bir arınma sürecini de içerir.

Bonaventura’ya göre bilgi, sadece akılla kavranan soyut bir gerçeklik değildir; Tanrı’ya doğru sevgiyle dolu bir yükseliştir. Bu bakımdan epistemoloji, Tanrı’yı bilme ve sevme arasındaki içkin bağın ifadesidir. Bu görüş, çağdaş epistemoloji ile kıyaslandığında, bilginin işlevini daha geniş ve derin bir bağlamda değerlendirmeye davet eder.

Epistemolojik Kesinlik ve Sonsuz Akıl

Bonaventura epistemolojisinde bilginin kesinliği, insan aklının sınırlarının ötesinde, mutlak ve değişmez bir kaynakta yani Tanrı’da temellenir. Bu bağlamda bilgiye dair şüphecilik veya görecelilik, insanın sınırlı aklıyla ilgilidir; ancak Tanrı’nın ebedi aklı (mens aeterna) kesin bilgi ve hakikatin kaynağıdır (Bonaventura, Collationes in Hexaemeron). Bonaventura’ya göre, insan aklı kendi başına mutlak kesinliğe ulaşamaz çünkü akıl, zaman ve değişim içinde sınırlıdır. Bu nedenle bilgi, Tanrı’nın mutlak ve değişmez aklından gelen ilahi aydınlanma sayesinde kesinlik kazanır (Kretzmann, 1982). Tanrı’nın bilgisi ebedi ve kusursuzdur; bu nedenle Tanrı’dan gelen bilgi de değişmez ve tamdır. Bu kesinlik anlayışı, skolastik felsefenin epistemolojik temellerinden biridir ve özellikle Descartes’ın “kesin ve şüphe götürmez bilgi” arayışıyla karşılaştırıldığında, Bonaventura’nın kesinliği dışsal ve mutlak bir temele dayandırmasıyla ayrılır (Gilson, 1955). “Mens aeterna” terimi, Tanrı’nın ebedi ve değişmez aklını ifade eder. Bonaventura’ya göre, Tanrı’nın aklı mutlak gerçeklik ve hakikat kaynağıdır. İnsan aklı, bu ebedi akıldan yansımalar alır; böylece bilgi mümkün olur (Bonaventura, Collationes in Hexaemeron). Bu modelde insanın aklı, Tanrı’nın aklının bir sureti veya “yansıması”dır; ancak sonsuz olan akılla kıyaslandığında sınırlı ve eksiktir. Dolayısıyla bilgiye dair kesinlik ancak Tanrı ile olan bu ilişki ve iletişim aracılığıyla elde edilir. Bonaventura, insan aklının bilgisini üç aşamada inceler: duyular, akıl ve ilahi aydınlanma (illuminatio divina). Ancak gerçek kesinlik ve hakikat ancak ilahi aydınlanma ile mümkündür (O’Connor, 2014). Bu durum epistemolojide bir tür “dualizm” yaratmaz; aksine insan aklının kendi sınırlarını kabul ederek, ilahi aydınlanmaya açılmasını önerir.

Bu perspektiften bakıldığında, bilgiye şüpheci yaklaşım da insan aklının sınırlılığıyla ilişkilidir ancak ilahi aklın varlığı ve rolü kesinliği sağlar. Bonaventura’nın epistemolojisi, bu nedenle insanın sınırlı bilgisini tamamlayan metafiziksel bir güvence sunar.

Yaratılmış Akıl ve Sınırlılıklar

Bonaventura, insan aklının sınırlı doğasını şu şekilde vurgular: İnsan aklı, sonsuz olanın sınırlı yansımasıdır ve doğrudan ebedi gerçekliği kavrayamaz (Bonaventura, Collationes). Bu durum, epistemolojide bir tür mütevazılık (humilitas) gerektirir; insan bilgisi daima geçici, eksik ve görecelidir.

Bu bağlamda, bilgi edinme sürecinde şüphe kaçınılmazdır; çünkü insan aklı, yanılma ve yanlış yorumlama ihtimali taşır (Kretzmann, 1982). Bu durum, çağdaş epistemolojide de temel bir kabul olup, özellikle epistemik kuşkuculuk tartışmalarıyla paralellik gösterir. Bonaventura, kuşkuculuğun insanın aklının sınırlarını kabul etmesi anlamında yapıcı olduğunu savunur. Kuşku, bilginin güvenilirliği konusunda temkinli olmayı gerektirir, ancak mutlak bilgiye ulaşma imkânsızlığı anlamına gelmez (O’Connor, 2014).

Bu noktada Bonaventura, kuşkuyu Tanrı’ya duyulan güvenle dengeler. İnsan, kendi aklının sınırlılığını kabul ederken, bilgiye dair nihai kesinliği Tanrı’nın mutlak aklında ve ilahi aydınlanmasında bulur (Gilson, 1955). Böylece epistemolojik kuşkuculuk, Tanrı ile insan aklı arasındaki ilişkiyi derinleştirir ve bilgi sürecinin metafizik boyutunu açığa çıkarır. Bonaventura’nın kuşkuculuğu, çağdaş epistemolojideki eleştirel düşünme ve bilimsel sorgulama anlayışıyla paralellik taşır. İnsan bilgisinin sınırlılığını bilmek, bilgiyi dogmatik kabul etmek yerine sürekli sorgulamayı, araştırmayı ve nihai bilgi için çabalamayı gerektirir. Bu bağlamda Bonaventura’nın epistemolojisi, sadece mistik ve metafizik bir çerçeve sunmakla kalmaz, aynı zamanda bilgiye eleştirel, şüpheci ama umutlu bir yaklaşım önerir. Böylece bilgi arayışı, hem akıl hem de iman boyutunda dengelenmiş olur.

Sonuç

Bonaventura’nın epistemolojik yaklaşımı, Ortaçağ metafiziği ile teolojik mistisizmin epistemolojiye entegrasyonunu temsil eden özgün bir sentezdir. Ona göre bilgi, yalnızca akıl ve duyular aracılığıyla değil, Tanrı’nın ilahi aydınlatmasıyla mümkün olan bir hakikat kavrayışıdır (Bonaventura, Collationes de decem praeceptis). Bu, insan epistemik faaliyetinin ötesinde ontolojik bir boyutu vurgular; bilgi, Tanrı’nın ebedi aklında (mens aeterna) temellenir ve bu nedenle kesinlik ancak ilahi kaynaktan alınabilir (Kretzmann, 1982). Bu epistemolojik çerçeve, modern bilgi felsefesindeki özne-merkezli yaklaşımlara karşı önemli bir alternatif sunar. Descartes’ın özne temelli kesinlik arayışı (Descartes, 1641) ve Kant’ın akıl ve deney arasındaki sınırlandırmaları (Kant, 1781) ile karşılaştırıldığında, Bonaventura’da kesinliğin temeli Tanrı’nın mutlak bilgeliğidir. Bu yönüyle epistemoloji sadece bilişsel bir süreç değil, aynı zamanda teolojik ve ontolojik bir yöneliştir (Gilson, 1955). Ancak Bonaventura epistemolojisi, ilahi aydınlanmanın nesnel epistemik geçerliliği açısından eleştirel sorgulamaya açıktır (Audi, 2010). Modern bilimsel epistemolojinin tekrarlanabilirlik ve nesnellik ilkeleri ile tam örtüşmeyebilir. Yine de, bilginin çok boyutlu yapısına işaret ederek epistemolojik pluralizmin önemli bir öncüsüdür (O’Connor, 2014). Bilginin duyusal, rasyonel ve mistik katmanlarını bir arada değerlendirmesi, günümüz bilişsel bilimleri ve felsefi epistemoloji tartışmalarına katkı sunmaktadır (Audi, 2010). Bu çerçevede Bonaventura epistemolojisi, yalnızca bilginin doğasına dair metafizik bir teoriyi değil, aynı zamanda ruhun Tanrı’ya yöneliş sürecini de içeren bütüncül bir düşünce sistemini temsil eder. Bonaventura’ya göre bilgi, salt kavramsal bir edinim değil, Tanrı’dan taşarak yaratılan varlığın yeniden Tanrı’ya dönüş sürecindeki bir ara duraktır. Dr. Nadide Şahin’in de vurguladığı gibi, Bonaventura’nın Itinerarium Mentis in Deum adlı eseri, bilginin teleolojik yönünü ortaya koyarak, akıl ve duyunun ötesinde ruhun arınarak Tanrı ile mistik birleşmeye yönelmesini merkeze alır (Şahin, 2025). Bu yaklaşım, epistemolojiyi yalnızca bir bilgi felsefesi olmaktan çıkarıp, dönüşçü (reductio) bir varlık felsefesine dönüştürür. Bilgi, bu anlamda hem sezgi hem ahlak, hem de duayla derinleşen bir yükseliş pratiğidir. Dolayısıyla Bonaventura’nın epistemolojik sistemi, klasik bilgi kuramlarının çok ötesinde, mistik, aşkın ve ilahi olanla ilişkili bir hakikat arayışı sunar.

Sonuç olarak, Bonaventura epistemolojisi, bilgi kavrayışını insanın bireysel sınırlarının ötesine taşıyarak, mutlak kesinliğin kaynağını ilahi ışıkta görür. Bu yaklaşım, hem tarihsel bağlamında Ortaçağ düşüncesinin zenginliğini yansıtır hem de çağdaş epistemolojik tartışmalara metafizik ve teolojik perspektifler ekleyerek zenginlik kazandırır. Böylece Bonaventura, bilgi felsefesine mistik ve ontolojik derinlik kazandıran, hâlâ güncel ve ileri görüşlü bir epistemik model olarak varlığını sürdürmektedir.

Kaynakça 

Aquinas, T. (1947). Summa theologica (Fathers of the English Dominican Province, Trans.). New York: Benziger Brothers.

Audi, R. (2010). Epistemology: A Contemporary Introduction to the Theory of Knowledge. Routledge.

Augustine, S. (1990). The trinity (Vol. 5). New City Press.

Augustinus. (2006). Confessiones (H. Chadwick, Çev.). Oxford University Press. (Orijinal çalışma M.S. 397-398 civarı)

Bonaventura, Paul J. Spaeth. (2014). St. Bonaventure’s Collationes de Decem Praeceptis: A Translation with Introduction and Notes, St. Bonaventure University.

Bonaventura. (2014). Collationes de decem praeceptis (ed. M.-D. Chenu). Institut d’Études Augustiniennes.

Bonaventure (Cardinal), Saint. Saint Bonaventure’s De Reductione Artium Ad Theologiam. Çeviren

Bonaventure, Saint. Commentary on the Gospel of John. USA: Franciscan Institute, 2007.

Bonaventure, St. Collations on the Hexaemeron: Conferences on the Six Days of Creation: The

Bonaventure. “Commentaria In Librum Primum Sententiarum Book I”. Erişim 1Temmuz 2025. https://franciscan-archive.org/bonaventura/I-Sent.html.

Bonaventure. “Commentaria In Librum Secundum Sententiarum Book II”. Erişim 1Temmuz 2025. https://www.franciscan-archive.org/bonaventura/II-Sent.html.

Bonaventure. “Commentaria In Librum Tertium Sententiarum Book III”. Erişim 1Temmuz 2025. https://franciscan-archive.org/bonaventura/III-Sent.html.

Bonaventure. The Breviloquium. New Jersey: St. Anthony Guild Press, 1963.

Descartes, R. (1996). Meditations on first philosophy (J. Cottingham, Trans.). Cambridge University Press.

Gilson, E. (1955). The Philosophy of St. Bonaventure. Pontifical Institute of Mediaeval Studies.

Illuminations of the Church. Çeviren Jay Hammond. C. XVIII. USA: Franciscan Institute

Kant, I. (1781). Critique of Pure Reason.

Kenny, A. (2010). A new history of Western philosophy. Oxford University Press.

Kretzmann, N. (1982). The Metaphysics of Theism: Aquinas’s Natural Theology in Summa Contra Gentiles I. Clarendon Press.

Marenbon, J. (2006). Medieval philosophy: An historical and philosophical introduction. Routledge.

O’Connor, D. (2014). Bonaventura. In E. N. Zalta (Ed.), The Stanford Encyclopedia of Philosoph. https://plato.stanford.edu/entries/bonaventure/

Platon, (2000), Devlet, Çev. Sebahattin Eyüboğlu-M. Ali Cimcoz, 2. Baskı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.

Reale, G., & Catan, J. R. (1987). A history of Ancient Philosophy I: From the origins to Socrates (Vol. 1). SUNY Press.

Scott, C. D. (2019). The decolonial Aquinas? Discerning epistemic worth for Aquinas in the decolonial academy. South African Journal of Philosophy, 38(1), 40-54.

Şahin, N. (2025). Aziz Bonaventura’un Düşüncesinde Tanrı ile Birlik: Ruhun Dönüştürücü Yolculuğu. Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 8(1), 163–180. https://doi.org/10.48120/oad.1576554

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir